SPİNAL
SİNİR KÖKLERİ VE HASTALIKLARI
Yazanlar:
Elif Kocasoy Orhan, Jale Yazıcı
Son
güncelleştirme tarihi: 31.03.2020
Bu
bölümde spinal sinir köklerinin anatomisi ile bu anatomik yapıları etkileyen
hastalıklardan bahsedilecektir.
Anatomi
Vertebralar
servikal, torasik ve lumbosakral seviyelerde
bazı anatomik değişiklikler göstermekle birlikte temel olarak bir gövde (korpus), bir çift pedikül
ve transvers uçları, dorsal lamina ve dorsal spinöz çıkıntıdan oluşmaktadır. Korpuslar
arasında yastık görevini üstlenen inter vertebral disklerin merkezinde nukleus pulpozus ile çevresinde
anulus fibrozus bulunur.
Spinal kökler (radiks) medulla spinalisden ön
ve arka kök olarak çıktıktan sonra, birleşerek spinal sinirleri yaparlar
(Şekil 1, 2). Merkezi sinir sistemini çevreleyen dura, araknoid ve pia mater zarları, kökleri de bir kılıf gibi sarar. Spinal
sinirler, kaynaklandıkları medulla spinalis segmentine
göre adlandırılır. Örneğin; servikal beş: C5, lomber
dört: L4 gibi. Sekiz servikal, 12 torakal, 5 lomber,
5 sakral, bir de koksigeal
olmak üzere toplam 31 çift spinal sinir vardır. Spinal sinirler, torakal
bölge dışında servikal, brakiyal, lomber ve sakral ‘pleksus’ları oluştururlar.
Bunlardan da izole sinirlerin ayrılmasıyla, ekstremitelerin motor, duysal
ve otonom fonksiyonlarını sağlayan periferik sinirler meydana gelir.
Şekil 1. Omurilik
ve sinir köklerinin vertebralarla ilişkisi (önden
görünüm)
Şekil 2. Omurilik
ve sinir köklerinin vertebralarla ilişkisi (enine
kesit)
Spinal
sinir ve kök lezyonlarının belirlenebilmesi için bir anterior spinal kök tarafından innerve olan kasların, diğer adıyla ‘miyotom’ ve bir posterior spinal kök tarafından duysal
innervasyonu sağlanan kutanöz alanın diğer adıyla ‘dermatom’
anatomik bilgisine sahip olmak gerekir. Böylece, duysal ve motor bulguların
dağılım özellikleri patolojinin lokalizasyonu konusunda (periferik sinir,
pleksus, kök) bize yol gösterici olacaktır.
Spinal
Sinir ve Kök Lezyonları
Spinal
kökler direkt veya indirekt olarak travma ile
hasarlanabilecekleri gibi, intervertebral foramen ve etrafındaki lezyonlar tarafından da basıya
uğratılabilirler. Kurşunlanma veya penetran yaralanmalar
direkt olarak köklerin hasarlanmasına yol açarken, spinal traksiyon indirekt
olarak yaralanma tipine örnek olarak gösterilebilir. İntervertebral disk herniasyonları
da kök sıkışmasının en sık sebebidir.
Şiddetli
traksiyon tipi yaralanmalarda köklerin medulla spinalisden
kopmaları "kök avülsiyonu" olarak adlandırılır
(Tablo 1). Ön kökler bu tür travmalara
hassastır. Arka kökler kendilerini saran duranın kalın olması nedeniyle daha
iyi korunmuştur. Avülsiyonlar sıklıkla servikal
bölgede görülür. Lomber ve sakral bölgede son
derecede nadirdir.
Servikal
bölge avülsiyonları iki ayrı klinik tabloya yol
açar. Tanımlayan yazarların adıyla anılan bu klinik tablolar; Erb-Duchenne ve Dejerine-Klumpke felçleridir. Erb-Duchenne tipi felçlerde, boyun-omuz arası açının
ani değişim ve traksiyonu sonucu, gerilim brakiyal pleksus üst trunkusundan C5 ve C6 köklerine aktarılır. Klinik
olarak C5-6 innervasyonlu kaslarda; başlıca;
romboid ve spinatus
kaslarında tam, gevşek felç vardır. Aynı köklerden innerve
olan deltoid-biseps-brakiyoradialis kaslarındaki
kuvvetsizlik daha hafif düzeydedir. Biseps refleksi
alınmaz. Duyu kusuru ağır düzeyde ve dermatomaldir.
Pratikte en sık zor doğum gibi obstetrik travmalarda ve motosiklet kazalarında görülür (Şekil
3). Dejerine-Klumpke tipinde kolun açısı 90 dereceden
fazla olduğunda gerilim alt trunkusa yansır. Özellikle abduksiyon pozisyonunda
kol traksiyonu sonucunda gelişir. Etkilenen kökler C8 ve T1’dir. C8-T1 segmentlerine
uyan, bilek ve parmak fleksiyonunu sağlayan kaslar
ile el intrinsik kaslarında gevşek felç ve medial kol, medial önkol
ve elin ulnar bölgesinde duyu kusuru saptanır. Parmak fleksör refleksi azalmış
veya kaybolmuştur. Superior servikal gangliondan kaynaklanan sempatik lifler de etkileneceğinden
ipsilateral Horner
sendromu görülebilir. Obstetrik
neden dışında yüksekten düşen kişinin tutunma çabaları sırasındaki gerilmeler,
cerrahi girişimler ya da Pancoast tümörüne bağlı
olarak bu tür klinik tablolar ortaya çıkabilir ve genellikle kalıcı nörolojik
sekellere neden olur. Kesin tanı MR görüntüleme teknikleri ve EMG incelemesiyle
konur (Şekil 4, 5). Arka kök ganglionu
sağlam olduğundan, ağır objektif duyu kusuruna karşın, EMG’de duysal sinir
iletim incelemeleri normal bulunur. Bu veri kök - periferik sinir hastalıklarının
ayırıcı tanısı için gereklidir. İğne elektromiyografisinde; zaaf olan kaslarda
yoğun fibrilasyon, pozitif diken potansiyelleri görülür. Motor ünite aktivitesi
yok ya da çok azalmıştır (Bakınız: Periferik sinirlerin anatomi, fizyoloji ve patolojik
süreçleri).
Sinir kökü-pleksus hasarının ayırıcı tanısı için duysal sinir ileti incelemeleri
gibi paraspinal kasların iğne EMG’si de yararlıdır. Köklerin ve pleksusun
birlikte tutulduğu durumlarda karışık bir tablo ortaya çıkar, tanı ancak
EMG ile görüntülemenin birlikte değerlendirilmesi ile doğrulanır. Geri-dönüşümsüz
nörolojik defisite yol açan bu tabloda, uygun cerrahi girişim dışında etkin
bir tedavi yöntemi yoktur.
Şekil 3. Doğumsal
brakiyal pleksus hasarı olan bebekte Erb-Duchenne
tipi tutulum-bahşiş eli görüntüsü.
Şekil 4.
Transversal (A) ve koronal (B) planda T1 ağırlıklı
MR kesitlerinde servikal kök avülsiyonuna bağlı
psödomeningosel görünümleri.
Şekil 5. Koronal
(A) ve sagital (B) planda T2 ağırlıklı MR kesitlerinde
servikal kök avülsiyonuna bağlı psödomeningosel görünümleri.
Tablo
1. Kök
avülsiyonu ile uyumlu klinik ve laboratuvar bulguları
KLİNİK
GÖRÜNTÜLEME
Travma
öyküsü
Transvers çıkıntılarda fraktür
Total
pleksopati
Travmatik meningosel
Anestetik
elde şiddetli yanıcı ağrı Kanal
içinde köklerin görülmemesi
Horner
sendromu
Serratus
anterior ve romboid
kaslarda paralizi ELEKTROFİZYOLOJİ
İpsilateral
diyafram paralizisi Motor
yanıt kayıp, duysal yanıt normal
Pleksus
proksimalinde (servikal pleksus) duyu kaybı Paraspinal
kaslarda patolojik faaliyet
Posttravmatik
servikal skolyoz
Eşlik
eden medulla spinalis tutulumu bulguları
RADİKÜLOPATİLER
Disk
Dejenerasyonu ve Spondilozis
Pratikte
en sık görülen neden akut disk fıtıklanmalarıdır.
Genellikle ilk görülen belirti ağrıdır. Erken dönemde lokalize olan ağrı giderek basılan kökün (radiksin) dermatomu boyunca
yayılır (radiküler ağrı). Subaraknoid aralıkta bulunan kökler BOS içindeki basınç
değişikliklerinden etkilenir ve radiküler ağrı
hapşırma, öksürme, ıkınma ile şiddetlenir. Zaman içerisinde ağrıya eşlik
eden dermatomal parestezi-disesteziler, daha sonra da o kökün miyotomuna uyan kas zaafı ortaya çıkabilir. Böyle
bir hastanın muayene bulguları; kök tutulumuna uyan, dermatomal subjektif ve/veya
objektif duyu kusuru ile miyotomal kas zaafıdır.
Eğer radikülopati refleks arkını etkiliyor ise, segmenter refleks kaybı saptanır.
Semptomların zaman zaman azaldığı ya da kaybolduğu görülebilir. Bu tür klinik
dalgalanmalar diskopatilerin dinamik özelliği
ile açıklanır. İleri dejenerasyona uğramış ve/veya
kopmuş disklere bağlı olarak gelişen klinik tablolarda dalgalı seyir görülmez.
Kesin tanıda elektromiyografi ile BT ve MRG gibi radyolojik yardımcı muayene
yöntemlerinden yararlanılır. Ayırıcı tanıda kemiği tutan metastaz ya da non-metastatik tümörler, artrit, artroz gibi dejeneratif
hastalıklar düşünülmelidir.
Servikal
Radikülopatiler ve Servikal Spondiloz
Servikal
bölgedeki disk patolojileri iki farklı klinik tabloya yol açar.
1.
Akut ya da subakut disk protrüzyonlarına bağlı
kök basıları (servikal radikülopatiler): Akut
disk herniasyonunda, disk içindeki nukleus pulpozus dışarı
fıtıklanır. Bu fıtıklanma
sıklıkla lateral veya dorsolateral yönde olduğundan,
sinir kökü intervertebral foramen içinde basıya uğrar. En sık görülen C5-C6
ve C6-C7 servikal diskopatilerine bağlı C6 ve
C7 kök basılarıdır (Şekil 6a, 6b). Genç insanlarda neden sıklıkla
travmadır. Ancak kayda değer travma öyküsü olmayan birçok hastada disk fıtıklanmaları gelişir. İlk ve belirgin semptom ağrıdır. Genellikle boyun, sırt ve kolun proksimal
bölümünde hissedilir. Lomber diskopatilerden
farklı olarak, öksürme, hapşırma ile artmaz. Eklenen parestezi tutulan dermatomla uyumludur. Ağrının daha yaygın olmasına
karşılık parestezi dermatomu işaret eder. Örneğin;
tek taraflı skapular ve kola vuran ağrının yanı
sıra birinci parmağa yayılan uyuşma C6 radikülopatisine
işaret etmektedir. Zaaf varsa da hafiftir. Miyelopatiye
ilişkin bulgu yoktur. Subakut olanlar sıklıkla var olan servikal spondiloz üzerine eklenirler ve bunlarda ağrı daha
geri plandadır.
Şekil 6a.
T2 ağırlıklı transvers MR kesitinde C7 kök basısına neden olan sağ posteromedial disk protrüzyonu
(ok). Omurilik (o), Sinir kökü (*).
Şekil 6b.
Şekil 5a’daki disk protrüzyonunun T2 ağırlıklı
sagital MR kesitinde görünümü (ok).
2.
Yavaş gelişen kök ve omurilik basıları (radikülomiyelopati,
servikal spondilotik miyelopati (ayrıca
bakınız: Omurilik Hastalıkları): Vertebralarda gelişen osteoartritik,
dejeneratif değişimler iki farklı tipte sonuca yol açarlar. Bunlardan biri
köklerin geçtiği intervertebral foramenlerin daralmasıdır ve bu darlık yeterli düzeye
ulaştığında kişide radikülopati semptomları ortaya
çıkar. Diğeri ise spinal kanalın daralmasıdır (spinal stenoz), ki bu medulla spinalisin
etkilenmesiyle sonlanır (miyelopati). Bazı hastalarda her iki tutulum
birlikte görülür (radikülomiyelopati). Yavaş
şekilde, yıllar içinde gelişen bir tablodur (servikal ve lomber spondiloza bağlı
dar kanal semptomları faklıdır). Sıklıkla boyun
ve ensede, her iki kola yayılan ağrılar vardır. Buna yürüme güçlüğü eklenir.
Oluşan klinik tablo üst motor nöron tipinde kuadriparezidir.
Yani, canlı refleksler ve Babinski yanıtı saptanır. Tablonun ağırlığı oranında
bacaklarda spastisite ve sfinkter kusuru görülebilir.
Tipik klinik bulgular, etkilenme seviyesinin altındaki reflekslerde artış
ile birlikte tutulan segmentin refleksinde kayıp
ya da azalma olarak tanımlanır, bunlar yaygın motor nöron hastalığından ayırt
edici muayene bulgularını gösterir. Örneğin C5-C6 düzeyinde radikülomiyelopati tablosu gelişen hastada biseps refleksi alınamazken, triseps,
patella, aşil refleksleri canlı olacak ve taban
derisi refleksi de ekstansör yanıtlı bulunacaktır. Böylesi bir klinik tabloya
tek kola yayılan şiddetli ağrı ve dermatomal parestezi
eklenmesi, spondilotik miyelopatiye radikülopati
eklendiğinin göstergesidir.
Spondilotik miyelopatide tedavi; medikal ve
cerrahi olarak ikiye ayrılır. İki-üç hafta, en çok üç aya kadar analjezik,
anti-inflamatuvar ilaç ve boyunluk (servikal “collar”)
kullanımı ile düzelme gözlenmeyen hastalarda cerrahi girişim düşünülmelidir.
Cerrahi girişimle ön planda klinik progresyonun önlenmesi amaçlanır.
Lumbosakral
Disk Hastalıkları-Radikülopatiler
Kolumna
vertebralisin alt bölümü beş lomber, birbiriyle birleşmiş beş sakral ve bir koksigeal
olmak üzere 11 vertebradan oluşur. Medulla spinalis
birinci lomber vertebra düzeyinden itibaren konus medullaris olarak incelmeye başlar ve konustan ayrılan ventral
ve dorsal lomber
ve sakral kökler demet halinde ‘kauda ekuina’
adını alır. Bu demetler daha sonra aşamalı olarak birbirinden ayrılır ve
uygun düzeydeki intervertebral foramene erişmek için spinal kanal içinde, aşağıya
doğru vertikal-oblik biçimde yol alırlar. Spinal
sinirler, servikal bölgede olduğu gibi lomber
ve lumbosakral pleksusları yaparlar. Bunlardan da izole periferik sinirler
meydana gelir. Üst lomber ve sakral spinal sinirlerde otonom lifler yer alır ve
pudental sinir içindeki (S2-S4) somatik liflerle
birlikte idrar kesesinin, distal barsakların,
cinsel fonksiyonların ve bölgesel kan akımının kontrolünde görev alırlar.
Somatik liflerle birlikte giden, sempatik ve parasempatik lifler sfinkterlerin innervasyonu ve seksüel fonksiyonların
kontrolü gibi otonomik işlevleri de sağlarlar.
Lumbosakral
radikülopatilerle sıkça karşılaşılmakla birlikte
en sık neden intervertebral disk hastalıklarıdır.
Sıklık açısından sıralandığında yaklaşık %95’i L5-S1, L4-L5 diskopatilerinden oluşurken, yüksek disk olarak tanımlanan
L3-L4 ve L2-L3 ise %5’lik grubu oluşturur. Disk materyalinin fıtıklandığı seviye kadar fıtığın hangi yöne doğru
gittiği de tutulan kökü belirler (Şekil 7a, 7b ve 7c). Esas
olarak hangi kökün ya da köklerin etkilendiğini sadece seviye değil aynı
zamanda protrüde diskin yerleşimi belirleyecektir.
Örneğin, L4-L5 diskinin posterolateral protrüzyonu L5-S1 forameni
aracılığıyla kanaldan çıkan L5 kökünü etkileyecektir. Çok lateral yerleşimli
L4-L5 protrüzyonu ise L4-L5 aralığını enlemesine
geçen L4 kökünü etkileyebilir. Santral yerleşimli L4-L5 diski ise aşağı doğru
inen S1 kökünü etkileyebilir (Şekil 8). Ayrıca bilateral
ağrı, eyer şeklinde anestezi, bilateral alt ekstremite güçsüzlüğü ve mesane-barsak
disfonksiyonları gelişebilir.
Belirti
ve bulgular genelde tek taraflıdır. Fıtıklanan
disk materyali büyükse ve spinal kanalın büyük kısmını doldurmuş ise belirtiler
her iki bacakta görülür. Dahası, aşağı inen diğer köklerin bası altında kalması
nedeniyle sfinkter kusurunun eklendiği kauda ekuina sendromu
ortaya çıkabilir (Bakınız: Omurilik
Hastalıkları).
Şekil 7. Sagital
planda T2 ağırlıklı spinal MR kesitlerinde L5-S1 intervertebral
diskinin yükseklik ve sinyal intensitesinin azaldığı,
geriye doğru geniş bir protrüzyon yaparak (*),
S1 inen sinir kökünü bastırdığı izlenmektedir. Sağdaki T2 ağırlıklı
transversal kesitte L4-L5 düzeyinde sol
uzak lateral disk protrüzyonu (ok).
Şekil 8. Kökler ve fıtıklaşma
yönleri. Lomber disk protrüzyonlarının pozisyonuna
göre etkilediği köklerin şekillendirilmesi. A: Uzak lateral yerleşimli disk,
L4 köküne bası, alt seviyede L5 köküne bası, B: Posterolateral
yerleşimli disk, L5 köküne bası, alt seviyede S1 köküne bası, C: Medial (santral) yerleşimli disk, S1 köküne bası (18
numaralı kaynaktan değiştirilerek).
Tanı
için direk grafi, bilgisayarlı tomografi, MR görüntüleme
ve diskografi kullanılabilir. Yumuşak dokuyu
görüntüleme açısından lomber MR diğer yöntemlerden
daha değerlidir. Lumbosakral kök-pleksus ve periferik sinir tutulumlarını
ayırt etme konusunda elektrofizyolojik incelemelerin yapılması da yardımcı
olacaktır.
Lomber
disk hernisinde en sık yakınma olan bel ağrısı
hastaların büyük bir kısmında kendiliğinden geçmektedir. Bu nedenle akut
dönemde öncelikle yatak istirahati, analjezik ve anti-inflamatuvar kullanımı
gibi medikal tedaviler seçilmelidir. Nörolojik tabloyu etkilemese de, gereğinde
epidural steroid injeksiyonu
ağrıyı azaltmada uygulanan bir diğer yöntemdir. Konservatif tedavi altı hafta-altı
ay arasında olmalıdır. Akut ağrılı dönem geçtikten sonra bel çevresi kaslarını
kuvvetlendirici jimnastik, yüzme gibi fizyoterapi
amaçlı hareketler ve yavaş tempoda yürüme gibi sporlar önerilebilir. Medikal
tedaviye yanıt vermeyen vakalarda cerrahi yaklaşım düşünülmelidir. Nörolojik
defisit gelişmiş ve progresif seyrediyorsa ya
da konservatif tedaviye rağmen 4-6 hafta içinde ağrılarda azalma olmazsa
cerrahi tedavi gündeme gelmelidir. Konservatif tedaviden sonra cerrahi tedavi
uygulanan hastalarda ağrının süresi prognoz açısından belirleyici bulunmuştur.
Hasta ne kadar uzun süre ağrı yaşamışsa prognoz da o kadar kötü olacaktır.
Diğer yandan; hastaların çoğu olası bir felçten korkmaktadır. Bunun bildikleri
gibi bir “felç” olmadığı ve ancak sınırlı (miyotomal)
bir bölgeyi tutan kuvvetsizlik olacağı hasta ve yakınlara iyi aktarılması
gereken bir bilgidir. Konservatif veya cerrahi tedavi kararı, hastanın yaşı,
mesleği ve günlük yaşam aktivitesi değerlendirilerek yapılmalıdır. L1 vertebra
seviyesinin altındaki iri, orta hat diskopatileri
kauda ekuina sendromuna yol açar. S1’den başlayarak
tuttuğu seviyeye göre belirti ve bulgu verir (Bakınız: Omurilik
Hastalıkları).
Bu tip, kauda ekuina sendromuna yol açan diskopatilerde acil cerrahi girişim endikasyonu vardır.
Lomber
spinal stenoz semptomatolojisi servikal spondilozdan
farklıdır. Kişide bel ağrıları bulunabilir ancak özellikle belli bir mesafe
yürümekle ortaya çıkan ya da giderek artan ve hastanın oturması ile rahatlayan
her iki bacakta ağrı-paresteziler vardır (nörojenik klodikasyo). Önceleri uzun yürümekle ortaya çıkarken,
yürüme mesafesi giderek kısalmaya başlar. Ayakta ve yürür durumdayken ortaya
çıkması tipik özelliktir. Arteryel klodikasyolarda ise hasta ayakta durmakla rahatlar.
Lomber spinal stenozlu bir hasta yürümesinin
zor olmasına karşın bisiklete binebilir. Daha çok ileri yaş grubunda dejeneratif
omurga hastalığı olan lomber dar kanal tedavisinde
de konservatif tedavi ve fizik tedaviye rağmen ağrının geçmemesi, ilerleyici
nörolojik defisit veya hastanın günlük aktivitelerini
yapamaması durumlarında cerrahi tedavi düşünülmelidir.
Spondilolistezis
(omurga korpuslarının kayması) diğer disk hastalıkları
arasında sayılabilir. Nörolojik muayenede hastanın listezisinin
olduğu seviyede hassasiyetinin olması bilgi vericidir. Tedavisi lomber disk hernisi ve
lomber dar kanal ile benzerdir.
Diğer
Poliradikülopatiler
Diyabetik
poliradikülopati, Guillain-Barré sendromu adıyla
da bilinen "akut inflamatuvar demiyelinizan poliradikülopati", kronik inflamatuvar
demiyelinizan polinöropatiler ile paraneoplastik subakut duysal nöronopati ‘Periferik sinirlerin yaygın
ve çok odaklı hastalıkları ve Nöro-Onkoloji’ bölümlerinde
anlatılmıştır.
Neoplastik
poliradikülopatiler; akciğer kanseri, meme kanseri,
melanom gibi solid
kanserler veya non-Hodgkin lenfoma, lösemiler gibi hematolojik malignitelerin meningeal
metastatik yayılımı sonucu ortaya çıkan tablolardır
(meningeal karsinomatozis). BOS içinde bulunan
hücreler sinir köklerini infiltre ederek poliradikülopati semptomlarına yol açarlar. Semptomatoloji
infiltrasyonun bulunduğu bölgeye göre farklılık gösterir. Hastada kranial
sinir tutulmalarının yanı sıra dağınık, birbirinden farklı yerleşimlerde
radiküler semptomlar
olabilir. Meningeal karsinomatozis tablosunun sistemik kanseri bilinmeyen
bir hastada ilk semptom olabileceği hatırlanmalıdır.
İnfeksiyonlara
Bağlı Poliradikülopatiler (Ayrıca
bakınız: Merkezi Sinir Sistemi İnfeksiyonları ve Omurilik Hastalıkları).
Spiroket
(Treponema pallidum)
infeksiyonuna bağlı menenjitin geç döneminde
tabes dorsalis görülür. HIV infeksiyonu olan
kişilerde, hastalığın geç dönemlerinde sitomegalovirus (CMV)
infeksiyonuna bağlı poliradikülopati görülebilir.
Genelde lumbo-sakral lokalizasyonlu,
hızlı yerleşen ve sfinkter kusuruna yol açan, flask
bir poliradikülopatidir. Buna gastroenterit ve retinit
gibi CMV infeksiyonuna ait sistemik belirti ve
bulgular eşlik eder. BOS’ta polimorf hücrelerden
zengin pleositoz, yüksek protein ve düşük şeker
saptanır. Fatal seyirlidir. Meningeal lenfomatozis ve tüberküloz AIDS’li hastalarda hızlı
ilerleyen lomber poliradikülopatiye
yol açabilen diğer etkenlerdir.
Lyme
hastalığına
bağlı radikülonöropatiler hastalığın orta ve
geç evrelerinde görülür. Borrelia burgdorferi, Ixodes
dammini adındaki kenenin ısırığı ile insana geçer.
Hastalığın üç evresi vardır. Kene ısırığını izleyen ilk evrede; ‘erythema chronicum
migrans’ adı verilen tipik deri döküntülerinin
yanı sıra artrit, miyalji, ateş, halsizlik ve
başağrısı görülür. Haftalar-aylar sonraki ikinci evrede; aseptik menenjit,
kranial nöropati, radikülonöropati ve pleksopatiler
ortaya çıkar. Etkilenen köklerde şiddetli ağrılar ve ardından gelişen dermatomal ve miyotomal
tutulum vardır. BOS’ta mononükleer hücre artışı ve yüksek protein düzeyi saptanır.
Bu evre tedavisiz düzelir. Üçüncü evrede ise; asimetrik, kas zaafı olmaksızın
şiddetli ağrı ve parestezilerle birlikte olan
poliradikülopatiler ve aksonal tipte polinöropati
görülür. BOS normaldir. Hastaların 2/3'si intravenöz seftriaksona yanıtlıdır.
Zona,
Varicella zoster virüsünün arka kök ganglionunda yaptığı bir hastalıktır. Virüs primer
infeksiyon sırasında arka kök ganglionuna yerleşmiştir.
Yıllar sonra, spontan olarak ya da hücresel immunitenin
bozulmasıyla reaktive olur. Sağlıklı kişilerde
ve gençlerde daha nadirdir. Artan yaşla birlikte görülme sıklığı artar. Daha
çok torakal bölgeyi tutmakla birlikte servikal ve lomber
bölgede veya kranial alanda görülebilir. Etkilenen kök trasesinde ağrı ve parestezi vardır. Döküntüler dokunmaya
duyarlıdır. Bu döneme, ender olarak ateş ve halsizlik eşlik edebilir. Birkaç
gün sonra etkilenen köke uyan, tek taraflı sıralanmış veziküller görülür.
Veziküller 3-4 günde püstülleşir ve 10. günde
kabuklanma olur. Sağlıklı kişilerde lezyonlar 2-3 hafta içinde kaybolur.
Bazı hastalarda radiküler dağılımlı hipoestezi
görülebilir. Oldukça ender olarak ön kökün tutulması sonucu miyotomal kas zaafı gelişir. Deri döküntüleriyle felç
oluşması arasındaki zaman aralığı, veziküllerin oluşmasından sonraki ilk
gün ile 5 hafta (ortalama iki hafta) arasında değişmektedir. Genelde veziküllerin
solmasıyla birlikte ağrı azalır ve geçer. Ağrının aylarca devam ettiği durumlarda ‘postherpetik
nevralji’den
söz edilir. Süreklilik gösteren, yanıcı, zonklayıcı ağrılar olabilir. Bu
durum, 60 yaş üzerindeki hastaların yarısında görülür. Bağışıklık sistemi
baskılanmış kişilerde zona infeksiyonu daha sık ve daha şiddetli seyredebileceği
gibi komplikasyonlarına da daha sık rastlanılmaktadır.
Virüsün diğer organlara yayılımı, sağlıklı kişilerde %2 olmasına karşın immun yetersizliği olan hastalarda %13-50 oranındadır.
Yalnızca diğer kökler değil, akciğer, gastrointestinal yol, kalp ve merkezi
sinir sistemi gibi organlar da etkilenebilir.
Herpes
zoster trigeminal sinirin 1. dalı olan n. oftalmikus’u
tutabilir. Alın ve göz kapaklarında döküntü ve ağrı ve şişlik görülebilir
(Şekil 9). Oftalmik zoster olarak
bilinen bu tablonun geç komplikasyonu olarak,
1 hafta ile 6 ay arası bir dönemde serebral anjiitise bağlı kontralateral
hemipleji veya karotis
anevrizması gelişebilir (Şekil 10). Oftalmik
zoster’in ardından özellikle yaşlı hastalarda
bu sinirin alanında tedaviyi gerektiren kalıcı şiddetli ağrılar olabilir
(Post-herpetik nevralji, Bakınız:
Kranial Nöropatiler).
Trigeminal sinirin 2. ve 3. dallarının (maksiller
ve mandibuler) tutulumu ile burun alt kısmı, yanaklar,
dişler, damak, çene, dudaklar, sert damak ve oral mukozada zona lezyonları
görülebilir. Otik zoster olarak bilinen ‘Ramsey Hunt’ sendromunda da yedinci ve sekizinci kranial sinirlerin
tutulumuna bağlı baş dönmesi, kulak ağrısı ve fasial
parezi gelişebilir. Tedavi klinik tablonun ağırlığına göre değişmekle birlikte,
oral ya da intravenöz (iv) yolla antiviral ajanlar (Asiklovir
800mg, 5x1, 10 gün süreyle oral veya 5mg/kg, 4x1 5 gün iv; Valasiklovir 1000mg, 3x1, 7 gün; Famsiklovir 500mg 3x1, 7 gün) verilebilir. Çok ağrılı
durumlarda ağrıya yönelik olarak gabapentin, pregabalin, karbamazepin ile
trisiklik antidepresanlar ve lokal kapsaisinden yararlanılır.
Şekil 9. Sol alın ve
göz çevresinde herpetik döküntüler-herpes zoster
oftalmicus (Gürsoy G ve ark, Neuroradiology, 1980).
Şekil 10.Sol karotis anjiografisinde
anteroposterior projeksiyonda
sol internal karotis
arterin intrapetrozal parçasında anevrizma görünümü
(ok ile işaretli) (Gürsoy G ve ark, Neuroradiology,
1980).
Fokal Periferik Nöropatiler bölümünün sonuna bakınız.