Yazanlar:
Oğuzhan Çoban, Esme Ekizoğlu
Son
Güncelleştirme Tarihi: 31.10.2019
Klinik
olarak inme tanısı konulduktan ve görüntüleme yöntemleri ile inmenin kanamaya
değil de iskemiye bağlı olduğu belirlendikten
sonraki adım, infarktın yeri ve genişliği hakkında
bir fikir edinilmesi ve son olarak da infarkt
nedeninin belirlenmesidir.
Kan akımı bozulan damar ve bunun suladığı beyin bölgesinin fonksiyonuna bağlı olarak çok sayıda farklı nörolojik sendrom gelişebilir (Bakınız: Nörovasküler Sendromlar
). Ama yatak başında temel bazı nörolojik bulgular (motor/duyusal, kortikal bulgular ve hemianopsi) değerlendirilerek serebral infarktın yerini ve genişliğini yansıtan infarkt alttiplerinin belirlenmesi ve böylece prognozun tahmin edilmesi mümkündür (Tablo 1). “Oxfordshire Community Stroke Project” (OCSP) çalışmasında kullanılan bu sınıflama; anterior (karotis) sirkülasyon alanına ait büyük ve küçük infarktları, yani total anterior sirkülasyon infarktı (TACI) ve parsiyel anterior sirkülasyon infarktı (PACI); posterior (vertebro-baziler) sirkülasyon infarktlarını (POCI); ve klinik olarak laküner sendromlu hastaları (LACI) ayırt etmektedir. TACI sendromu akut gelişen hemiparezi (duyu kusuru ile birlikte veya değil); afazi (sol hemisfer için) veya ihmal (sağ hemisfer için) örneklerinde olduğu gibi yeni gelişen kortikal defisit ve homonim hemianopsi bulgularının hepsinin bir arada bulunmasıyla tanınır ve a. cerebri media alanının büyük bir bölümünü kapsayan bir infarktın varlığına güvenilir bir şekilde işaret eder. Bilinç bozukluğu vb. nedenlerle bir bulgu (sıklıkla hemianopsi) yeterince test edilemezse bu bulgunun var olduğu kabul edilir. Bu genişlikte bir infarktın a. cerebri media’nın proksimal oklüzyonu veya a. carotis interna oklüzyonu sonucu gelişmesi beklenir (Şekil 1). PACI daha sınırlı bir klinik sendromdur; ya TACI sendromu oluşturan üç komponentin (motor/duyusal, kortikal bulgular, hemianopsi) sadece ikisinin varlığı (sağ hemiparezi, afazi veya sol hemiparezi, ihmal gibi); veya motor/duyusal bulguların bir vücud parçasında sınırlı kalması (monoparezi gibi); veya yeni gelişmiş izole kortikal disfonksiyon bulgusu (izole afazi gibi) ile tanınır ve a. cerebri media dallarından birinin veya nadiren a. cerebri anterior’un tıkanmasına bağlı bir infarkta güvenilir bir şekilde işaret eder (Şekil 2). Laküner sendromlar, kortikal bulgular ve hemianopsi olmaksızın, motor ve/veya duyusal bulguların yüz, kol ve bacağın hepsini veya en azından ikisini içerecek şekilde bulunmasıyla tanınır ve çoğunlukla kapsüla interna, bazis pontis gibi motor ve duyusal iletileri taşıyan liflerin sıkışık bir şekilde bir arada bulunduğu bölgeleri sulayan penetran arterlerden sadece birinin tıkanmasına bağlı olarak gelişen küçük, derin infarktlara işaret ederler (Şekil 3). POCI sendromu vertebrobaziler sistemin suladığı oksipital loblar ile beyinsapı ve serebellum tutulumunu gösterir. Hemianopsi, beyinsapı bulguları ve serebellum bulgularının herhangi bir kombinasyonunun görülmesiyle tanınır ve vertebrobaziler sistemi oluşturan arterlerin proksimal veya distal oklüzyonuna işaret eder (Şekil 4).Şekil 1. Klinik olarak sağ hemipleji, global afazi ve sağ homonim hemianopsi (total anterior sirkülasyon infarktı-TACI) bulguları olan hastada sol a. cerebri media alanında geniş infarkt.
Şekil 2. Sol hemiparezi, ihmal (parsiyel anterior sirkülasyon infarktı-PACI) bulguları olan hastada sağ a.cerebri media alanında sınırlı infarkt.
Şekil 3. Sol saf motor
hemiparezi (laküner
infarkt-LACI) bulguları olan hastada sağ korona
radiatada küçük derin infarkt.
Şekil 4. Serebellar
bulguları (posterior sirkülasyon
infarktı-POCI) olan hastada bilateral serebellar
infarkt.
|
Laküner |
Parsiyel Anterior
Sirkülasyon |
Total Anterior Sirkülasyon |
Posterior Sirkülasyon |
Bulgular |
Sadece Motor veya Duyusal |
Alttakilerden ikisi: Motor/duyusal; Kortikal; Hemianopsi |
Hepsi: Motor/duyusal; Kortikal; Hemianopsi |
Hemianopsi; Beyinsapı; Serebellar |
1. yılda ölen (%) 1. yılda bağımlı (%) |
10 25 |
20 30 |
60 35 |
20 20 |
İskemik inmeler; a) trombotik, b) embolik ve c) hemodinamik olmak
üzere üç temel mekanizma sonucu gelişirler. Trombotik
infarktlar genellikle aterosklerotik
bir plak üzerine trombüs yerleşmesi ile oluşur.
Bazen damar duvarına ait bir bozukluk olmaksızın pıhtılaşma bozukluğu nedeniyle
trombotik infarkt
gelişebilir. Embolik infarkt,
bir arterin, uygun kollateral kan akımı bulunan
bölgenin distalindeki bir noktada emboli ile tıkanması sonucu oluşur. Hemodinamik infarktlar
nadirdir ve en sık olarak proksimal arterlerde
ciddi darlık veya tıkanma ile birlikte global
serebral perfüzyonun kritik olarak düşmesi (örneğin
kardiyak “output” azalması) sonucu oluşurlar.
Ancak, infarkt mekanizmasının belirlenmesi,
klinikte çoğu kez imkansız, bazen de tedavi planlaması
açısından yararsızdır. Trombüs büyük, orta ve
küçük boy arterleri etkileyebilir. Emboli kaynağı
kalp veya proksimal arterler olabilir. Hemodinamik infarktların
tipik olarak majör serebral arterlerin sulama alanları arasında kalan sınır
bölgelerinde oluştuğu bilinmekle birlikte, beyin arterlerinin sulama alanlarındaki
büyük değişkenlik nedeniyle sınır sulama alanı infarktları,
kortikal dal tıkanmasına bağlı infarktlardan güvenilir bir şekilde ayrılamaz. Bu nedenlerle,
iskemik inmelerin, klinik bulgular ile pratikte uygulanabilen
laboratuvar yöntemlerinin yardımıyla güvenilir bir şekilde tanınabilen ve
yaklaşım-tedavi açılarından farklılıklar gösteren etyolojik
alt tiplere ayrılması gereklidir. İskemik inmeler
aterotrombotik, kardiyoembolik
ve laküner olmak üzere üç klinik kategoriye ayrılarak
incelenir. Aterotrombotik inmelerde uygun proksimal büyük ve orta boy arterlerde aterosklerotik darlık veya tıkanmaların, trombüs, arterden artere emboli
veya hemodinamik mekanizmalarla infarkta yol açtığı düşünülür. Kardiyoembolik inmelerde kalpte emboli kaynağı bulunur. Laküner
inmeler ise penetran arterlerden sadece birinin
tıkanmasına bağlı olarak gelişen küçük derin infarktların
sonucudur. Hastaların önemli bir bölümü ise kolaylıkla bu kategorilerden
birine sınıflanamaz ve bu durumda en iyisi bu hastaların “nedeni belirlenemeyen
infarkt” olarak tanımlanmalarıdır. Bazı yazarlar
neden bulunamayan hastaları, diğer nedenlerin dışlanabildiği durumlarda, infarktın büyük olasılıkla aterosklerotik
lezyonlara bağlı olması gerektiği varsayımıyla aterotrombotik
infarkt grubuna eklemektedir. Bazı hastalarda
ise inmeye neden olabilecek birden fazla neden (kalpte emboli kaynağı ve boyunda uygun taraftaki karotiste ileri darlık gibi) bulunabilir. Hastaların
küçük bir bölümünde ise non-aterosklerotik vaskülopati (arter diseksiyonu,
arterit gibi), pıhtılaşma bozuklukları (antifosfolipid
antikor sendromu, protein C, S eksiklikleri gibi)
ve kanın şekilli hücrelerine ait bozukluklar (polistemi,
orak hücreli anemi gibi) iskemik inme etyolojisinde rol oynarlar. Bu nadir nedenler “genç
inme” bölümünde ayrıntılarıyla incelenecektir (Bakınız: Gençlerde İnme).
İzleyen bölümde iskemik inmenin temel etyolojik
alt tipleri ayrıntıları ile gözden geçirilecektir.
ATEROTROMBOTİK BEYİN İNFARKTI
Bu infarkt tipi ekstrakranial
ve majör intrakranial arterlerin belirli bölgelerinin
aterosklerotik lezyonları sonucu oluşur. Ateroskleroz sonucu infarkt
iki yolla gerçekleşir:
a) Aterom
plağı, arter lümenini önemli ölçüde daraltacak şekilde büyüyebilir. Ama daha
sıklıkla lümen lezyonun üzerine oturan trombüs
yoluyla daralır veya tıkanır. Damar tıkandığında akım durmasına bağlı pıhtı
oluşur ve distale doğru ilerleyebilir. Tıkanan
damar distalinde kollateral
akım yetersizse veya distale uzanan pıhtı kollateral akımın ulaştığı bölgenin ötesine geçerse
veya nadiren hemodinamik mekanizmalarla infarkt gelişir.
b) İnfarkt,
trombüs veya plak fragmanlarının
distal embolizasyonu
(arterden artere
emboli) sonucu gelişir.
GİA öyküsü ve servikal üfürüm ile klinik bulguların progresyonu, aterotrombotik
infarktlı hastalarda kardiyoembolik
infarktlı hastalara göre daha sıktır. Ancak aterotrombotik infarktlı
hastalar da kardiyoembolik infarktlı hastalarda olduğu gibi PACI, TACI veya POCI
tablolarından biriyle ortaya çıkarlar. BT/MR ile non-laküner tipte infarkt görülebilir
ve ne klinik tabloya ne de BT ve MR’da görüntülenen
infarkt özelliklerine bakılarak aterotrombotik/kardioembolik
infarkt ayırımı yapılamaz. Aterotrombotik beyin infarktı
tanısı ateroskleroza bağlı olduğu düşünülen
arteriyel daralma/tıkanmaların varlığını kanıtlayan
Doppler-ultrasonografi gibi non-invazif veya anjiyografi gibi invazif inceleme yöntemleriyle elde edilen bulgulara
ve diğer inme nedenlerinin dışlanmış olmasına (klinik ve radyolojik olarak
non-laküner infarkt,
kardiyoemboli kaynağı yok ) dayanır.
Aterosklerotik lezyonlar bazı bölgelerde daha
sık görülürler. Ön sirkülasyonda a. carotis interna başlangıcı,
sifon parçası; arka sirkülasyonda a. subclavia,
vertebral arterin başlangıç ve intrakranial parçası, baziler
arter proksimali bu darlıkların en sık görüldükleri
yerlerdir (Şekil 5). A. cerebri anterior, media ve posterior’un proksimal
parçaları ile baziler arter tepesinde de daha
az oranda olmak üzere aterosklerotik darlıklar
görülebilir. Ekstra ve intrakranial arterlerin
aterosklerozu sıklıkla koroner arter ve periferik
arterlerin hastalığı ile birliktedir.
Şekil 5. A. carotis interna başlangıcı
(A) ve distal vertebral
arterde (B) aterosklerotik darlıklar.
A. carotis interna’nın
başlangıcındaki aterosklerotik lezyonlar ve a.
carotis interna oklüzyonuna ilk kez 1951 yılında Fisher dikkati çekmiştir. İzleyen yıllarda bu bölgedeki
darlıkların cerrahi olarak ortadan kaldırılabilmesi, çok sayıda olguda lezyonların
non-invazif ve invazif
yöntemlerle gösterilebilir olmasıyla, boyundaki büyük damar lezyonları iskemik inme ve GİA nedeni olarak büyük popülarite kazanmıştır. A. carotis
interna’da ileri darlığı olan ve aynı taraftaki
göze ait amorozis fugaks
veya karşı beden yarısına ait GİA’lar veya minör
iskemik inme geçiren hastaların karotis endarterektomisinden yararlandıkları kanıtlanmıştır
(Bakınız: Beyin Damar Hastalıklarında Tanı
ve Tedavi Yaklaşımları).
A. subclavia’nın
vertebral arterleri vermeden önceki bölümünde
tıkanması sonucu subklavyan çalma sendromu gelişir. Bu durumda arka sisteme ait GİA’lar görülebilir, ancak inme nadirdir.
Vertebral arterlerin başlangıç bölümünde
aterosklerotik lezyonlar sık görülürler, ancak
bunlar, muhtemelen zengin kollateral olanaklarına
bağlı olarak, çoğu kez inmeye yol açmazlar. Distal vertebral
arter darlık/tıkanıkları ise lateral medüller
infarkt, serebellar infarkt,
a. cerebri posterior
alanında arterden artere emboli ve bilateral lezyonlarda
baziler arter oklüzyonuna
benzer tablolara yol açarak semptomatik olma
eğilimi gösterirler.
Aterosklerotik lezyonlar sıklıkla baziler arterin başlangıcını ve proksimal bölümünü tutar. İlk kez 1946’da Kubik ve Adams’ın dikkat çektikleri baziler arter oklüzyonu,
öncelikle bilateral median- paramedian bazis pontis olmak üzere genişliği değişken bir infarkta ve çoğu kez ölümle sonlanan ağır nörolojik
tablolara yol açabilir. Ama günümüzde, tıkanmanın hızı, trombüsün yeri ve kollateral
dolaşımın gelişimi gibi faktörlere bağlı olarak baziler
arter oklüzyonun çok iyi bir klinik seyir de
gösterebildiği bilinmektedir.
KARDİYOEMBOLİK BEYİN İNFARKTI
Akut maksimal
defisit; multipl
damar alanlarında GİA veya infarkt; izole afazi,
izole homonim hemianopsi gibi kortikal dal oklüzyonlarını
düşündüren tablolar; görüntüleme yöntemleri ile hemorajik
infarkt görülmesi; sistemik embolizasyon; inme semptomları ile birlikte başağrısı ve epileptik nöbet gibi özelliklerin kardiyoembolik infarktlarda
daha sık görüldüğü bildirilmekle birlikte, bunların hiçbiri kardiyak emboliye bağlı infarktları
kesin olarak aterotrombotik infarktlardan ayırmaya yetmez.
Kardiyoembolik beyin infarktı tanısının temeli, kardiyak emboli kaynağının gösterilmesi ve diğer inme nedenlerinin
dışlanmış olmasına (kliniko-radyolojik olarak nonlaküner infarkt, büyük damarlara ait anlamlı aterosklerotik
darlık bulgusu yok)
dayanır.
Emboli kaynağı olabilecek kalp hastalıkları
ile bunların tüm kardiyoembolik inmeler içinde
görülme sıklıkları Tablo 2’de gösterilmiştir. Burada belirtilen sıklıklar
hem hastalığın toplumda görülme sıklığına hem de kardiyak hastalığın emboliye yol açma potansiyeline bağlıdır. Kardiyak
emboli kaynakları emboliye
yol açma açısından yüksek ve orta dereceli riskli olarak da ayrılabilirler
(Tablo 3). GİA/inme nedeni olarak başta atriyal
fibrilasyon olmak üzere yüksek riskli emboli kaynağı olan kalp hastalıklarının saptanması
yeni bir inmeden korunmak için oral antikoagülan
kullanımını gündeme getirir. (Bakınız: Beyin Damar Hastalıklarında Tanı ve Tedavi Yaklaşımları)
Tablo 2. Emboli kaynağı
olabilecek kalp hastalıkları ve kardioembolik
infarktlar içindeki sıklıkları
Hastalıklar |
Sıklık (%) |
Non-valvüler atriyal fibrilasyon
|
45 |
Akut
miyokard infarktüsü
(Mİ) |
15 |
Geç dönemde Mİ (anevrizma,
akinetik segment
vb.) |
10 |
Romatizmal kalp hastalığı |
10 |
Protez kalp kapakçığı |
10 |
Diğer nedenler (*)
|
10 |
( * ): Mitral kapakçık prolapsusu, mitral anulus
kalsifikasyonu, non-bakteriyel trombotik endokardit, kalsifiye aort
stenozu, kardiyak miksoma,
paradoksal emboli, non-iskemik
dilate kardiyomiyopati,
infektif endokardit
gibi.
Yüksek riskli emboli kaynağı
|
Orta riskli emboli kaynağı
|
Mekanik protez kapakçık
Mitral stenoz ve atriyal fibrilasyon Atriyal fibrilasyon
(AF)- “lone”AF
hariç- Sol atriyum/atriyum apendiksinde trombüs Taze miyokard infarktüsü (<
4 hafta) Sol ventriküler trombüs Dilate kardiyomiyopati Akinetik sol ventrikül segmenti Atriyal miksoma İnfektif endokardit
|
Mitral kapakçık prolapsusu Mitral anulus kalsifikasyonu AF olmaksızın mitral
stenoz Sol atriyal türbülans (smoke) Atriyal septal anevrizma Patent foramen ovale Atriyal “flutter” Tek başına “ lone“ AF Bioprostetik kalp kapakçığı Hipokinetik sol ventrikül segmenti Miyokard infarktüsü (> 4 hafta,<6 ay) Konjestif kalp yetmezliği Non-bakteriyel trombotik endokardit |
LAKÜNER İNFARKT
Laküner infarkt
terimi, patolojik bir tanım olmasına karşın, sıklıkla küçük, derin, penetran arterlerin tutulumu sonucu oluşan küçük lezyonlara
ait bir klinik kategori olarak kullanılır. Bu arterler ana dallardan 90 derecelik
bir açıyla çıkar ve hemisferin derin beyaz ve
gri maddelerini (lentikülostriat arterler gibi)
ve beyinsapını sularlar. Kollateral olanakları kötü olan bu arterlerden birinde
kan akımının durması, o arterin sınırlı sulama alanında infarkta yol açar. Zamanla normal doku ile çevrelenmiş,
içi sıvı dolu bir kavite oluşur. Lakün (gölcük) ismi bu görünüşü yansıtır.
Lakünler asemptomatik
kalabilirler veya bilinç bozukluğu, kortikal bulgu
(afazi, ihmal gibi), görme alanı defekti gibi
bulgular olmaksızın sadece motor ve/veya duyusal belirtilerle giden tipik
sendromlara yol açarlar. Küçük derin infarkt sonucu oluştuğu iddia edilen çok sayıda klinik
sendrom varsa da, klinikte çoğu kez “saf motor
hemiparezi”, “ataksik hemiparezi”,
“sensorimotor inme” ve “saf duyusal inme” olarak
isimlendirilen dört sendrom (klasik laküner sendromlar)
ile karşılaşılır. Bunlardan ilk üçü genellikle motor ve/veya duyusal liflerin
yoğun olarak bir arada bulunduğu korona radiata,
kapsüla interna arka
bacağı veya bazis pontis
yerleşimli lakünler sonucu gelişirken, “saf duyusal
inme” talamus tutulumuna işaret eder. Laküner sendrom tanısı konulabilmesi
için motor ve/veya duyusal bulgular vücut parçalarının (yüz, kol, bacak)
en az ikisini tutacak kadar geniş olmalıdır. Daha sınırlı tutulumlar (monoparezi, sınırlı yüz-el tutulumu gibi) kortikal lezyonlar sonucu da gelişebilirler. Motor
bulgular ile zaafla açıklanmayacak ölçüde beceriksizlik/ataksi bulgularının
aynı taraf ekstremitelerinde bulunduğu klinik
tablo ataksik hemiparezi olarak isimlendirilir
ve günümüzde, daha önce tanımlanmış olan homolateral
ataksi–krural parezi ve dizartri-beceriksiz
el sendromlarını da içerecek şekilde kullanılmaktadır.
Laküner enfarktların
yerleşimi öncesinde gene laküner özellikler
gösteren GİA’lar olabilir ve olguların azımsanamayacak
bir bölümünde bulgular progresif olarak yerleşir.
Görüntüleme yöntemleriyle yukarda
anılan bölgelerde küçük (genel kabul gören en büyük infarkt çapı 20 mm) bir infarkt
görülebilir veya tekrarlansa bile BT hatta MR sorumlu lezyonu göstermeyebilir.
Dev lakün olarak isimlendirilmiş olan daha büyük
derin lezyonlar, birden çok sayıda penetran arter
sulama alanını ilgilendirir ve büyük damar aterosklerozu
veya kardiyoembolizme bağlı olabilirler. Çok sık
olmayarak kortikal (özellikle non-dominant hemisfer) infarktların
yanı sıra küçük hematom ve intrakranial yer kaplayıcı lezyonlar gibi iskemik olmayan patolojiler de klinik olarak laküner sendromlara yol
açabilirler. Görüntüleme yöntemleri bu olasılıkların dışlanması açısından
da önemlidir.
Laküner infarkt
tanısının temelini klinik olarak klasik laküner
sendromlardan birinin varlığı; BT/MR ile 20 mm’den
küçük, derin infarkt görülmesi veya incelemelerin
negatif kalması ve diğer iskemik inme nedenlerinin
(büyük damar aterosklerozu, kardiyak emboli kaynağı) dışlanmış olması oluşturmaktadır.
Lakünlerin farklı bir damarsal lezyona
bağlı, tanı ve tedavi aşamalarında farklı bir tutum izlenmesi gereken klinikopatolojik bir antite
olarak tanınması Fisher’in 1965’den başlayarak
yayınladığı bir dizi yazı sonunda gerçekleşmiştir. Fisher
çalışmalarında lakünleri patolojik olarak tanımlamış,
laküner sendromların
özelliklerini belirlemiş ve az sayıda otopsi olgusunda lakünlere yol açan vasküler
lezyonlar (küçük asemptomatik lakünler için “lipohiyalinozis”;
büyük semptomatik lakünler
için “mikroaterom”) ortaya koymuştur. Bu çalışmalarla
belirlenen laküner infarkt
kavramı başlıca iki hipoteze dayanmaktadır. Bunlardan birincisi semptomatik laküner infarktların spesifik laküner sendromlarla kendini gösterdiği; ikincisi ise
lakünlerin oluşumundan küçük penetran arterlere ait farklı bir vaskülopatinin sorumlu olduğudur. Fisher’in bu hipotezleri kanıtlamak için ortaya koyduğu
materyal bazı yönlerden eleştirilmiştir. Mesela, laküner
sendromların başta kortikal
infarkt ve küçük hematom
gibi lakün dışı patolojilere bağlı olabileceğini
gösteren çok sayıda olgu örneği yayınlanmıştır. Farklı vaskülopatinin kaynağı olarak gösterilen hipertansiyonun
sıklığı lakünlü hastalarda diğer inmeli hastalardan
farklı değildir ve klinikopatolojik korelasyon ve vasküler
patolojinin gösterildiği çalışmaların geç dönemde incelenmiş çok az sayıda
olguya dayanması da bu eleştiriler arasındadır.
Tüm bu eleştirilere karşın,
semptomatik laküner
infarktların spesifik
laküner sendromlarla kendini gösterdiği hipotezi
“genellikle” kelimesinin eklenmesiyle doğrulanmış sayılabilir. Yeni çalışmalarda
laküner sendromla
başvuran hastaların sadece %5-10’unda laküner
infarktla uyumlu olmayan görüntüleme bulguları
elde edilmiştir. Hipotezin ikinci bölümünün erken dönemde yapılacak otopsi
çalışmaları ile test edilmesi pratik olarak mümkün değildir. Laküner/non-laküner infarkt gruplarını karşılaştıran çalışmalarda, hipertansiyon
başta olmak üzere risk faktörlerinin, laküner
ve non-laküner infarktlı
hastalarda benzer sıklıkta olduğu gösterilmiştir. Öte yandan, emboli nedeni olabilecek kalp lezyonları ve uygun
tarafta karotis darlığı laküner infarktlı hastalarda çok daha seyrek olarak görülmektedir.
Daha önce de belirtildiği gibi (Tablo 1) laküner
infarktlı hastalarda prognoz daha iyidir. Bu bulgular
lakünlerin farklı bir vaskülopatiye
bağlı olup olmadığı konusunda kesin bir yargıya varmak için yeterli olmamakla
birlikte, laküner infarkt
grubunun ayrı bir klinik kategori olarak muhafaza edilmesini savunan görüşlere
haklılık kazandırır niteliktedir.
1- Adams HP Jr, Bendixen BH, Kappelle LJ, the TOAST investigators.
Classification of subtypes
of acute ischemic
stroke: definitions
for use in a multicenter clinical trial. Stroke 1993; 24:35-41
2- Bamford J, Sandercock
P, Dennis M, Burn
J, Warlow C. Classification
and natural history of clinically identifiable subtypes of
cerebral infarction.
Lancet 1995; 337: 1521-1526
3- Bath PMW, Lees
KR. ABC of arterial and
venous disease. Acute stroke. BMJ 2000;
320: 920-923
4- Cerebral Embolism
Task Force. Cardiogenic
brain embolism. The
second report of the
Cerebral Embolism
Task Force. Arch Neurol 1989;46:727-743
5- Çoban O, Akman-Demir G, Baykan-Kurt
B, Bahar S. İskemik serebrovasküler hastalıkların
klinik formları. İçinde: İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji 7. Mezuniyet Sonrası
Eğitim Kursu 1992, Ak Basımevi, İstanbul. 1992. pp:
40-63
6- Fisher CM. Lacunar
strokes and infarcts: a review. Neurology 1982;32:871-876
7- Special report from the National Institute of Neurological Disorders
and Stroke. Classification of cerebrovascular
diseases III. Stroke
1990; 21: 637-676
8- Warlow CP, van
Gijn J, Dennis MS
ve ark. Stroke: Practical
Management. Blackwell Publishing, Massachusetts,
2007.
9- Edlow
JA, Selim MH. Atypical presentations of acute cerebrovascular syndromes. Lancet
Neurol. 2011;10:550-60.
10- Coban O, Yesilot N,
Ekizoglu E. İnmeli Hastada Ayırıcı Tanı. Bebek N, Kocasoy-Orhan E (Editörler):
Nörolojide Ayırıcı Tanı. O’Tıp Kitabevi ve Yayıncılık, İzmir 2017: 259-265.