Afazi, Apraksi, Agnozi
Yazanlar: Öget
Öktem, Sara Zarko Bahar, Edip Aktin
Son güncelleme tarihi: 25.02.2019
AFAZİ
Afazi, dil fonksiyonunun, konuşmanın
öğrenilmesinden sonra ortaya çıkan ve psikiyatrik bir sorundan ya da kas
düzeyindeki bir engellemeden ileri gelmeyen bozulmasıdır. Bu bakımdan,
çocukta ileri yaşlara kadar süregelen bir konuşma gecikmesine afazi
demeyeceğimiz gibi, afazileri vokal aparat kaslarının zaafı ya da inkoordinasyonundan
ileri gelen dizartri gibi artikülasyon bozukluklarından ve disfoniden de ayıracağız.
Afazi beynin belli bölgelerinin
vasküler, travmatik ya da tümöral zedelenmelerine bağlı olarak ortaya çıkar. Burada söz
konusu olan, konuşma becerisinde genel ve homojen bir zedelenme değildir.
Beynin çeşitli bölgelerinin
zedelenmeleri, dil fonksiyonunun belli yönlerini
seçici olarak bozar. Bu bakımdan, afazide, ya anlamayı, ya ifade etmeyi, ya da
her ikisini birden içeren bir dil kapasitesi bozulması söz konusudur.
Kural olarak, konuşma
fonksiyonunu sol hemisferin üstlendiği bilinir; onun için de
afazi, kural olarak sol hemisfer zedelenmeleri ile ortaya çıkar.
Eskiden, dil ve el dominansının birlikte gittiği, sağ
ellilerde dil fonksiyonunun sol hemisferde, solaklarda ise el dominansı ile birlikte sağ
hemisferde yer aldığı düşünülürdü. Bugün ise solak ya da sağlak,
insanların büyük çoğunluğunda dil işlevlerinin, temel olarak sol hemisferde
yerleştiği biliniyor. Geschwind ve Levintsky 1968'de yayınladıkları
çalışmalarında, insanların daha doğarken hemisferik bir asimetri ile birlikte
dünyaya geldiklerini, sol hemisferde dil becerisi için, özellikle de dilin
"anlama" unsuru için özelleşecek olan kortikal
bölgelerin, sağ hemisferdeki karşıtlarına kıyasla daha büyük
olduğunu gösterdiler. Sağ ellilerin, istisnalar dışında tamamında,
solakların da %60'ında dil işlevleri, büyük çoğunlukla sol hemisferde
yerleşir; solakların geri kalan %40'ının bir bölümünde dil için
sağ hemisfer özelleşse de, bir bölümünde her iki hemisfer birden rol alır.
Norman
Geschwind
(1926-1984). Amerikalı davranış nöroloğu. Kariyerine matematik alanında
başlamışsa da askere gitmesi ile bu eğitimini yarıda bırakmıştır. Daha sonra Harvard
Üniversitesinde tıp eğitimini tamamlamış ve ardından nöroloji uzmanlığını
almıştır. Özellikle diskonneksiyon sendromları
ve afaziler ile ilgilenmiştir. Boston’da davranış nörolojisi alanında bir ekol
yaratmış ve Antonio Damasio
ve Marsel Mesulam gibi
kendinden sonraki davranış nörologlarının yetişmesinde önemli rol oynamıştır.
Bu nedenle, klinikte afazi
genellikle sağ hemipleji veya sağ hemiparezi ile birlikte görülür. Çok daha az sayıda da, sol
hemipleji ile birlikte olan afazi ile karşılaşabiliriz. Tabii pek
çok defa afazisiz hemipleji ile karşılaşabileceğimiz gibi, hemiplejisiz afazi
ile de karşılaşırız. Fakat, beyni çalışırken görüntüleyebilen fonksiyonel
manyetik rezonans görüntüleme (fMRG) gibi yeni
tekniklerin ortaya çıkması ile birlikte, dil işlevinde sol hemisfer baskınlığı
bulunmasına rağmen sağ hemisferde de bazı simetrik bölgelerin dil şebekesi
içine dahil olduğu görüldü. Bunlar daha çok, dilin anlama (söyleneni,
konuşulanı anlama) unsurunun altyapısı olan ve bilateral olarak çalışan
(örneğin superior temporal girus gibi) bazı bölgelerdir. Ama nöroloji
kliniğinde görülen afazi vakalarının çok büyük çoğunluğuyla bir sol hemisfer
lezyonu sonrasında karşılaştığımızı tekrarlayalım.
Afazileri, afaziye neden olan lezyonun beynin daha anterior veya
daha posterior bölgelerinde yer almasına göre, tutuk (nonfluent)
afaziler ve akıcı (fluent) afaziler şeklinde iki
büyük gruba ayırabiliriz.
Anterior lezyonlarla (alt frontal girusun arka bölümleri) birlikte görülen afazide, anlama
nispeten korunmuş ya da az etkilenmiştir, konuşma ise tutuktur. Tutuk konuşmada
kelimenin telaffuzu büyük gayret sarf edilerek, zorlanarak
gerçekleştirilir, kelimeyi oluşturan hecelerin eklemlenmesi bozuktur, bir
dakikada söylenebilen kelime sayısı çok düşüktür, cümleyi oluşturan kelime
sayısı çok azalmıştır. Anterior afazilerle birlikte,
genellikle, hemipleji veya hemiparezi görülür. Beynin posterior (temporo-parietal)
lezyonlarında ortaya çıkan afaziler ise akıcı
afazilerdir; bunlarda konuşma akıcıdır, hecelerin eklemlenmesinde sorun yoktur, hasta hızla ve çok
konuşabilir; anlama ise çok bozulmuş
olabilir. Posterior afazilerde
genellikle hemipleji/hemiparezi yoktur. Dil şebekesinin subkortikal
unsurlarında (sol talamus, kaudat
çekirdek, kapsula interna
gibi) bir lezyon olduğu zaman, belli bir afazi sendromuna
oturtulamayan, karışık bulgularla giden atipik afaziler ortaya çıkar.
Etiyoloji
Kural olarak, sol hemisferi etkileyen her türlü
fokal lezyonla afazi ortaya çıkabilir. Özellikle, kortikal yerleşimli perisilviyen dil aparatı ve
dil şebekesinin subkortikal yapıları, arteria cerebri media'nın sulama alanı içinde yer alır. Afazilerin en sık karşılaşılan nedeni de, sol karotis internanın ya da sol medial serebral arterin trombotik veya
embolik tıkanmalarıdır. Bunun ardından sol medial serebral arter sulama
alanlarındaki kanamalar gelir. Geçici iskemik ataklar, hatta migren bile, geçici konuşma bozuklukları yapabilir. Görüldüğü gibi, afazilerin en önde gelen
nedenlerini serebrovasküler olaylar oluşturmaktadır. Bunda ön planda medial
serebral arter gelmekle beraber, bazı subkortikal afazilerde
vertebrobaziler sistemden gelen dallara ait
olaylar rol alır; biraz aşağıda göreceğimiz "transkortikal
afaziler"de de, anterior,
medial ve posterior serebral arterlerin suladığı alanların sınır bölgelerindeki
(border zone) infarktlar bu tür afazilerin nedeni olarak karşımıza çıkar.
Serebrovasküler nedenlerden sonra, intrakranyal tümörleri, kafa travmalarını,
bazı dejeneratif hastalıkları, sol hemisferi etkileyen infeksiyonları da
afazi nedenleri arasında görebiliriz.
Sınıflandırma
Klasik afazi sendromları,
kortikal yerleşimli perisilviyen dil aparatının farklı yerlerinin tutulmasıyla
ortaya çıkan bulgular topluluğu göz önünde
tutularak birbirinden ayrılmış ve tarif edilmiştir. Fakat beyin
görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler, bu klasik afazi sendromlarının dışında, sol hemisferin
subkortikal yapılarının lezyonları ile ortaya çıkan afazilerin de tanınmasını
sağlamıştır. Bunları da, aşağıda subkortikal afaziler başlığı
altında toplayacağız. Bunun öncesinde de,
kortikal dil alanlarının ve bunların bağlantılarının etkilenmesi ile
ortaya çıkan klasik afazi sendromlarını göreceğiz.
Daha da yeni görüntüleme tekniklerinin özellikle anlama sırasında, sol
hemisferde ilgili bölgenin simetriğindeki sağ hemisfer bölgelerinin de
çalıştığını gösterdiğinden söz ettik. Fakat henüz bu bilateral bölgelerin
sadece sağ hemisferde tek yanlı hasarlanması sonucunda afazi oluştuğuna dair
bir bilgi birikimi yok.
Anlama ve kendini ifade etmenin bozuluşuna göre çeşitli afazi tipleri vardır; fakat bütün dünyada
kabul edilen tek bir afazi
sınıflandırması yoktur. Burada, Norman Geschwind'in
Wernicke'nin dil modeline dayanan afazi sınıflamasını vereceğiz. Bu model, bugünkü afazi
anlayışının temelini oluşturur. Hangi santral merkezlerdeki lezyonların ve
hangi bağlantıların kesintiye uğramasının hangi tipte afaziye neden olabileceğini
daha iyi kavramak için, afazinin sınıflanmasına
geçmeden önce, konuşma becerisinin nasıl kazanıldığına, konuşmanın hangi
yönlerinde hangi anatomik yapıların rol
aldığına, yani konuşmanın nörofizyolojik temellerine kısaca bir göz
atalım.
Dilin Nörofizyolojik Temelleri
Bilindiği gibi, duyuların kortekste bilince
çıktığı primer duyu
alanları ve bunların bitişiğinde bu duyu modalitesinde
gelen bilgiyi işleyen o duyuya özgü tek
modaliteli duysal asosiyasyon alanları vardır. Örnek olarak, bir elmaya
baktığımız zaman bu elmanın görüntüsü
primer görsel alanda, Brodmann'ın 17. alanında
bilince çıkar, ama gördüğümüz şeyin bir elma olduğunu burada tanımayız. Bu
tanıma, bitişik görsel asosiyasyon korteksinde 18. ve 19. alanlarda
gerçekleşir. Bütün duyular için benzer
şekilde, bu duyunun bilince çıktığı primer duyu alanları ve buraya yansıyan şeyin ne olduğunun bilinip tanındığı, o duyu modalitesine
özgü asosiyasyon alanları vardır. Gene
örnek olarak, bir elmanın ısırılması
sırasında çıkan ses, elmayı ellediğimiz zaman parmaklarımızdan gelen duyu, sırasıyla temporal lob ve parietal lob kortekslerindeki işitmenin ve dokunmanın primer duysal alanlarında bilince
çıkar; ama bu sesin ısırılan bir elmanın sesi olduğunu, dokunduğumuz şeyin bir
elma olduğunu anlayıp tanımamız, primer alanlara bitişik sırasıyla temporal ve parietal
tek modaliteli asosiyasyon alanlarına bu bilginin
ulaşması ve buralarda işlenmesi sonucunda
olur. Bilindiği gibi, duyuların
tek duyu modalitesinde işlendiği bu asosiyasyon alanlarının
arasında, sağ ve sol hemisferlerde, her bir duyu modalitesinde
asosiyasyon kortekslerinde işlenen duyuların tümünü alan ve bunları daha üst
düzeyde işleyip entegre eden çok modaliteli
asosiyasyon alanları vardır. Başlıca angüler girusu ve supramarjinal girusu içeren bu çok modaliteli asosiyasyon alanları, hem sağ hem de sol hemisferlerde, işitsel, görsel ve
somatik duysal tek modaliteli asosiyasyon kortekslerinden gelen işlenmiş duyuları entegre
ederler. Fakat buraya kadar sol ve
sağ hemisferlerde benzer şekilde gelişen bu süreçlere, sol hemisferde bir başka süreç daha eklenir. Çocuğun kendi
ana dilini öğrenme süreci içinde, sol angüler girus ve sol supramarjinal girus,
tek modaliteli
asosiyasyon alanlarından gelen enformasyonu yüksek
düzeyde işledikten sonra bunu o dildeki kelimesel eşdeğerine çevirerek, sol temporal lobda superior
temporal girusun arka bölgesine, Brodmann'ın
22. alanına gönderir. Yukardaki
örneğimizi sürdürürsek, çocuk
konuşmayı öğrenirken, elmanın görüntüsü, elmaya dokunurken aldığı duyu,
vb, konuşma için dominant olan sol hemisferin çok modaliteli asosiyasyon korteksinde entegre
edilerek "elma" sözcüğü halinde, "elma" sözcüğünün
anlamsal engramı halinde, sol 22. alana
(Wernicke alanına) gönderilip (22. alanın, işitsel unimodal asosiyasyon
korteksi olduğunu hatırlatalım) burada depolanır. Bundan sonra çocuğun elmayı görmesi, elma ısırılırken
çıkan sesi ya da "elma" denildiğinde bu sözü işitmesi, elmanın kokusu, tadı, elmaya dokunması, bunların
her biri 22. alandaki bu engramı uyaracaktır. Böylece,
sol hemisferin 22. alanında yani Wernicke alanında dilin anlamaya
ilişkin boyutu yavaş yavaş gelişecektir; bu şekilde çocuk için konuşma anlam
kazanmaya başlar. Şu halde, dil aparatının 1. önemli
bölgesi, dominant hemisfer superior
temporal girusunun arka kısmında, kelimelerin anlam engramlarının depolandığı Wernicke alanıdır. Burası, şu
fonksiyonlarda rol alır: a) anlama, b) işitme, görme
ve diğer duysal mesajların semantik anlamını çıkarma, c) ifade edilecek yani
söylenecek ya da yazılacak mesajın sembolik formülasyonunu
yapma, d) isimlendirme, e) tekrarlama. Primer Progresif Afazi (PPA)
çalışmalarından gelen yeni bulgular, Wernicke alanının tekrarlama işlevinde de
rol aldığını göstermektedir (Primer Progresif Afazi, dil şebekesini tutan
dejeneratif bir hastalıktır; üç farklı dil alanını tutabilen, dolayısıyla üç
farklı tipi olan PPA'da dil işlevlerinde yavaş giden
ama ilerleyici bir bozulma görülür). PPA çalışmaları, Wernicke alanının
anlamadaki rolüne de açıklık getirmektedir. Eskiden, hem tek kelime anlama hem
de cümle anlama işlevini Wernicke alanının üstlendiği düşünülürdü. PPA
çalışmalarından gelen bulgular, cümle anlamada Wernicke alanını da içeren daha
geniş parietal bölgelerin rolü olduğunu, ama tek
kelime anlamanın sol anterior temporal korteksle ilişkili olduğunu
göstermektedir. Wernicke afazisi olan hastada sadece cümle anlamada değil tek
kelime anlamada da bozulma olmasının nedeni, kortikal Wernicke alanının
hasarlanması değildir (çünkü kortikal Wernicke alanının tamamen dejenerasyona uğradığı bir PPA tipinde, hastanın cümle
anlaması zedelense de tek kelime anlaması sürmektedir); bunun sebebi, inme
sonucu oluşan Wernicke afazisinde, inmeye bağlı olarak yalnızca Wernicke alanı
olan kortikal bölgenin değil korteks altı ak maddenin de hasarlanıyor oluşudur;
böylece ak madde içinden giderek Wernicke'yi anterior temporal korteksle ilişkilendiren lifler de
hasarlanmakta, bu nedenle "tek kelime anlama"da
da bozulma görülmektedir. Ayrıca başka bir PPA tipinde de sol anterior temporal
korteks dejenerasyona uğradığında, Wernicke alanı
sağlam olduğu halde, "tek kelime anlama"nın
bozulduğunu biliyoruz.
Dil aparatının bir ikinci önemli bölgesi de,
dominant hemisfer
frontal lobunun arka alt kısmında, frontal operkulum'da
yer alan Broca alanıdır. Konuşmanın motor gerçekleştirilmesinden
sorumlu olan bu bölgede de, kelimeyi telaffuz etmek için motor engramlar ve dilin gramer yapısı depolanmıştır. Örnek
olarak, çocuk "elma" demeyi
öğrenirken, bu sesi çıkarmakta kullandığı
motor patern, bu kelimenin motor engramı olarak burada depolanır. Konuşacağımız zaman,
buradaki engramlar uyarılır ve konuşmanın gerçekleştirilmesi
için motor kortekse iletilir. Broca alanı, anadilin gramer yapısı için de
kritik bir bölgedir. Çocuk anadilini öğrenirken o dile özgü gramer kurallarına
aracılık eden nöral ağ sisteminin birincil önemdeki bölgesi Broca alanıdır.
Şekil 13.1 Konuşma ve praksi
ile ilgili korteks alanları
Dil aparatının 3. önemli yapısı da, arkada
Wernicke
bölgesinden kalkıp, parietal lobun alt yüzünden öne doğru ilerleyip Broca bölgesinde sonlanan
kalın lif demetidir.
Wernicke-Geschwind modeline göre,
Wernicke bölgesinde gerçekleştirilen dilin sembolik formülasyonu,
bu yolak aracılığı ile öne, Broca
alanına iletilir, burada dilin gramer yapısı ve motor ses paternlerini
uyarır, böylece oluşan kelime ya da
cümle, artiküle edilmek üzere, motor kortekste yüz kaslarıyla ilgili bölgeye gönderilir. Wernicke alanını Broca alanına bağlayan ve daha önceden arkuat fasikülüs olarak bilinen
bu yolak, tasarladığımız şeyi anlatmak için Wernicke alanından seçtiğimiz
kelimeleri Broca alanına taşıyarak oradaki motor engramları
uyardığı gibi, tekrarlamanın da temel yapı taşlarından birini oluşturur;
işittiğimiz cümleyi Wernicke alanında çözümler (veya anlamsız bir kaç
kelimeyse, işittiğimiz bu sesleri Wernicke alanında çözümler), bu yolakla öne
doğru iletir, Broca alanındaki ilgili motor kalıpları uyararak aynısını
söyleyebiliriz. Yirmibirinci yüzyılda, canlı
insanda beyin faaliyette bulunurken yolakları görüntüleyebilen diffüzyon
ağırlıklı MRG (dMRG) yöntemi icat edildikten sonra
dil şebekesinin arka ve ön parçalarını birleştiren bir değil, biri dorsal biri
ventral, iki yolak bulunduğu ve bunlardan hiç birinin arkuat
fasikül olmadığı anlaşılmıştır. Superior longitüdinal fasikül, eskiden zannedildiği gibi tek bir
demet değildir, üç demetten oluşmaktadır; dil şebekesi içinde arkadan öne doğru
uzanan dorsal ve ventral yolaklar, superior longitüdinal fasikülün
alt iki demetidir. Arkuat fasikül gene dil şebekesi
içinde yer almaktadır, ama işlevi eskiden varsayılan işlev değildir; arkuat fasikül, söz dizimi açısından karmaşık olan
cümlelerin anlaşılmasında rol oynamaktadır. Tekrarlama işlevi, superior longitüdinal fasikül
aracılığıyla gerçekleşmektedir.
Wernicke-Geschwind modeli, farklı anatomik
kortikal alanlara ve bunların disfonksiyonlarına
ilişkin, farklı afazi sendromları ayırt eder.
Burada önce, Norman Geschwind'in, yukarıda özet
olarak vermeye çalışılan Wernicke'nin dil modeline
dayanan afazi sınıflamasından söz edeceğiz. Bu sınıflamaya giren afazi sendromları, anlaşıldığı gibi, klasik afazi
sendromlarıdır, perisilviyen kortikal dil aparatının farklı yerlerinin
lezyonlarına veya diskoneksiyonlarına dayandırılır. Daha sonra da subkortikal
afazilerden söz edeceğiz.
Klasik Afazi Sendromları
Broca Afazisi
(Motor Afazi): Wernicke-Geschwind dil modeline göre, Broca bölgesindeki bir lezyon, bu bölgenin motor
korteksle ilişkisini kestiği için, böyle bir diskoneksiyonun
sonucu olarak, ses çıkarmaya ait motor paternler ve gramer
yapıları motor kortekse iletilemez ve
konuşma bu yüzden bozulur. Gerçekten de bu afazi türünde, konuşulanı
anlamak bir ölçüde sağlam kaldığı halde hasta kendini ifade etmekte,
cümle kurmakta, kelimeleri telaffuz etmekte, hatta ses çıkarmakta ve konuşmada
kullanılan kaslara hakim olmakta derece derece
güçlükler çeker. Dil, dudak, yüz kaslarının konuşma için kullanılmasında
apraksi vardır; "O" sesini çıkarmak için dudaklarını yuvarlamasını
göstererek istediğiniz hasta, öyle yapıyorum zannederek ağzını iki yana doğru
gerebilir. Broca afazisinin en ağır şeklinde, hasta istemli olarak ağzından
hiçbir ses çıkaramaz; bazı sesleri
hatta kelimeleri otomatik olarak yeri geldiğinde söyleyebilse de, istemli
olarak bunları çıkaramayabilir. En hafif şeklinde ise, hasta gramer yapısı çok bozuk kırık dökük cümleler ya da tek tek
kelimelerle, güçlükle de olsa kendini ifade edebilir; ama bu "akıcı
olmayan" (non-fluent) bir konuşmadır, dakikada
söyleyebildiği kelime sayısı çok düşüktür ve kelimeyi ağzından
çıkarmakta hasta çok güçlük çekmektedir. Söylediği kelimeleri oluşturan
hecelerin birbirine eklemlenmesinde de zorluk vardır. Bu şekilde konuşabilen
Broca afazili bireyler, genellikle kelime içindeki seslere yer değiştirtirler:
"çiçek" yerine "çeçik",
"zürafa" yerine "züfera" demek
gibi; bu bozulmaya "literal parafazi" denir. Hastanın grameri de
nerdeyse yok olduğu için, konuşmasına “telgraf tipi konuşma” denir (telgrafta
kelime başına para verildiği için, cümlenin bütünlüğünü sağlayacak bağlaçlar,
ara kelimeler, gramatik dolgu kelimeleri kullanılmazdı). Grameri bozuk ve
telgraf usulü konuşmaya örnek olarak, bir hastanın, eşinin Trabzon’un Of
ilçesine çay toplamaya gittiğini anlatmak için söylediği cümleyi verebiliriz.
Hasta şöyle dedi :”Of!.....Çay!.....Topla.”
Broca afazili bireyler, bazen tek bir kelime
söyleyebilirler; o zaman her istediklerini anlatmakta hep bu kelimeye
başvururlar. Örnek olarak, yalnızca "yani" kelimesini söyleyebilen hasta, "Sen
nasılsın?" diye sormak için de
"Yani, yani", "Bana su ver" demek için de "Yani, yani,
yani" diye sürekli aynı kelimeyi tekrarlar.
İsimlendirme, yani gördüğü cismin adını söyleme
becerisi,
Broca afazisinde (hastanın çok az da olsa konuşabilen
bir afazili birey olması koşuluyla) nispeten korunmuştur. Yani hasta, ön planda, gördüğü cismin adını bulmada değil,
bu adı telaffuz etmede güçlük çeker.
Broca afazisinde, tekrarlama becerisi de bozuktur, ama bu bozulma da gene
başlıca hastanın telaffuz güçlüğünden kaynaklanmaktadır.
Hastanın yazması, okuduğunu anlamasına kıyasla
daha ileri
derecede bozulmuştur. Hasta gerçek anlamda okuyamayabilir; ama en azından önüne
konulan 3 resim ve 3 yazılı kelimeyi birbiriyle doğru eşleyebileceği kadar
okuma korunmuştur. Buna karşılık yazması çok daha ileri düzeyde bozulmuştur,
hasta kendi adını bile yazamayabilir.
Pierre Paul BROCA (1824-1880):
Fransız hekimi, uzun yıllar patoloji ve antropoloji ile uğraştı. 1861 yılında Paris’te Societe' d'Antropologie'de
yaptığı bir bildiride sol frontal lobun arka alt bölümünün hastalığında
konuşmanın motor yönünün bozulduğunu ortaya koydu. Bu bölgeye daha sonra Broca
merkezi adı verilmiştir. Böylece beyin kabuğunun belirli bölgelerinde belirli
fonksiyonların yerleştiği fikri büyük
destek kazanmış oluyordu. Aslında Broca başlangıçta serebral lokalizasyon
fikrinin karşısında idi. Motor afazisi olan bir hastayı Bouillaud
(akut mafsal romatizmasına ismini veren
Fransız hekimi) ile izlerken Bouillaud'nun hastalığı
frontal loba yerleştirme eğilimine karşı çıkıyor ve tartışma uzadıkça uzuyordu.
Konuşması sadece "tan" hecesinin tekrarından ibaret olan bu hastaya
"Mösyö Tan" adını vermişlerdi. Sonunda Mösyö Tan öldü ve nekropsi bulguları Bouillaud'yu
haklı çıkardı. Broca da bundan sonra serebral lokalizasyon kavramının önde
gelen savunucularından biri oldu.
Wernicke
Afazisi (Sensoriyel Afazi): Wernicke
afazisinin en önde
gelen özelliği, hastanın anlamasının ileri
derecede bozuk oluşudur. Wernicke alanında bir lezyon olduğu zaman,
görme, işitme ve somatik duyu kortekslerine gelen
imaj ve kelimeler bu bölgeyi uyaramaz, dolayısıyla da dil sistemini
harekete geçiremez; hasta bu bilgiyi dil
bağlamında işleyemez, onun için de duyduğu konuşmayı anlayamaz, gördüğü yazıyı
okuyamaz, ellediği cismin adını
söyleyemez. Wernicke afazili bireylerde okuma, hastanın yazmasına kıyasla daha ağır olarak zedelenmiştir.
Hastanın isimlendirme becerisi de, tekrarlama
becerisi de bozuktur. Hasta gördüğü cismin doğru ismini bulup çıkaramaz, kelime bulma
güçlüğü çeker. Tekrarlama bozukluğunun
nedeninin de, hastanın anlama güçlüğü
olduğu, hasta işittiği kelimenin anlamına da ulaşamadığı, bunun sese ilişkin
çözümlemesini de yapamadığı için tekrarlayamadığı bilinirdi. PPA'lı hastalarla yapılan çalışmalardan edindiğimiz
bilgiler, Wernicke alanının "tekrarlama" işlevi için kritik bir bölge
olduğunu, bu korteks parçasının hasarlanması durumunda tekrarlamanın da
bozulduğunu gösteriyor.
Wernicke alanı, ses paternlerine
dönüştürülecek bütün anlamlı
asosiyasyonların geçtiği kavşak olduğu için, burası zedelenince hastanın hem geçmiş hem
de şimdiki işitsel anlamalara dayanan
performansı bozulur. Dolayısıyla hasta kendi söyleyeceği sözleri de doğru olarak işleyemez, bu
nedenle de yaptığı konuşma absürd, saçma sapan bir şekilde ağzından
dökülür. Hastanın konuşması "akıcı" (fluent)
bir konuşmadır; dakikada
söylediği kelime sayısı normal hatta normalden
fazladır, telaffuzu, hecelerin eklemlenmesi akıcıdır. Bir cümle içinde
normalden de çok sayıda kelime
kullanır. Bazan hastayı susturmak zor olur, durmadan
konuşur. Bu konuşma biraz uzaktan dinlendiğinde normal bir konuşma gibi kulağa gelir. Ancak hastanın
yanına gidildiği zaman, bunun anlamdan yoksun
bir konuşma olduğu anlaşılır. Hasta, bir kelime yerine hiç ilgisiz başka bir kelime söyler; buna "verbal
parafazi" denir (Örnek olarak hasta "Buraya gel" demek
isteyerek "Ambara koy" diyebilir). Hastalar bazan da "neolojistik
parafazi" ya da "jargon" tarzında konuşurlar (anlamlı bir kelime oluşturmayan sesleri yan
yana dizmek ve bunlar anlamlı kelimeymiş gibi konuşmak şeklinde).
Parafazilerinin anlamsız olduğunu kendileri fark etmezler.
Bunlara örnekler verelim. Önce verbal
parafazilerle konuşmaya çalışan bir hastaya ait konuşma örnekleri verelim. Kendisine, "Adınız
nedir?" diye sorunca, "Anlıyorum,
güzel şeyler, ama alamıyorum. Kabul ediyorum ama alamıyorum" cevabını
verdi; "Nasılsınız?" diye
sorunca, "Bir türlü alamıyorum, bunları beklemiş şey olduğum"
cevabını verdi. Kendisine bir anahtar gösterip bunun ne olduğunu sorunca;
anahtarı tanıdı, eliyle kilitte döndürme ve kapıyı açma hareketi yaptı, fakat "anahtar" demek yerine
"Bu, aldattığımız şey, kadınlar
bunları bekliyor" dedi. Aynı hastaya, Boston Tanıya Yönelik Afazi Muayenesi Testi'nin Kurabiye Hırsızlığı kartını gösterip (bu kartta
bir anne bulaşık yıkar, musluktan sular yere taşmaktadır; kadının arkasında bir kız, bir oğlan çocuk, kavanozdan
kurabiye aşırırlar, oğlanın çıktığı
tabure devrilmektedir) bu kartta
gördüklerini anlatmasını istediğimde, hastanın cevabı şu oldu: "Kız
var, burada bir kadın olarak; yani bir kız
bunları şey etmedi, erkekten bunlar".
Şimdi de neolojistik parafazilerle konuşan iki
hastadan örnekler verelim. Aynı resimli kartı anlatmak için bu hastalardan
biri şunları söyledi; "Bu iki kabuk içi. Bu felg için. Bu gıbıldan. Öte
yandan ise buradan sılış vaziyeti,
ensesine cıbula." Bu hastaya bir kalem gösterip adını sorduğumda
"Hambe", masayı gösterdiğimde "Faze" cevabını verdi. Gene aynı resimli kart için
ikinci hasta da şöyle dedi: "Sandıl, camadan çigen, ağaçlar.
Kadın elbise sıkılıyor. Elbiseyi sibliyor."
Wernicke afazili hastaların
konuşmalarında perseverasyonlar da gözlenir.
Hasta bazen söylediği bir kelimeye takılır kalır, persevere
olur, başka bir şey söylemek
istediği zaman da ağzından aynı kelime ya da aynı kökten türemiş bir kelime
çıkıverir. Şimdi de böyle bir hasta örneği
verelim. Bu hasta, yukardaki resimli kartı şöyle anlattı: "Bu evde çocuğun
yeri girildi. Bu çocuğun bu kareli uçağı, içine girdi. Kadın, açılan
küçük yerin aldılar, düşerken çocuk ile girdiler.
Çocuğun havere yere düşürüldü. Düşürülen havale keler
düşürüldü. Uçlu ile düşürüldü. Kızın için yeri düşürüldü. Tenkere". Bunun hemen
ardından hastanın isimlendirme muayenesine geçildi. Hastaya bir kalem
gösterip adını sorunca "Uçak"
dedi; ardından bir saat gösterip sorunca, "Uç numası"
dedi; sandalyeyi gösterince "Uçulan, uçurcu", koltuğu gösterince de "Uç kafe, veya uçmuş" dedi.
Wernicke afazili hastalar, konuşma
bozukluklarının biraz
farkında olsalar da derecesini algılayamazlar. Parafazilerinin anlamsız sözler
olduğunun farkında değillerdir. Genellikle
hasta söylemek istediği şeyi ifade ettiğini sanır ve anlaşılmayınca
kızabilir.
Carl WERNICKE (1848-1904): Yukarı Silezya’da
doğdu. Berlin’de bir süre nörolog olarak çalıştıktan
sonra Breslau Psikiyatri Kliniğinin başına getirildi.
Nöroanatomi alanındaki çalışmalarından başka
kendi adıyla anılan Polioencephalitis Haemorrhagica Superior'u tarif
etmiştir. Fakat Wernicke'yi tanıtan eserlerinin
başında yirmi altı yaşında yayınladığı afazi konusundaki kitap gelir. Burada sensoryel
afaziyi tanımlamış ve üst temporal girusun arka bölümününün lezyonlarında görüldüğünü ispatlamıştır. Bu bölgeye sonradan Wernicke alanı adı
verilmiştir. 1904 yılında bir bisiklet kazası sonunda ölmüştür.
İletim Afazisi (Kondüksiyon Afazisi): Bu afazi
tipinde lezyon, Wernicke bölgesini Broca bölgesine bağlayan demettedir
(eskiden arkuat fasikül olduğu düşünülen, bugün superior longitüdinal fasiküle
ait olduğu bilinen demet); fakat lezyonun kritik bir kortikal bölgeye, supramarjinal girusa ya da angüler girusa da uzanması
gerekir. Bu hastaların anlaması normaldir. Wernicke bölgesi sağlam olduğu için,
görsel ve işitsel mesajların dil açısından anlam analizi doğru olarak yapılabilir.
Dolayısıyla hasta, gerek kulaktan duyduğu konuşmayı, gerekse okuduğu
yazıyı anlayabilir. Broca bölgesi de sağlam olduğu için hasta söylemek istediği
şeyi ifade edebilir; yalnız hasta konuşurken çok sayıda literal parafaziler
(kelime içinde seslerin yer değişimi) ortaya çıkabilir (bu yüzden bazan bu hastalar yanlış olarak Broca afazisi
zannedilebilir). Wernicke bölgesi sağlam, dolayısıyla hastanın
anlaması iyi olduğu halde, buradan kalkıp öne doğru uzanan liflerdeki
lezyon nedeniyle bu mesaj Broca bölgesine iletilemez, onun için de hasta
duyduğu ve anladığı sözü tekrar edemez. Hastanın spontan olarak söyleyebildiği
herhangi bir sözü bile, tekrarlaması isteği ile kendisine
verdiğinizde, bunu tekrar edemediğini görürsünüz. Aynı
şekilde bu hastalar herhangi bir yazıyı içlerinden
okuduklarında rahatça anladıkları halde, aynı yazıyı yüksek sesle
okumaları istendiğinde bunu yapamazlar;
çünkü görsel mesaj sol angüler girusta
okunup anlaşıldığı ve Wernicke alanına aktarıldığı halde, bu mesaj
Wernicke alanını Broca alanına bağlayan süperior longitüdinal fasiküldeki lezyon dolayısı ile Broca
alanına iletilemediği için, yüksek sesle
söylenmesi mümkün olmayabilir.
Özetle, en ön planda gelen
bulgusu duyduğunu tekrar edememek,
okuduğunu yüksek sesle okuyamamak olan
iletim afazisi, arka dil bölgelerinin tutulmasıyla ortaya çıkan diğer afaziler
gibi akıcı bir afazidir. Onlardan
farkı, hastaların literal parafazilerle konuşmasıdır. İsimlendirme muayenesi
yapılırken hastanın güçlük çekmeden
doğru kelimeyi bulduğu, fakat bunu ya söylemeye hiç başlayamadığı, ya da ağzından ardarda çıkan
literal parafazik yaklaşımlarla söylemeye
çalıştığı görülür. Bu yüzden, deneyimli olmayan biri, iletim afazili hastayı akıcı olmayan bir afazi ile karıştırabilir. Ama akıcı olmayan afaziden
farklı olarak bu hastalar kelimeyi
ağızdan çıkarmanın motor gerçekleştirilmesinde güçlük çekmezler, hecelerin birbirine eklemlenmesi normal hızda gerçekleşir.
İletim afazisi de, diğer afazi sendromlarında olduğu gibi, en ağırdan en hafife doğru bir
yelpaze içinde uzanır. En ağır iletim afazisinde, hasta hiçbir nesnel isim
kelimesini söyleyemiyor olabilir, buna karşılık durumunu anlatmak için (isim
kelimeler dışında) gayet akıcı bir telaffuzla “Yapamıyorum”,veya
“Olmuyor ki”, veya “Biliyorum,ama…”
vb diyebilir. En hafif durumda da iletim afazili
birey gayet düzgün cümlelerle, nesnel isim kelimesi dışında kalan kelimeleri,
gramatik dolgu kelimelerini, fiilleri akıcı bir şekilde söyleyip, yalnızca isim
kelimelerde literal parafazik takılmalar yaparak konuşabilir. Örnek olarak, bir
zürafa resmi gösterdiğiniz ve ne olduğunu söylemesini istediğiniz, hafif
düzeyde iletim afazili hasta şöyle konuşabilir : “Biliyorum, şimdi
söyleyeceğim. Züf, züf, yok
değil ,zür,zür,züri,yok canım,bir dakika,söyleyeceğim, züf, züfir,züfire, yok, ay niye söyleyemiyorum, oysa biliyorum,bir dakika, züfera;
yok olur mu ,ne diyorum ben!” Broca ve iletim
afazilerinin literal parafazik konuşmaları arasında şu iki farkı
gözleyebiliriz: bir kere Broca afazililer her türlü
kelimede literal parafazi yapabilirken, iletim afazililer
bunu yalnız isim kelimelerde yaparlar; ikincisi de Broca afazili birey literal
parafazisini yapar, “züfera” der ve bırakır, oysa
iletim afazili hasta ille kelimeyi doğru söylemek için literal parafazik
yaklaşımlarını sürdürüp durur ve nasıl olup da söyleyemediği konusunda
şaşkınlık gösterir. Ayrıca Broca afazisi her söylediği kelime için
“akıcı olmayan” telaffuz biçimini gösterirken, iletim afazileri, literal parafazi
yapmak dışında söylediklerini gayet akıcı söylerler.
İletim afazisinde bazan hasta bir türlü söyleyemediği kelimeyi yazar, size
gösterir, ama gene söyleyemez.
Anomik Afazi: Anomi "isimlendirememe" demektir. Bu hastalar akıcı ve anlaşılır konuşurlar. Wernicke
afazisinden farklı olarak anlamaları iyidir; verbal ve neolojistik parafazileri de yoktur. Fakat bu hastaların konuşmaları
nesnel isimlerden yoksun bir konuşmadır.
Örnek olarak, "Pencerenin içinde duran bardağı verir misin?" demek
için "Şeyin içinde duran şeyi verir misin?" derler. Cisimleri tek tek
göstererek adlandırma muayenesi
yaptığınızda, bu becerinin son derece bozulmuş olduğunu görürsünüz. Hasta
cismin adını bulup söyleyemez, onun yerine cismi tarif eder: "bununla
yazı yazarız", "bununla su içilir" gibi. Hastanın tekrarlaması
ise normaldir.
Anomik afazi, bu tipik şekli ile sık
rastlanılan bir sendrom değildir. Buna karşılık düzelmekte olan bütün Wernicke afazileri, düzelmenin bir
aşamasında, anomik afazi düzeyinden geçerler.
Anomik afazi sendromuna genellikle, temporo-oksipital,
ya da angüler girusa kadar
uzanan temporo-parietal lezyonlar yol açarsa da (ki bu durumda
okuma ve yazma da ağır şekilde zedelenmiş olur), değişik anatomik lokalizasyonlarda da anomik
afazi ile karşılaşılabilir (bu durumda hastanın okuması ve yazması
sağlam kalmış olabilir).
Global Afazi (Total Afazi): Global afaziye
yol açan lezyonlar, genellikle bütün perisilviyen bölgeyi kaplar; dolayısıyla da
hem Broca, hem Wernicke alanlarını, hem de aradaki lifleri içine
alır. Bu nedenle hasta konuşamadığı gibi konuşulanı da anlamaz, okuyamaz, yazamaz,
tekrarlayamaz, gördüğü cismi isimlendiremez. Bu afazi türüne daima tam sağ
hemipleji ve genellikle sağ homonim hemianopsi eşlik
eder.
Transkortikal Afaziler: Bu afazilerin
başlıca özelliği, hastanın "tekrarlama" becerisini korumasıdır. Transkortikal motor afazide, hiç konuşamayan hasta, kendisine
söylenen sözü rahatlıkla tekrar edebilir. Transkortikal sensoryel afazide, kelime bulmakta güçlüğü olan ve kendisine söyleneni anlamayan hasta, söyleneni
gayet akıcı bir şekilde tekrarlayabilir. Transkortikal mikst afazide de, hem kendisi konuşmayan, hem anlaması
bozulmuş olan, hem de Wernicke afazisi gibi konuşmakta olan hasta, duyduğu
şeyi kolaylıkla tekrar edebilir.
Transkortikal afaziler, anterior,
medial ve posterior serebral arterlerin sulama alanlarının birleştiği sınır bölgelerde, yani "watershed"
alanlardaki hasarlanmalara bağlı olarak ortaya çıkar. Dolayısıyla hasar,
diğer afazi tiplerinden farklı olarak, perisilviyen dil bölgesinin dışındadır; yani Wernicke bölgesi, superior
longitüdinal fasikül
ve Broca bölgesinden oluşan perisilviyen dil cihazı kendi içinde sağlamdır. Bu
nedenle tekrarlama becerisi korunur: İşitilen kelimelerin sessel analizi yapılabilir,
bunlar tekrarlanmak üzere öne iletilebilir, gerekli motor engramlar uyarılıp motor
bölgeye gönderilebilir. Ama bu sağlam dil cihazının beynin geri kalan bölgeleriyle bağlantılarında bir kesilme
olduğu için, hasta duyduğunu anlayamaz veya kendisi konuşmaya
başlayamaz.
Özetlersek: Afazi, dile
ilişkin becerilerden bir ya da birkaçının sonradan kaybı demektir; genellikle sağ hemipleji ile birlikte
olur. Klasik kortikal afazilerden Broca afazisinde hasta bir
ölçüde anladığı halde konuşmakta güçlük
çeker; Wernicke afazisinde, başlıca anlaması
bozuktur, konuşmada bir güçlüğü olmadığı halde söylediklerinden pek bir anlam
çıkmaz; iletim afazisinde, hastanın anlaması da, nispeten konuşması da iyidir,
fakat duyduğunu tekrar edemez, konuşmasında isim kelimeler ya yoktur ya da
literal parafaziktir ve yüksek sesle okuyamaz;
anomik afazide hastanın başlıca güçlüğü kelime bulma becerisinde ortaya çıkar, konuşması
isim türü kelimelerden boşaltılmış bir konuşmadır; Global afazide de dil becerilerinin tümünde bozulma
vardır; transkortikal afazilerde ise, yalnızca tekrarlama becerisi sağlam
kalmış olabilir.
Subkortikal Afaziler
Yukarıda belirtildiği gibi,
görüntüleme tekniklerinin gelişmesiyle, konuşma için dominant olan hemisferin subkortikal yapılarının lezyonları
ile ortaya çıkan afaziler de uzun bir zamandan beri bilinmektedir.
Dil ile ilgili başlıca subkortikal yapılar sol talamus ve bazı sol bazal ganglionlardır.
Daha spesifik olarak, sol talamus
anterolateral çekirdekleri ile sol kapsula interna ön bacağı ve
bilateral kaudat çekirdek başıdır. Buraların lezyonlarında ya da inen ve
çıkan yolları diskoneksiyona uğratan subkortikal ak
madde lezyonlarında afaziler ortaya çıkar.
Tek bir cümle ile özetlemek gerekirse subkortikal afazilerin
klasik afazi sendromlarına uymadığı, aynı sendromun
içinde birlikte bulunamayacak olan bulguların, subkortikal bir afazide birlikte
görülebileceği, bu açıdan subkortikal afazilerin "atipik
afaziler" olduğu söylenebilir. (Bir örnekle anlatırsak, örneğin hasta
tıpkı Wernicke afazisi gibi bol parafazilerle, anlaşılmaz şekilde konuşuyor
olabilir; buna karşılık Wernicke afazisinde olmayacak şekilde anlaması korunmuş
olabilir.)
Tam bir afazi muayenesi yapmak için, dil ile ilişkili şu becerilere bakmak
gerekir:
Konuşma, Anlama, Tekrarlama, Adlandırma, Parmak tanıma, Sağ-Sol ayırt etme, Renk tanıma, Okuma, Yazma, Rakam tanıma ve Rakam yazma (Bakınız: Afazi Muayenesi)
ALEKSİ VE AGRAFİ
Bilinci açık ve okuryazar bir kişinin bildiği
bir dildeki yazıyı okuyamamasına aleksi adı verilir. Aleksi tek başına görülebileceği
gibi yazı yazamama hali olan agrafi ile de birlikte olabilir.
AGNOZİ
Kişinin duysal bir bozukluk olmadan, o duyu
aracılığıyla öğrendiği bir şeyi tanıyamamasına verilen addır. Örneğin
elinde hiçbir duyu kusuru olmayan bir kişi gözleri kapalı iken avucuna konan bir kalemi
yoklayarak tanıyamazsa bu bir agnozidir. Buna astereognozi
denildiği kortikal duyu muayenesi anlatılırken söylenmişti (Bakınız: Nörolojik Muayene).
İşitme ve görme duyusuyla ilgili agnoziler
klinikte çok seyrek görülür. Kişi zil sesi, otomobil kornası gibi alıştığı sesleri
tanımıyorsa işitme agnozisinden söz edilir.
Görme agnozisi olan hasta gördüğü objeyi, renkleri
veya önceden bildiği kişilerin yüzlerini tanıyamaz. Bunlara sırasıyla görsel obje agnozisi, renk agnozisi ve prosopagnozi adı
verilir. Bilateral oksipitotemporal lob hastalıklarında görülür.
VÜCUT ŞEMASI BOZUKLUKLARI
Minör hemisferin parietal lob lezyonlarında hastada vücut şemasına ait
bozukluklar görülebilir.
Ototopagnozi: Hasta
vücudunun bir yarısını veya bir parçasını tanımaz, kendisinin olduğunu algılamaz.
Hatta başkasına ait olduğunu ileri sürebilir.
Anozognozi: Hasta
nörolojik defektinin farkında değildir. Örneğin, hemiplejisi olduğunu kabul etmez. Anozognozinin
ileri derecede olduğu olgularda kol ve bacağındaki felç somut olarak ortaya
konsa bile inkar etmeğe devam eder.
Bu iki tablo hemen daima sol hemiplejili
hastalarda görülür. Bir kısmında uzun süre devam eder,
hastaların büyük bölümünde ise hemiplejinin ilk
birkaç gününden sonra kaybolur.
Gerstmann Sendromu: Majör hemisferin pariyeto-temporo-oksipital bölgesindeki lezyonlarda görülür. Hasta
kendi veya başkasının parmaklarını tanımaz. Örneğin işaret veya
yüzük parmağını seçip göstermesi istendiğinde başaramaz. Buna parmak agnozisi (finger agnosia) adı verilir. Ayrıca sağ-sol dezoriyantasyonu vardır, örneğin sağ veya sol
kulağını göstermekte güçlük çeker. Bunlara ek olarak hesap yapması
bozulmuştur {akalküli) ve agrafisi vardır.
APRAKSİ
Bilinci yerinde, anlaması normal bir kişinin motor, duysal ve koordinasyon
kusuru olmaksızın bildiği amaçlı bir hareketi yapamamasına apraksi
denir. Amaçlı hareket, dominan hemisferin
arka yarısı ve özellikle supramarginal girusta tasarlanır. Buradan kalkan lifler sol motor kortekse, presantral girusa varır ve sağ ekstremitelerin
praksisini sağlar. Sol presantral
girustan hareket eden lifler de corpus
callosum yoluyla sağ presantral
girusa gider. Bu bölge de sol elin praksisinden sorumludur.
Ideomotor apraksi: Asker selamı vermesi veya burnunu silmesi istendiğinde hasta bu hareketleri
yapamaz. Oysa aynı hareketleri
otomatik olarak yapabilir.
İideasyonal apraksi:
Hastadan paketinden bir sigara çıkanp çaktığı bir kibritle yakması
istendiğinde bu hareketleri parça parça
doğru olarak yerine getirebilir, fakat sıralarında yanlışlıklar yapar.
Konstrüksiyonel apraksi: Hasta bir
çiçek resmi çizemez, basit bir Türkiye haritası yapıp bellibaşlı
şehirleri yaklaşık olarak yerlerine yerleştiremez, tahta oyuncak bloklarını yanyana getirip istenen şekli yapamaz.
Giyinme apraksisi: Hasta
ceketini veya pantalonunu giymeyi
başaramaz, elinde beceriksizce evirir çevirir.
Apraksisi olan bir hastanın analiz ve değerlendirilmesi güç bir iştir. Bunun nedenlerinden biri de hastalarda apraksiyle birlikte konuşma kusuru ve/veya
diğer yüksek kortikal fonksiyon
bozukluklarının da bulunabilmesidir. Praksi kusurlarının anatomik
lokalizasyonu da oldukça tartışmalı bir konudur. Russell
Brain'e göre sol supramarjinal girus hastalığında apraksi
iki taraflıdır. Bu bölgeyle sol presantral girus arasındaki
lezyonlarda apraksi sağda görülür. Corpus callosum'un ön bölümü ve sağ frontal lobun subkortikal lezyonlarında ise sol ekstremitelerin
praksisi bozulur. Giyinme apraksisi genellikle
sağ parietal lob hastalığına bağlıdır. Konstrüksiyonel apraksi her iki parietal lob hastalığında da ortaya çıkabilir. Apraksilerin beynin lokalize lezyonlarında olduğu gibi yaygın iltihabi ve dejeneratif hastalıklarında da
görülebileceği bilinmektedir. Paralizi jeneral’i
ve Alzheimer hastalığını bu arada
sayabiliriz (Bakınız: Sinir Sistemi Semiyolojisi, Demans).