Nöropatoloji
Şakir Hümayun Gültekin*
Son güncelleme tarihi: 17.8.2009
*Asst Professor, Pathology (Neuropathology), Oregon Health and Science University, Portland Oregon A.B.D
Giriş
Nöropatolojik inceleme metotları, genel otopsi yöntemleri ile birlikte ve
özellikle klinik nörolojinin gelişmesine paralel olarak ortaya
çıkmıştır. Modern nörogenetik ve nöroradyolojik tetkiklerin
gelişmesi ile nöropatolojik otopsi bulgularının önemi
azaldıysa da, halen hastanede incelenen olguların önemli bir
kısmında tanısı premortem koyulamayan nöropatolojik
lezyonlar vardır. Nöropatolojik incelemeler otopsiye
sınırlı olmayıp; beyin, omurilik, sinir ve kas biyopsileri
de tedavi öncesi son tanı aşamasını oluşturabilir.
Birçok beyin tümörü türü, bazen tümörle karışabilen primer
demiyelinizan hastalıklar, serebral infarkt, vaskülit, merkezi sinir
sistemi infeksiyonu gibi olgularda biyopsi ve rezeksiyon materyalinin patolojik
incelemesi tanıyı aydınlatabilir, tedaviyi yönlendirir.
Nöropatolojik inceleme sonucunda, ileri moleküler metotların tanı
amacı ile kullanılması için uygun doku seçilmesi de mümkün olur.
Ayrıca, adli tıp olgularında sinir sisteminin patolojik
incelemesi çok önemli bir yer tutar. Bunun dışında,
araştırma amacıyla normal ve patolojik dokuların doğru
sınıflandırılması ve moleküler deneyler için
korunması sinir dokularının normal ve patolojik özelliklerini
iyi bilen morfologlara ihtiyaç gösterir.
Doku Tepkileri, Hücresel Değişiklikler ve
Mekanizmalar
Beyin atrofisi, ödem, kafaiçi basınç artışı,
herniasyon, hidrosefali gibi genel doku tepkileri radyolojik metotlarla ve
makroskopik olarak saptanabilir. Hücresel değişiklikler ise ancak
mikroskopla gözlenebilir.
Beyin Atrofisi
Beyin
ağırlığında ve hacminde yaş grubu normal
değerine göre azalma olarak tanımlanır. Normal yetişkin
insan beyninin ağırlığı yaklaşık 950-1500
gram arasında değişir. Ana bulgular korteks
kalınlığında incelme, sulkusların derinleşmesi ve
girusların daralması, beyaz madde hacminde değişen ölçüde
azalma ve ventrikül hacminde artmadır. Beyin atrofisi birçok nörolojik
hastalığın ileri dönemlerinde görülebilir. Bazı
hastalıklarda daha yerel başlayıp daha sonra genel atrofiye
dönüşebilir. Beyin atrofisinin mikroskopik
karşılığı gittikçe artan sayıda nöron ölümüdür.
Buna genellikle glial hücre artışı (gliozis) eşlik
eder.
Beyin Ödemi
Su içeriğinin artmasıyla beyin
ağırlığı ve hacminde görülen artış olarak
tanımlanır.
A. Vazojenik ödem en sık
rastlananıdır. Kan-beyin bariyerinde geçirgenlik
artışı sonucu oluşur. Kafa travması, infeksiyon,
tümör, infarkt ve kanamalara eşlik eder.
B. Sitotoksik ödem; hücre içi ozmotik
değişiklikleri sonucu hücre sıvı miktarında
artıştır. Elektrolit bozukluklarında, hemodiyalizde,
ketoasidozda ve iskemide görülür.
C. İnterstisyel ödem ise hidrosefali
sonucu basınçla ventriküllerden doku içine transepandimal olarak
beyin-omurilik sıvısı geçmesidir.
Kafaiçi Basınç Artışı ve Beyin Herniasyonu
Kafatası içeriği hacmindeki patolojik artışlar
(global serebral iskemi ve infarkt sonrası ödem, beyin-omurilik
sıvısı birikimi sonucu hidrosefali, apse, hematom, tümör gibi
yer kaplayıcı lezyonlar), kranyal sütürler kapandıktan sonraki
dönemde kafatasında büyüme ile kompanse edilemez; böylece kafaiçi
basınç artısı sendromu (KİBAS) oluşur. Beyin
yüzeyi artan basınçla kemiğe doğru yaslanır, giruslarda
düzleşme, sulkuslarda sığlaşma, tentoryal izlerde
belirginleşme gözlenir. Böylece beyin herniasyonu, yani gittikçe
şişen beyin dokusunun potansiyel boşluklara doğru yer
değiştirmesi süreci başlar.
Supratentoryal lezyonlarda, eğer lezyon tek taraflıysa parahipokampal
girusun unkus kısmı serebellar tentoryumun serbest kenarı ile
beyinsapı arasındaki boşluğa doğru fıtık
yapar (tentoryal herniasyon) (Şekil 1). Yakından
geçen üçüncü kranyal sinirin yüzeysel kısmındaki parasempatik
aksonlara oluşan baskı sonucu, lezyonla aynı tarafta anizokori
ile başlayan üçüncü sinir felci oluşur. Altıncı sinir de
etkilenebilir. Aynı taraftaki serebral pedünküle oluşan bası,
karşı taraftaki serebral pedünkülün kendi tarafındaki tentoryal
serbest kenara doğru sıkışması ile (yanlış
lokalizasyon veren bir klinik bulgu olarak) lezyonla aynı tarafta
hemiparezi (Kernohan çentiği) oluşabilir. Posterior serebral
arter basısı sonucu bu arter bölgesinde akut infarkt gelişebilir.
Yine supratentoryal tek taraflı lezyonlarda, singulat girus falksın
altından doğru diğer tarafa fıtıklaşabilir (subfalsien
herniasyon) (Şekil 1). Anterior serebral arterler de
karşı tarafa doğru itilir. Bunlarla birlikte diğer orta hat
yapılarında da (pineal bez, üçüncü ventrikül, Galen veni) diğer
tarafa doğru yer değiştirme görülür.
Diensefalik yapıların tentoryal açıklıktan
aşağı doğru fıtıklaşması ile mamiller
cisimler aşağı doğru yer değiştirir (santral
diensefalik herniasyon). Temporal ve diensefalik herniasyon sonucu
oluşan basınç ile bükülen beyinsapındaki penetran arterlerde
gerilmeler mezensefalon ve ponsun orta hattında görülen Duret
kanamalarına yol açar (Şekil 2). Bilateral veya orta hatta
yer alan supratentoryal lezyonlar ise bilateral temporal herniasyon
ve/veya santral diensefalik herniasyona yol açar.
İnfratentoryal lezyonlarda
serebellar herniasyon oluşur. En çok rastlanan türü serebellar tonsiller
herniasyondur. Serebellar tonsiller baskı sonucu foramen magnumun içine
doğru itilir ve medulla oblongata basısına neden olurlar.
Travmatik ve cerrahi kranyum
lezyonlarında da, açık kemik defektinden dışarı
doğru beyin dokusu herniasyonu oluşabilir. Fıtıklaşan
beyin dokusu periferinde kranyotomi defektinin yarattığı bası
izi postmortem muayenede gözlenebilir.
Şekil 1. Beyin
ödemi ve herniasyon: lentikular nukleus düzeyinde koronal beyin kesitinde
sağ hemisferde ödem ile subfalsien ve unkal herniasyon görülüyor.
Şekil 2. Duret kanaması: beyinsapında kanama
odakları.
Hücresel Değişiklikler
Akut Nöron Ölümü (Hipoksik/iskemik değişim):
Ağır iskemi ve hipoksi veya hipoglisemi sonrası mitokondri
hasarı ile sitoplazmadan başlayan, Nissl cisimlerinin kaybı ve
sitoplazmada protein çökelmesi ile devam eden ve nükleer piknoza yol açan geri
dönüşümsüz bir süreçtir. Mikroskopik olarak asidofilik nöronal sitoplazma
ve karyoreksi ile (kırmızı nöron) tanınır. Geçici
beyin hipoksisi sonrası dolaşımı düzelen hastalarda en
erken olarak hipokampal piramidal hücreler, serebellar Purkinje hücreleri ve
büyük kortikal piramidal nöronlarda görülür. İleri dönemlerde demir ve
kalsiyum tuzlarının çökelmesi ile bu hücrelerde mineralizasyon veya
ferruginasyon görüntüsü oluşur.
Nöronal Atrofi: Hücre gövdesinde çekilme,
sitoplazmada bazofili ve nükleer piknoz ile karakterize geri dönüşümsüz
bir hücresel değişikliktir. İltihabi hücre reaksiyonu eşlik
etmez. Yavaş nöron ölümüne yol açan çok sayıda patolojik süreç
nöronal atrofiye yol acar. Özellikle nörodejeneratif hastalıklardaki sinir
hücresi ölümü buna iyi bir örnektir (Şekil 3).
Şekil 3. Beyin
atrofisi: Transversal kesitte nörodejeneratif hastalığa
bağlı serebral atrofi.
Apoptoz: Beyin
gelişimi sırasında normal bir süreç olarak da görülen apoptotik
nöron ölümü, bazı patolojik durumlarda da morfolojik olarak saptanabilir.
İzole hücrelerde nükleer fragmantasyon ile başlar. Perinatal iskemik
beyin lezyonlarında hipoksik/iskemik nöron ölümü bazen apoptotik bir
morfoloji ile ortaya çıkar. Perinatal otopsilerde özellikle pons ve
hipokampusun subiküler bölgesinde apoptotik görünümlü iskemik lezyonlar
saptanabilir.
Santral Kromatoliz: Genellikle
aksonal lezyona hücre gövdesinin verdiği bir yanıttır ve alt
motor nöronlarda görülür. Nöron gövdesinde şişme, Nissl cisimlerinde
azalma ve hücre periferinde birikme, nukleusun perifere doğru kayması
ile karakterizedir. Eğer aksonal lezyon kalıcı ise nöron da
ilerleyici olarak dejenere olur. Aksonal lezyonun iyileştiği oranda
hücre gövdesindeki bu değişiklik de geri dönebilir. Nadiren,
özellikle metabolik hastalıklarda daha üst düzeydeki nöronlarda da benzer
değişiklikler görülebilir.
Nöropil Vakuolizasyonu: Bazı
nörodejeneratif hastalıklarda (Alzheimer, Lewy Body Demansı) erken
etkilenen bölgelerde nöropil vakuolizasyonu görülebilir. Jacob-Creutzfeldt
hastalığında kortikal nöropilin vakuoler görünümü tipiktir (Şekil
4).
Şekil 4. Jacob-Creutzfeldt
Hastalığı: Beyin parenkiminde spongiform değişiklikler.
Hematoksilen ve Eozin, X400.
Nöronlarda Anormal Depolanma: Yaşlanan sinir sisteminde lipofuksin
pigmentinin hücre sitoplazmasında depolanması normaldir. Lipid ve
karbonhidrat metabolizması depo hastalıklarında, enzim
eksikliği yüzünden biriken substratlar ve bunların yan ürünleri olan
maddeler sinir hücresi sitoplazmasında da birikebilir. Bu anormal
depolanma hücre gövdesinde şişmeye ve çekirdeğin kenara
itilmesine yol açar. Bazı nöronal depo hastalıklarında
histokimyasal ve elektron mikroskopik yöntemlerle depolanan maddenin
tanımlanması tanıya yardım edebilir.
İnklüzyon
Cisimleri: İnklüzyonlar metabolik, dejeneratif ve viral
hastalıklardaki nöron hasarının önemli tanısal
işaretleridir. Nöronal inklüzyonlar sitoplazmik veya nükleer olabilir. Nörodejeneratif
hastalıklarda, patolojik fosforilasyona uğramış
nörofilamanların etkisiz proteolitik mekanizmalarla etkileşip nöron
sitoplazmasında depolanması sonucu çeşitli inklüzyon cisimleri
oluşur. Pick, Lewy cisimciği, Bunina cisimciği (ALS) gibi sitoplazmik
olanların yanında; genetiğinde anormal trinukleotid tekrarı
görülen hastalıklarda (Huntington hastalığı,
spinoserebellar ataksiler) intranükleer olanlar da vardır. Bu intranükleer
inklüzyonlar, normalde sadece beyinsapındaki melanin pigmentli nöronlarda
görülen Marinesco cisimlerine benzeyen küçük eozinofilik
oluşumlardır.
Viral inklüzyonlar: Merkezi
sinir sistemini tutan viral hastalıklarda mikroskopik tanıda önemli
yer tutarlar. Herpes virüsü ensefaliti ve SSPEde nukleus içinde eozinofilik
Cowdry A inklüzyonları, progresif multifokal lökoensefalit (JC virüsü)
olgularında oligodendrositlerde intranükleer bazofilik inklüzyonlar, kuduz
hastalığında intrasitoplazmik Negri cisimciği daha sık
rastlanan örneklerdir. Viral inklüzyonlar genellikle virüse özgü antikorlarla
boyandığından, serolojinin ve PCRin yardım etmediği
olgularda spesifik tanıda önemlidir. İnklüzyonlar elektron
mikroskopla incelendiğinde viral yapılar tanınabilir.
Travma
Kırıklar: Kafa travması sonucu, çizgisel ve çökme
tarzında kafatası kırıkları oluşur. Çökme
kırıkları sonucu kanama ve alttaki beyne doğrudan bası
sonucu hasar oluşabilir. Kafa kaidesinde kırıklar sonucu yine
kanamalar ve BOS fistülü sonucu rinore görülebilir.
Kanamalar: Dura ile kemik arasındaki kanama
epidural kanamadır. Sıklıkla a. meningea media hasarı
sonucu oluşur. Epidural mesafe potansiyel bir boşluk olduğundan
kanama sonucu oluşan kitle bası yaparak semptom oluşturur.
Subdural kanama subdural köprü venlerin kanaması ile olur. Travmadan hemen
sonra akut olarak görülebilir, başka kanamalarla kombine olabilir. Kronik
subdural kanama ise travmadan aylar sonra yavaş olarak gelişir
(Şekil 4). Kanamanın organize olması, granülasyon dokusu
gelişmesi ile subdural membran oluşumu ve sıvı birikmesi
ile olur. Travmatik olmayan subdural kanamalar kanama diyatezlerinde
görülebilir. Subaraknoid kanama araknoid membran ile beynin pial yüzeyi
arasındaki kanamadır.
Şekil 5. Kronik subdural hematom: Dura mater ve falksı içeren
makroskopik preperatta sağ frontopariyetal bölgede hemosiderin birikimi ve
membran oluşumu.
Kontüzyon: Travma
sonucu beynin özellikle kemiklere yakın olan temporal kutup, orbitofrontal
korteks gibi bölgelerinde kontüzyon meydana gelir. Kontüzyon damar sulama
alanlarına uymayan yüzeysel hemorajik bir nekrozdur. Etkilenen bölgede
yumuşama, peteşi tarzında kanama ve pembe gri renk
değişimi olur. Eski olgularda paslı kahverengi ve atrofik bir
görünüm oluşur.
Yaygın Aksonal
Hasar: Kafa travması sonrası kanama veya
kırık bile olmaksızın gelişebilen, özellikle angüler
hızlanma içeren travmalarda görülen bir lezyondur. Aksonlarda oluşan
mikrotravma ve belki de kapiller hasar sonucu aksonal akımın
durması söz konusudur. Özellikle korpus kallozum, kapsüla interna gibi
büyük beyaz madde traktusları etkilenir. Mikroskopla bu alanlarda, aksonal
akımın durması ve organel birikimi sonucu aksonal
şişme görülür. Hipereozinofilik yuvarlak granüler görünümlü bu
şişkin aksonlar ubikuitin ve amiloid prekürsör proteini ile boyanarak
görüntülenebilir.
İnfeksiyon Hastalıkları
Bakteriyel İnfeksiyonlar
Ampiyem: Beyin yüzeyinde, genellikle subdural mesafede pürülan
madde birikimidir (Şekil 6). Beyindeki bir infeksiyonun
uzantısı olabileceği gibi, travma, beyin cerrahisi sonrası
veya osteomiyelit, sinüzit gibi komşu lezyonların uzantısı
olarak ta gelişebilir. Epidural apseler de benzer sebep ve kaynaklardan
oluşabilir.
Menenjit: Leptomenenkslerin iltihabı ile
subraknoid mesafede iltihabi tepkinin gelişmesidir (Şekil 6).
Bakteriyel menenjitlerin etkeni yaş grubuna göre değişir.
Yenidoğanda streptokok ve E.coli, 3 ay-3 yaş arası H.
influenzae, streptokok ve meningokok görülür. H. influenzae
aşısının rutin olarak kullanıldığı
yerlerde bu etkenler değişmektedir. Anneden bebeğe geçebilen
etkenler arasında E. coli, Citrobacter ve Listeria bulunur.
Yetişkinlerde streptokok ve meningokok yanında, yaşlılarda
Gram-negatif başka bakteriler de görülebilir. Patolojik gözlemde
subaraknoid mesafede pü varlığı menenjittir. Leptomenenkslerde
matlaşma, venler etrafında pü birikimi tipiktir. Mikroskopla
subaraknoid aralıkta nötrofiller yoğundur. Tedavisiz kalan, ilerleyen
olgularda, iltihap subaraknoid damarlarda infeksiyöz arterit ve tromboza neden
olur ve beyin yüzeyinde küçük infarktlar meydana gelir. İltihap beyin
parankimine de yayılarak ensefalite neden olabilir. Listeria menenjitinde
özel olarak beyinsapında mikroabseler (Listeria nodülleri) görülebilir.
Şekil 6. Akut Pürülan Menenjit ve ampiyem: Sol hemisferde frontopariyetal
bölgede subaraknoid mesafede matlaşma, pü birikimi subdural mesafeye de
uzanıyor
Bakteriyel beyin
apsesi: Genellikle beyaz-gri madde sınırında
yerleşir, birden çok sayıda olabilir. Sıklıkla stafilakok
ürer. Önce lokal ve sınırları belirsiz bir iltihap (serebrit)
olarak başlar. Daha sonra (1-2 hafta) fibrovasküler bir kapsül ile çevre
dokudan ayrılır. Kapsül içinde nekrotik ve nötrofilden zengin,
bakterilerin de mevcut olduğu apse materyali, kapsül etrafında da ileri
derecede ödem ile reaktif astrogliotik reaksiyon gelişir. Kapsülün kendisi
fibroblastlar ve prolifere olan damarlardan oluşur. Hücreden zengin
gliotik reaksiyon ve damar artışı radyolojik olarak ve hatta
küçük biyopsi materyalinde mikroskop altında bile glioblastom ile
karıştırılabilir.
Nokardia: Fırsatçı infeksiyon immünsuprese hastada genelde akciğer
lezyonundan kan yolu ile beyne geçer. Beyinde genellikle nötrofilden zengin
pürülan apse yapar. Nokardianın mikroskopta görülmesi için aside-dirençli
basil boyasının bir varyasyonunu kullanmak gerekir. Nadiren menenjit
de görülür.
Aktinomikoz:
Ağız veya kalın barsakta yerleşen aktinomices, mukozal bir
yaradan kana geçer. Mandibulada yerleşebilir. Beyin infeksiyonu nadir ve
ikincildir. Multipl pürülan beyin apselerinde tipik sülfür granülleri Gram
boyası ile görülebilir.
Granülomatoz
hastalıklar: Mikroskopik olarak dokuda odaklar halinde
histiyosit toplulukları ve etraflarını saran lenfosit ve plazma
hücreleri granülomları oluşturur. Histiyositler çok çekirdekli dev
hücre (epiteloid makrofaj, Langhans tipi dev hücre) oluşturabilir.
Granülomların ortasında, özellikle tüberkülozda kazeifikasyon nekrozu
oluşabilir. Mikobakteriyel, fungal, veya spiroket
hastalıklarında granülom oluşumu görülebilir. Tüberkülozda
genelde etken M. tuberculosis olmakla birlikte, HIV infeksiyonlu veya
başka sebeplerle immün yetmezliği olanlarda ve tedaviye direnç
gösterenlerde M. avium intracellulare etken olabilir. Tüberkülozda
doku tanısı granülomların saptanması ve özel boyama ile
mümkünse de, PCR ile çok daha kolay tanı koyulabilir. Ayrıca
infeksiyöz etyolojisi kanıtlanmamış olan sarkoidoz
hastalığında da, genellikle nekrotizan (kazeifiye) olmayan
granülomlar görülür.
Tüberküloz
Menenjiti: Menenkslerde damarlar etrafında ve
beyin parankiminde granülomlar oluşur. Bazen beyin dokusundaki granülomlar
BOSa açılarak menenjit yapar. Granülomatoz infeksiyon endarterite neden
olarak damar cidarı kalınlaşması ve tromboza neden olur. Bu
da beyin infarktı veya kranyal sinir felçlerine yol açar. Ayrıca,
çoğu granülomatoz hastalık gibi tüberküloz da daha çok bazal
menenksleri tuttuğundan, kronik infeksiyonun yarattığı
bazal subaraknoid fibrozis, komunikan hidrosefali ve kranyal sinir felçlerine
sebep olur, görme yolları da etkilenebilir (optokiyazmatik araknoidit).
Tüberkülom: Tüberkülozda beyindeki granülomatoz iltihabın tek veya birden fazla
parankimal kitle lezyonu olarak görünmesidir. Radyolojik olarak tümörden
ayrılması zordur.
Pott
Hastalığı: Tüberkülozun
vertebrayı tutmasıdır. Vertebra korpuslarının ön bölgesinde
subkondral plağın altında başlar ve oradan intervertebral
disklere yayılabilir. Çocuklarda doğrudan diskten başlayabilir.
Birden fazla vertebrayı tutan tüberküloz osteomiyelit ve artrit ile
ilerleyerek vertebrada çökmeye ve kifoza, dural invazyon ve spinal kanalda
daralma ile nörolojik bulgulara ve yakındaki ligament ve yumuşak
dokuları tutarak paraspinal soğuk apseye yol açar. Psoas
kılıfından femoral trigona ilerleyerek cilde açılabilir.
Sarkoidoz: Nadiren sistemik sarkoid görülmeden merkezi sinir sistemi
tutulabilir. Bazal menenkslerin tutulumu sonucu hipotalamik bulgular, kranyal
sinir felçleri, bilateral yedinci sinir felci görülebilir. Doku biyopsisinde
kazeifiye olmayan granülomlar gözlenir.
Nörosifiliz: Sifilizde
merkezi sinir sistemi tutulumu meningovasküler veya parankimal olabilir. Sifilizz
menenjitinde, lenfosit ve plazma hücreleri spinal araknoidit yaparak
leptomenenkslerde kalınlaşmaya yol açar. Arka kök girişlerinde
radikülit yaparak dorsal kolonlarda asandan dejenerasyon ile tabes dorsalis
kliniğine yol açar. İltihap subaraknoid mesafedeki kan
damarlarını tutarak (Heubner arteriti) beyinsapında infarktlara
yol açabilir. Parankimal nörosifilizde ise; nöron kaybı, glial reaksiyon,
mikroglia artışı ve demir birikimi görülür (paralitik demans).
Merkezi sinir sistemi parankiminde bazen de dural bağlantılı,
sifilitik gom adı verilen, etrafı kronik iltihabi hücreler ile
çevrili nekrotik odaklar bulunabilir.
Nörobruselloz: Sistemik hastalığın
septisemik safhasında meningeal tutulum görülebilir. Meningoensefalit,
meningomiyeloradikülit, kranyal sinir (özellikle sekizinci sinir)
sendromları oluşabilir.
Bunların altında, kronik infeksiyonun doğrudan sinir sistemini
tutması veya hipererjik bir tepki yatabilir.
Borreliyoz: Lyme
hastalığı deri, eklem ve kardiyovasküler sistemlerin
yanısıra merkezi ve periferik sinir sistemini de etkiler. Borrelia
burgdorferi bulaşmasından haftalar sonra sinir sistemini
tuttuğunda; plazma hücresinden zengin bir lenfositik menenjit, kranyal ve
spinal sinirlerde kök tutulumu veya nadiren ensefalomiyelit yapabilir. Sistemik
hastalığın kronik dönemlerinde gözlenebilen aksonal periferik
nöropati veya ensefalopati gibi tersiyer komplikasyonlar immünopatolojik
mekanizma ile oluşabilir.
Riketsiyal
Ensefalit: Tifüs ve diğer riketsiyal hastalıklar
ensefalite sebep olabilir. Beyinde genellikle kortikal gri madde ve
beyinsapı tutulumu olur. Mikroskopik olarak viral ensefalitlere benzer
bulgular görülür. Endotel hücresi sitoplazmasında mikro-organizmalar gösterilebilir.
Viral İnfeksiyonlar
MSSnin viral infeksiyonları
menenjit, ensefalit, miyelit, miyeloradikülit veya çoklukla bunların bir
kombinasyonu olarak görülür. Beyin ve medulla spinalisin bütün viral
infeksiyonlarında ortak bir histopatolojik görünüm vardır: perivasküler
lenfoplasmasitik iltihabi hücreler, nöron gövdelerinin yıkımı ve
makrofajlar tarafından işgali (nöronofaji), mikroglia
artısı ile parankimde mikroglial nodüllerin oluşumu ve bazı
viral ensefalitlerde inklüzyon cisimciklerinin varlığı.
Bunların dışında değişken olarak ödem, kanama,
konjesyon ve nekrotik odaklar viral infeksiyonlarda virulansa ve döneme
bağlı olarak görülebilir. Subakut ve kronik dönemlerde etkilenen
bölgelerde nöron kaybı, astrogliotik reaksiyon, atrofi oluşur.
RNA Virüsleri
Poliyomiyelit: Motor nöronların poliyo virüs tarafından
seçici olarak infekte olması sonucu gelişir. Omurilik ön boynuz motor
nöronları, motor kranyal sinir çekirdekleri dışında nadiren
frontal girus, hipotalamus ve retiküler formasyon da etkilenir. Akut dönemde,
MSS viral infeksiyonlarının yukarıda tanımlanmış
olan klasik patolojik bulguları görülür. Iltihabi tepki hem parenkimada
hem de komşu menenkslerde çok şiddetli olabilir. Kronik dönemde, ön
boynuz ve ön kök atrofisi sonucu bu bölgelerde incelme ve gri renk
değişimi gözlenir. Denerve olan iskelet kaslarında da nörojenik
atrofi gelişir. Aşı uygulaması sonucu paralitik poliyo
olguları artık nadir görülmektedir.
Arbovirus
Ensefalitleri: Sivrisinek ve pire (artropodlar) tarafından insana
taşınan endemik ensefalitlerdir. Özel coğrafi
dağılım gösterirler ve ona göre adlandırılırlar
(Batı Nil Ateşi, Japon B ensefaliti, St. Louis ensefaliti gibi).
Bazılarının MSSdeki dağılımı özellik
göstermekle birlikte, genellikle viral ensefalitin non-spesifik patolojik
bulguları MSSde yaygın olarak gözlenir.
Kuduz:
Rabdovirusü taşıyan kuduz hayvanın ısırması ile
geçer. Mikroskopik incelemede beyindeki iltihabi değişikliklere ek
olarak; Purkinje hücrelerinde ve hipokampal piramidal nöron
sitoplazmalarında, doku tanısı açısından da önemli
olan Negri inklüzyon cisimciği görülür. Ayrıca, mikroglia
artışı ve Babes nodülleri adı verilen belirgin mikroglial
nodüllere rastlanır.
Subakut Sklerozan
Panensefalit: Kızamık geçiren çocuklarda, bundan birkaç
yıl sonra nadiren SSPE görülür. Hem gri madde (korteks, talamus, bazal
gangliyonlar) hem de beyaz madde etkilenir. Subakut ensefalit bulguları
dışında bazen nöronal ve glial hücre çekirdeklerinde tipik
eozinofilik inklüzyon cisimlerine rastlanır. Sonunda ağır ve
yaygın nöron kaybı ile, beyaz maddede yoğun astrogliotik
reaksiyon ile atrofi, miyelin kaybı olur (Şekil 7),
inklüzyonlar azalır, bazen sadece immünohistokimya ile saptanabilir.
Bağışıklık yanıtı
baskılanmış hastalarda kızamık ensefaliti,
kızamık geçirdikten sadece aylar sonra ortaya çıkabilir. HIV
infeksiyonlu kişilerde kızamık aşısından sonra da
görülebilir. Patolojik bulgular çok hafiften fokal veya yaygın nekrotizan
ensefalomiyelite kadar değişebilir. Eozinofilik inklüzyon cisimleri
nöron ve glial hücre çekirdeklerinde görülür. Mikroskopik olarak itihabi
hücrelerin varlığı hastanın
bağışıklık durumuna bağlıdır. Bazen
virüs içeren cok çekirdekli dev hücreler görülebilir.
Şekil 7. Subakut
Sklerozan Panensefalit: İleri derecede beyaz madde ve gri madde atrofisi
ile buna bağlı ex-vacuo ventrikül genişlemesi.
Progresif Rubella Panensefaliti: Nadir görülen bir
Rubella komplikasyonudur. Beyinde yaygın kronik iltihabi
değişiklikler, gliotik reaksiyon ve nöron kaybının
yanında; damar duvarlarında fibrinoid nekroz (vaskülit), mineral
birikimi ve yaygın demiyelinizasyon görülür. İnklüzyon cismi
bulunmaz.
MSSinde HIV infeksiyonu: HIV virüsünün
beyinde meydana getirdiği HIV ensefaliti gibi birincil patolojik
değişiklikler, antiretroviral tedavideki başarı
arttıkça daha bir önem kazanmaktadır. Daha önceleri toksoplazma
apsesi, varisella zoster ensefaliti, CMV ventriküliti gibi fırsatçı
infeksiyonlar daha ön planda iken, tedavideki gelişmeler bu antitelerde
gerilemeye yol açtı. PML ve MSS lenfoması insidansı ise
değişmedi.
HIV Ensefaliti:
Mikroglia artışı, astrogliotik reaksiyon yanında, HIV
ensefalitine özgü, genellikle perivasküler yerleşimli ve virüs
barındıran çok çekirdekli dev makrofajlara rastlanır. Bu sitopatik
etkinin gözlenmesi HIV ensefalitinin mikroskopik tanısında önemlidir
ve incelenen beyinde HIV virüsü ürediğinin kanıtıdır.
Sitoplazmada virüsün varlığı immünohistokimyasal olarak da
gösterilebilir. Bu lezyonel odaklar MSSin her yerinde görülmekle birlikte, en
çok merkezi beyaz maddede ve subkortikal gri madde çekirdeklerinde görülür.
HIV Lökoensefaliti:
HIVa özgü beyin tutulumunda önemli bir yer tutar. Miyelin boyası ile
yaygın miyelin solukluğuna ek olarak akson hasarı da görülür.
Genellikle derin beyaz maddeyi tutar. Antiretroviral tedavinin son
yıllardaki başarısıyla beraber, HIV lökoensefalopatisinin
daha ileri formları ve yoğun perivasküler iltihabi hücre
infiltrasyonu ile seyreden örnekleri tarif edilmiştir.
Ayrıca HIV beyin tutulumunda bazen gri maddeye özgü
değişiklikler ön planda görülebilir: astrogliotik reaksiyon,
mikroglia artışı, nöronal apoptoz ve geç dönemde kortikal atrofi
gibi.
Vakuoler Miyelopati:
AIDS hastalarında %25e varan oranda görülebilen, arka kolonlarda ve
özellikle torasik segmentlerde vakuoler dejenerasyon yapan ve nedeni bilinmeyen
bir komplikasyondur. Ek olarak lateral kortikospinal traktusları da
tutabilir. Mikroskopik olarak miyelin dejenerasyonu ve ardından aksonal
hasar ile makrofaj birikimi görülür.
Çocuklarda HIV beyin tutulumunda HIV ensefaliti yanında;
yetişkinlerden farklı olarak bazal ganglionları tutan vaskülitik
lezyonlar ve kalsifikasyonlar görülebilir.
HTLV-1
infeksiyonu: Güney Amerika, Afrika ve Japonyada
endemiktir. Nadiren, spastik paraparezi ile seyreden bir miyelopatiye neden
olur. Kronik dönemde medulla spinaliste lateral kolon atrofisi ve menenkslerde
kalınlaşma görülebilir. Mikroskopik olarak da omuriliğin uzun
traktuslarında miyelin kaybı ve aksonal dejenerasyon ile, daha çok
aşağı torasik segmentlerde hem menenkslerde hem de parankimal
olarak mononükleer hücrelerden oluşan kronik iltihabi bulgular görülür.
DNA Virüsleri
Herpes Simpleks Ensefaliti: Erişkinde en sık rastlanan sporadik
viral ensefalit Herpes Simpleks Tip 1 (HSV1) nedeniyle olur. Daha çok limbik
yapıları, özellikle meziyal temporal lobları tutan akut
hemorajik ve nekrotizan bir ensefalittir (Şekil 8).
Başlangıçta menenkslerde, damar çevrelerinde ve parankimde hafif
iltihabi hücre reaksiyonu ile intranükleer Cowdry A tipi eozinofilik ve haleli
inklüzyon cisimleri görülür (Şekil 9). İnklüzyonlar nöronal,
glial veya endotelyal hücrelerde görülebilir. Spesifik immünohistokimya ile bu
inklüzyonlarda HSV1 gösterilebilir. Daha sonra kanama odakları, doku
nekrozu ile mikroglial nodüller, nöronofaji, perivasküler lenfositler ortaya
çıkar. Subakut dönemde inklüzyonlar azalır. Kronik dönemde ise
etkilenen bölgelerde ağır gliotik reaksiyon, kavitasyon ve atrofi
görülür. Tanı genellikle BOSta PCR ile konulur. Tümör düşünülerek
biyopsi yapılan olgularda inklüzyonlar ve immünohistokimya ile kesin
tanı koyulabilir.
Şekil 8. Herpes
simpleks ensefalitinde beyin dış yüzeyinin alttan görünümü. Özellikle
mezial temporal ve orbitofrontal bölgeleri tutan yaygın ödem ve
subaraknoid kanama alanları dikkati çekiyor.
Şekil 9. Herpes
simpleks ensefalitinde Cowdry A tipi intranükleer inklüzyon içeren nöronlar
(Şeklin ortası ve sağ üst köşede). Hematoksilen-Eozin,
X400.
Neonatal Herpes ensefaliti daha çok HSV
Tip 2ye bağlıdır. Genel bir ensefalit oluşturur ve
nekrotizan da olabilir. Tipik herpetik inkluüzyonlar histopatolojik olarak
görülür.
Varisella Zoster
İnfeksiyonu: Dorsal kök ganglioniti ile ortaya
çıktığında zoster lenfositik iltihap, vaskülit ve nekroza
yol açar. Bağışıklığı bozuk hastalarda
beyinde multifokal beyaz madde tutulumu (primer lökoensefalit), ventrikülit,
ensefalit, miyeloradikülit olarak kendini gösterebilir. Bütün bu iltihabi ve
nekrozlu lezyonların ortak özelliği vaskülitin
varlığıdır. Çekirdek içi inklüzyonlar bulunur ve
immünohistokimyasal olarak saptanabilir. İltihabi damar tutulumu kanama ve
infarktlara yol açabilir.
Sitomegalovirus
(CMV): Fokal CMV infeksiyonu nekrotizan ventriküloensefalit
yapar. Hayatta kalan çocuklarda mikrosefali, periventriküler kalsifikasyonlar,
hidrosefali, porensefali gibi sekeller gözlenir. İmmün sistemi
baskılanmış yetişkinlerde ise klasik viral ensefalit veya
yaygın nekrozla seyreden ventriküloensefalit gözlenebilir. Tipik
sitomegalik değişiklikler ile, hem sitoplazmik hem nükleer bazofilik
inklüzyonlar bütün hücre tiplerinde gözlenebilir.
Progresif Multifokal Lökoensefalopati: JC virüsü
immün bozukluğu olan kişilerde oligodendrositleri infekte ederek
demiyelinizasyonlu bir hastalığa yol açar. MSSde beyaz maddeye
sınırlı birden çok fokal lezyon görülür. Daha çok hemisferik
beyaz madde tutulur, ama serebellar, beyinsapı ve omurilik
lezyonlarına da rastlanabilir. Küçük lezyonlar birleşerek daha büyük
odakları oluşturur. Bu odaklardan biyopsi yapılırsa,
yoğun makrofaj birikimi, perivasküler lenfositler, miyelin kaybı,
aksonların korunumu, atipik çekirdekli astrositler ve bazofilik
oligodendrogliyal inklüzyon cisimleri saptanır (Şekil 10).
İmmünohistokimya ile inklüzyonlarda virüs gösterilerek kesin tanı
konabilir.
Şekil 10. Progresif multifokal lökoensefalopatide yaygın beyaz
madde tahribatı izleniyor. Gri madde göreli olarak normal.
Fungal
İnfeksiyonlar
Maya Mantarı İnfeksiyonları
Kriptokokkozis menenkslerde hafif bir iltihabi tepki oluşturabilir
veya klasik bir kronik bazal menenjite neden olabilir (Şekil 11).
Bu mantarın kapsül özelliği menenkslerde makroskopik incelemede
sümüksü kaygan bir kıvam yaratabilir. Menenjit dışında
multipl parankimal mikroabseler oluşturabilir. Büyük apseler
kriptokokkomlar oluşturabilir. AIDS hastalarında iltihabi reaksiyon
olmaksızın radyolojik olarak da görülebilen büyük perivasküler
parankimal kistler içinde fungal elemanlar görülebilir. Yine kapsül
özelliği sayesinde BOSta çini mürekkebi preparatlarında patojen
tanınabilir. Doku biyopsilerinde Gomori metenamin gümüş (GMS)
gibi mantar boyaları ile yuvarlak ve tomurcuklu maya formları
görülebilir.
Kandidiazis,
genellikle sindirim sisteminde ve genital mukozada saprofit olup,
fırsatçı infeksiyon olarak prematürelerde, immün sistemi
baskılanmış hastalarda ve diyabetiklerde beyin apsesi,
granülomlar, nadiren de menenjit yapar. Mikroskopta psödohif özelliği ile
tanınır.
Küf Mantarı
İnfeksiyonları
Aspergillozis, fırsatçı küf mantarı
infeksiyonlarının hastane ortamında sık görülenlerindendir.
akciğer veya gastrointestinal odaklardan beyne gider; apse ve granülomlar
oluşturur. Özellikle damar duvarlarını işgal ettiğinden,
beyinde multipl büyük hemorajik apseler oluşturur. (Şekil 12).
Mikroskopik olarak dar açı yapan septalı hifler oluşturur
Mukormikozis, ilaç
bağımlıları, diyabetikler ve steroid kullanan hastalarda
görülebilir. Genellikle nazal mukozadan veya akciğerden beyne ikincil
olarak geçer. Beyinde karışık iltihabi apseler yapabilir, damar
duvarlarını tutarak kanamaya neden olabilir. Mikroskopta geniş
gövdeli, dik açılı dallanma gösteren septasız hifler gözlenir.
Şekil 11. Kriptokok Menenjiti: Subaraknoid bölgede kriptokoklar. Musikarmin boyası, X200.
Şekil 12. Fungal Abse:
Sağ temporal bölgede aspergillozise bağlı çok belirgin,
kanamalı abse oluşumu
Parazitik
İnfeksiyonlar
Serebral Amip Apsesi: Entamoeba histolytica barsak,
karaciğer veya akciğerden hematojen yolla beyne ulaşır.
Genellikle fatal sonuçlanan meningoensefalitik bir seyri olur. Genellikle tek
kortikal veya bazal ganglia yerleşimli kanamalı, gittikçe
yumuşama gösteren nekrotik ve kapsülsüz bir apsedir. Nekrotik dokuda 15-25
mikronluk trofozoitleri makrofajlardan morfolojik olarak ayırmak zordur.
Primer
Amibik Ensefalit: Tatlı suda yüzme ile
bulaşan Naegleria Fowlerii nazal yolla beyne ulaşır ve
şiddetli bir meningoensefalit 2-3 günde koma ve ölümle sonuçlanır.
Beyin ödemlidir ve yüzeyi kanamalıdır. Olfaktor bulbuslardan
başlayan ve frontotemporal bölgelere yayılan bir hemorajik nekroz
görülür. N. Fowlerii subaraknoid bölgede ve parankimal damarlar
etrafında 8-15 mikron çapındadır ve çekirdeği makrofajdan
ayrılabilir.
Acanthamoeba türleri
ve Balamuthia mandrillaris beyinde yaygın granülomatoz bir amibik
ensefalite neden olurlar. Kanama ve nekroz odakları görülebilir.
Mikro-organizmalar mikroskop incelemesinde amip olarak tanınabilir.
Serebral Malarya: Falsiparum
sıtmasında %1-10 oranında beyin tutulumu görülebilir. Parazitli
eritrositlerin beyin kapillerlerinde sekestrasyonu ile baslar. Ödem,
kılcal damar nekrozu, perivasküler kanamalar, beyaz maddede nekrotik
damarlar etrafında peteşi tarzı veya daha büyük kanamalar
oluşur. Muhtemelen, nekrotik damarların etrafındaki halka
şeklindeki kanamaların rezorbsiyonu ile astrosit ve mikroglia
toplanması sonucu Durck granülomu denilen yapılar oluşur.
Serebral Toksoplazmozis: Toksoplazma gondii
hücresel immünitesi bozuk kişilerde, özellikle AIDS hastalarında
multipl beyin apseleri yapar. Apseler sıklıkla bazal gangliada
yerleşir (Şekil 13). Radyolojik olarak lenfomadan
ayrılması zordur. Nadiren apse yerine genel bir ensefalit de
yapabilir. Apselerin mikroskopisinde değişik oranlarda iltihabi
hücreler, nekroz, damar değişiklikleri ve kanama görülebilir. Hücre
içi ve dışında toksoplazma takizoidleri ve kistler görülür.
İmmünohistokimyasal yöntemle biyopsi materyalinde kesin tanı
verilebilir.
Transplasental geçen konjenital toksoplazma infeksiyonu subpial ve
periventriküler bölgelerde nekroz, hidrosefali, periventriküler kalsifikasyon
ve mikrosefaliye neden olur. Nekrotik ve kalsifiye odakların
etrafında, özellikle periventriküler odaklarda toksoplazma mikroskopik
olarak görülebilir.
Şekil 13. Toksoplasma
absesi: Koronal planda kesilmiş makroskopik preperatta iki taraflı
bazal ganglia ve serebral korteks yerleşimli çok sayıda küçük
abse.
Sistiserkozis: Tenya soliumun larvası olan Sistiserkus selluloza dünyada
beyni en çok tutan parazitik infeksiyondur; en çok Güney Amerikada görülür.
İnsan ara konakçıdır, insanda en çok çizgili kasta
yerleşir. Beyinde yerleştiğinde, gri madde, menenksler ve
ventriküllerde bir veya daha fazla sayıda kist şeklinde görülür.
Parankimde yerleşen canlı sistiserkus genellikle 1-2 santimetre
büyüklüğündedir ve tek bir skoleks içerir. Kist dejenere olduktan sonra
fibrotik ve kalsifiye bir görünüm kazanır. Menenkslerdeki kistler
yapışık veya BOS içinde serbest olabilir. Sisternalarda ve
ventriküllerde multiloküler kistler bulunabilir.
Kist Hidatik: Ekinokokus
granülozus köpek ve kurtlarda barsakta yerleşir. Larva kistleri için ara
konakçı genellikle koyun, bazen de insandır. Primer lezyon genellikle
karaciğer veya akciğerde bulunur. Beyinde yerleşmesi nadirdir,
genellikle uniloküler tek yuvarlak bir kist olarak görülür. Daha çok orta
serebral arter sulama alanında yerleşir. Etrafı fibroz dokuyla
kaplı, kist duvarı kitinden oluşan ve içindeki renksiz
sıvıda çok sayıda ankapsüle protoskoleksleri
barındıran bir kistik yapıdır. Etraf beyin dokusunda
reaksiyon minimaldir. Spinal bölgede yerleşip omurilik basısı
yapabilir.
Tümörler
MSSin en sık rastlanan tümörleri metastazlardır. Akciğer
kanseri, meme kanseri ve melanom en çok görülür. Modern kanser tedavisi ile
önceleri çok nadiren beyne metastaz yapan kanserler, örneğin kolon
kanseri, giderek daha çok hastada görülmektedir.
Beyindeki primer tümörler menenksler, glial hücreler, ependim, koroid
pleksus, nöronlar ve embriyonik kalıntılardan köken alır. MSS
tümörleri rekürrens olasılığına ve prognoza göre
derecelendirilir (grad). Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) 2007
sınıflamasına göre; histolojisi spesifik özellikler gösteren,
yavaş büyüyen, belirgin sınırlı ve genellikle cerrahi
olarak radikal tedavisi mümkün olan tümörler Grad 1; histolojik olarak
iyi diferansiye, çevre dokuya infiltre olan ama yavaş büyüyen, cerrahiden
sonra geç dönemde rekürrens gösteren ve daha yüksek bir grada transformasyonu
mümkün olan tümörler Grad 2; agresif histolojik özellikler gösteren ve
tedavi sonrası daha kısa sürede tekrarlama
olasılığı olanlar Grad 3; ve çok agresif klinik ve
histopatolojik özellikler gösterip çok kısa sürede bütün tedavilere
karşın hızla büyüyenler Grad 4 olarak
tanımlanmıştır. Tedavi sonuçları kişiye,
yaşa, tümörün MSSdeki yerleşimine ve tümörün histolojik tipine göre
değişir. Beyin tümörlerinde tedavi başarısında ve
prognozda en önemli iki değişken yaş ve histolojik
sınıflandırma ile derecelendirmedir. MSS tümörlerinin her
histolojik tipi belli bir anatomik bölgede ve belli bir yaş grubunda daha
çok görülür. MSS tümörlerinin nöroradyolojik özellikleri histopatolojik
tanıya en çok yardım eden faktörler arasındadır.
Menenjiomlar:
Menengotelyal hücrelerden gelişirler. Tipik odaklar; olfaktor sulkus,
sfenoid kanat, parasagital bölge, tuberkulum sella ve foramen magnumdur.
Genellikle yavaş büyüyen yetişkin çağ tümörleridir. Makroskopik
olarak sınırları belirgin ve sert kıvamlıdırlar.
Radyolojik olarak genellikle yaygın kontrast tutulumu gösterirler ve
kitlenin dura ile olan bağlantısı (dural kuyruk) gözlenir. Büyük
bir kısmı cerrahi sonrası rekurrens göstermez. Histopatolojik
olarak artmış mitoz, parankimal beyin invazyonu ve diğer agresif
özellikler gösteren atipik ve malin meninjiomlar da vardır. Bu sonuncular
ve özel bazı histolojik tipler (berrak hücreli, koroid, papiller, rabdoid)
rekurrens ve kötü prognoz gösterebilir. Progesteron reseptörü ve epitelyal
membran antijeni immünohistokimyası biyopsilerde spesifik doku
tanısında yardımcı olur.
Gliomlar: Yerleşim, yaş grubu, klinik
davranış, ve tedaviye cevapta büyük varyasyon gösterirler.
Yetişkindeki gliomların büyük çoğunluğu diffüz gliomdur;
yani etraf dokuya infiltre olma özellikleri küratif cerrahiyi imkansız
kılar. Cerrahi, kemoterapi ve radyoterapiye karşın
değişmez bir şekilde rekurrens ve daha olumsuz bir
histopatolojik dereceye (grad) doğru ilerleme gösterirler. Diffüz
astrositom (WHO grad 2) fibriler astrositlerden kaynaklanır ve
serebral hemisferik beyaz maddede sınırları belirsiz ve radyolojik
olarak kontrast tutmayan bir kitle olarak gözlenir. Tümör hücrelerinde glial
fibriler asidik protein (GFAP) saptanır, p53 mutasyonu bulunur (Şekil
14). Anaplastik astrositom (WHO grad 3) diffüz astrositomdan evrilebilir veya
baştan böyle ortaya çıkabilir, kontrast tutar, tümörde mitoz
sayısında belirgin artış olur, tümör hücre çekirdeklerinde
artan düzensizlikler (atipi) gözlenir. Glioblastoma multiforme (WHO Grad
4) yetişkin gliomlarının yüzde 50sini oluşturur (Şekil
15). Doğrudan glioblastom olarak prezente olabileceği gibi, daha
düşük gradlı bir astrositomdan evrilebilir. Primer glioblastomalarda
EGFR (epithelial-derived growth factor receptor) amplifikasyonu ve PTEN
(Phosphatase
and Tensin Homolog) mutasyonu bulunur. Fulminan seyirli olup genellikle bir yıl
içinde ölümle sonuçlanır. Mikroskopik olarak tanı için anaplastik
astrositom özelliklerine ek olarak anormal vasküler endotel
artışı ve/veya tümör nekrozu odakları
bulunmalıdır (Şekil 16). Oligodendroglioma yetişkin
gliomlarının yüzde 5-10 kadarını oluşturur, fakat bu
tümörün biraz daha yavaş seyirli ve kemoterapiye cevabının
diğer gliomlara göre daha iyi olması nedeniyle doğru tanı
önemlidir. Tümör hücrelerinde kromozom 1p ve 19q
kodelesyonu sitogenetik yöntemlerle (FISH) tespit edilirse kemoterapiye
yanıt özellikle iyi olduğundan, tedavi öncesi standart bir test
olarak biyopsi dokusunda uygulanmaktadır. Tipik oligodendrogliom frontal
veya temporal fokal kalsifikasyonlu bir kitledir. Hücre sitoplazması
berrak ve çekirdek yuvarlaktır, tümör damarları ince kapiller örgü
şeklindedir. Düşük gradlı oligodendrogliom zamanla anaplastik
oligodendroglioma (WHO grad 3) dönüşebilir. Epandimomlar ventrikül
duvarını döşeyen hücrelerden kaynaklanır. Çocukta dördüncü
ventrikülde, yetişkinde lateral ventrikülde daha sık görülür. Tipik
mikroskopik özelliği epandimal rozet ve damar etrafında psödorozet
oluşturmasıdır. Bu tümörler grad 2 veya 3 olabilir, fakat
prognozu tayin eden faktör daha çok yerleşim ve cerrahi rezeksiyonun tam
olup olmadığıdır. Epandimom hücreleri BOSa geçerek spinal
subaraknoid metastazlar oluşturabilir. Pilositik astrositom
genellikle çocuklarda serebellumu tutar. Nöroradyolojik incelemede kistik ve
duvarında bir nodül içeren bir kitle görülür. Radikal cerrahi serebellar
tümörde küratiftir. Aynı tümör hipotalamik bölgede oluştuğunda
prognoz daha kötüdür. Mikroskopta bipolar ince (piloid) uzantıları
olan astrositler ve eozinofilik Rosenthal cisimleri görülür. Grad 1 tümör
olduğundan doğru mikroskopik tanı önem taşır ve
infiltratif diffüz astrositomlarla
karıştırılmamalıdır.
Şekil 14. Difüz
Astrositom: Sol hemisferde geniş bir kitle etkisine yol açan tümöral
oluşum.
Şekil 15. Glioblastoma Multiforme:
Solda özellikle temporal lob ve bazal ganglia bölgesini etkileyen büyük ve
kanamalı kitle (koronal kesit)..
Şekil 16. Glioblastoma
Multiformede tipik nekroz: Ortada tümöral nekroz ile etrafında tümör
hücresi yoğunlaşması (pseudopalisadlı nekroz).
Hematoksilen-Eozin boyaması, x200..
Embriyonel Tümörler: Medulloblastom agresif, WHO grad 4 bir tümördür.
Çocuklarda serebellar vermiste, nadiren yetişkinde serebellar hemisferde
görülür. Primitif, indiferansiye nöroektodermal hücrelerden oluşur.
Cerrahi sonrası erken kombine radyoterapi ve kemoterapi ile yüzde 70-80
pediyatrik hastada kür mümkün olmaktadır. BOSa yayılım
sıkça görülür. Histolojik olarak medulloblastoma benzer bir lezyon
supratentoryal olarak da görülebilir. Buna supratentoryal primitif
nöroektodermal tümör (sPNET) denir.
Germ
hücreli tümörler: Germinom genellikle adölesanda
pineal veya sellar bölgede yerleşir. Saf germinom radyoterapiye çok
duyarlıdır. Eğer diğer germ hücreli tümör bileşenleri
(embriyonel karsinom vb.) varsa tedavi ve prognoz değişir. Germinom
dışında, genellikle orta hatta teratom, koryokarsinom gibi
diğer germ hücreli tümörler de görülebilir.
Diğer: Kranyofarinjiom
Rathke kesesi kalıntılarından gelişir, suprasellar
yerleşir. Kalsifikasyonlu ve kistik görünümlüdür. Tam rezeksiyon mümkün
olmazsa yavaşça tekrar büyür ve yıllar sonra tekrarlar. Koroid
pleksus papillomu ventrikülde oluşur ve cerrahi tedavisi mümkündür. Koroid
pleksus karsinomu ise çok nadirdir ve prognozu kötüdür. Pineal parankimal
tümörler arasında pinealoblastom ve pineositom yer
alır. Pinealoblastom pineal bezde yerleşen bir PNETdur. Pineositom
histolojik olarak matürdür ve çok daha selim prognozludur. Nöronal tümörler gangliogliom,
disembriyoplastik nöroektodermal tümör gibi grad 1 tümörlerdir. İyi
sınırlı kitleler oluşturup kronik epilepsi nedeni
olabilirler ve küratif cerrahiye elverişlidirler. Nörositom (grad
2) 0-30 yaş arası hastalarda görülen, yavaş büyüyen kalsifiye
bir kitle olup Monroe forameni veya septum pellusidumda yerleşir. Genelde
selim davranışlı olup, bazı olgularda cerrahi tedavi
sonrası tekrar büyüme görülebilir.
Primer MSS
lenfoması: sporadik olarak 60 yaşın üstündekilerde veya
AIDS hastalarında görülür. Tek veya birden çok derin serebral lezyonlar
yapar ve radyolojik olarak glioblastom ve metastazdan ayrılamayabilir (Şekil
17). Oküler veya spinal tutulum görülebilir. Büyük çoğunluğu B
hücreli lenfomadır ve bazılarında EBV bulunur. Histopatolojik
tanısında, beyin parankiminde perivasküler atipik lenfositer
infiltrasyon ile şüphelenilip immünohistokimya ile monoklonal B
hücrelerinin varlığı ispatlanır. Eğer biyopsi öncesi
steroid tedavisi yapılmışsa, tümör lenfositleri geçici olarak
litik bir etkiyle kaybolur ve histolojik tanı çok zorlaşabilir.
Şekil 17. Primer Beyin Lenfoması: Koronal plana kesilmiş
makroskopik preperatta sağ striatum ve komşu beyaz maddeyi etkileyen
lezyon görülüyor..
Kranyal ve periferik sinir tümörleri: Schwannom Schwann hücresinden gelişir, kapsüllü bir tümör
oluşturup aksonlara dışarıdan bası yapar. Kafaiçinde
en sık sekizinci sinirde görülür (akustik nörinom). Bunun
dışında spinal sinir kökleri, pleksuslar ve sinir gövdelerinde
görülür. Schwannom daima selim bir tümördür ve kesin tedavisi cerrahidir. Nörofibrom
periferik sinir çapında fokal olarak artış ile ortaya çıkar
(intranöral nörofibrom). Nörofibromlar, Schwann hücresi, perinöral hücre ve
fibroblastlardan oluşur. Pleksiform nörofibrom tanısı tip 1
nörofibromatoz için patognomoniktir. Nörofibrom selim bir tümör olmakla
birlikte, malin periferik sinir tümörüne dönüşebilir. Malin periferik
sinir tümörü spontan olarak da gelişebilir. Tedaviye rağmen
tekrarlayabilir ve yüksek gradlı ise kötü prognozludur.
MSS tümörü de içeren kalıtsal tümör
sendromları genellikle otozomal dominant geçişlidir: Li-Fraumeni
sendromu (gliom, sarkom, meme kanseri, diğer), Nörofibromatozis tip
1 (nörofibrom) ve tip 2 (menengiom ve bilateral akustik nörinom), Von
Hippel-Lindau (hemanjioblastom, renal hücreli kanser), Gorlin (bazal
hücreli karsinom, medulloblastoma), Turcot (kolonik polip, glioblastom,
medulloblastom)
Demiyelinizasyon
Primer demiyelinizasyon, miyelin kılıfının seçici
olarak hasara uğrayıp aksonal yapının göreceli olarak da
olsa sağlam kaldığı bir süreçtir. Demiyelinizan
hastalıklar merkezi ve/veya periferik sinir sistemlerini tutabilir.
İkincil demiyelinizasyon, aksonal hasarı takiben periferik
nöropatilerde ve MSS hastalıklarında görülebilir. Primer
demiyelinizan hastalıklar multipl skleroz ve varyantları,
inflamatuar/post-infeksiyöz ve kalıtsal metabolik kökenli demiyelinizan
hastalıklar olarak ana gruplara ayrılabilir.
Multipl Skleroz
Nedeni henüz bilinmeyen bu hastalık, tekrarlama ve remisyonlarla seyreden
ve yıllar içinde ilerleyici nitelikte bir hastalıktır.
Epidemiyolojisinde coğrafi, ailevi ve otoimmün özellikler gösterir.
A. Klasik (Charcot) MS: Formalinle tespit
edilmiş dokuda keskin sınırlı birden çok sayıda
plaklar olarak görülür. Genellikle beyaz maddeyi tutmakla birlikte gri maddeye
de yayılabilir. Optik sistem ve periventriküler beyaz madde sık
olarak etkilenir. Beyinsapı ve omurilik tutulumu da gözlenir. Taze plaklar
daha sarımsı, eski gliotik plaklar gri renkte görülür (Şekil
18). Mikroskopide aktif plaklarda damar etrafında ve parankimde
lenfosit ve makrofajlar, özellikle de lezyon sınırlarına
yakın daha fazla görülür. Bu makrofajlar miyelin içerir ve
MHC-Sınıf II molekülü bulundurur. Erken dönemde CD4 bulunduran
yardımcı T hücreleri daha sıktır. Reaktif astrositler
gliotik bir arka plan oluşturur. İnaktif plaklarda gliotik reaksiyon
artar, fakat oligodendroglialar azalır. Gölge plaklarda ise
remiyelinizasyon sonucu tam miyelin kaybı görülmez, miyelin boyaları
ile soluk bir boyanma izlenir.
B. Akut MS: Fulminan seyirli bu tip daha genç
yaş grubunda görülür. Birçok aktif plak oluşur, bazen
sınırları çok belli olmayan, hatta etraflarında ödem
beliren büyük plaklar görülür. Etrafında ödem olan tek büyük bir plak
radyolojik olarak beyin tümörü ile karıştırılabilir. Böyle
durumlarda yapılan beyin biyopsilerinde; neoplastik gliaların
gözlenmemesinin yanısıra, aksonların korunup miyelinin özellikle
kaybolduğunun ve makrofajların sitoplazmasında miyelin
bulunduğunun özel boyalarla mikroskopik olarak gösterilmesi kesin
tanıya yardım eder.
C. Nöromiyelitis Optika (Devic Hastalığı): Optik
nörit ve transvers miyelit tablolarının birbiri ardına görülmesi
sonucu görme kaybı ve paraparezi gelişir. Daha sonra klasik MS'e
dönüşebilir. Olgularda omurilik ödemli ve nekrotik görünümlü olabilir.
Mikroskopik olarak T hücrelerinden çok nötrofil, eozinofil ile damar
etrafında IgM, kompleman toplanması, küçük damarlarda hiyalinizasyon
görülür. Daha sonra bu lezyonlar reaktif astroglioz ve kistik dejenerasyon
gösterir. MSS'in başka bölgelerinde küçük tipik MS plakları olabilir.
Son birkaç yılda yapılan çalışmalarda Devic
hastalarının serumlarında akuaporin-4 molekülüne karşı
otoantikor ve lezyonlarında bu proteinin kaybı gösterilerek, bu
hastalığın tanısı ve mekanizması ile ilgili
önemli aşamalar kaydedilmiştir.
D. Balo'nun Konsantrik Sklerozu: Çok nadir ve
hızlı ilerleyen bir varyant olup daha çok otopside tanı koyulur.
Birbirini takip eden demiyelinize ve miyelinize içice halkalar seklinde plaklar
görülür.
Şekil 18. Multipl
Skleroz: Periventriküler beyaz maddede gri renkli demiyelinizasyon
odağı (plak).
Akut Demiyelinizan Ensefalomiyelit (ADEM): Tek fazlı ve infeksiyon,
aşılanma gibi olaylar sonrası görülen, MSS'ini yaygın
olarak tutabilen bir hastalıktır. Çoğu hasta birkaç haftadan
sonra iyileşir ve relaps nadirdir. Beyinde ödem ve konjesyon görülür.
Mikroskopik muayenede çok sayıda perivenüler iltihabi hücreler ve
aynı bölgede demiyelinizasyon görülür. Menenkslerde de kronik iltihabi
değişikliklere rastlanır. Aynı süreç omurilikte de
görülebilir.
Akut Hemorajik Lökoensefalopati: ADEM'in hiperakut
ve fatal bir şeklidir. Beyinde küçük kanamalı odaklar ve yaygın
ödem görülür. Mikroskopik olarak damarlarda fibrinoid nekroz, etrafında
halka seklinde kanama ve nötrofiller görülür. Demiyelinizasyona
sıklıkla akson kaybı da katılır. Bu görünümü yağ
embolisi, trombotik trombositopenik purpura ve disemine intravasküler
koagulasyondan ayırmak gerekir.
Kalıtsal miyelin hastalıklarına globoid
(Krabbe tipi, galaktoserebrosid beta galaktosidaz eksikliği) ve metakromatik
lökodistrofi (aril sulfataz A eksikliği) örnek gösterilebilir. Genel
serebral atrofinin yanında ağır ve yaygın beyaz madde
hasarı, oligodendrosit kaybı görülür. Makrofajlarda depolanan
yıkım ürünlerinin boyanma özellikleri ve elektron mikroskopik
özellikleri ile tanısal ayrım yapılır. Peroksizomal
hastalıklardan adrenolökodistrofide de ağır serebral
beyaz madde ve optik sinir demiyelinizasyonu, perivasküler kronik iltihabi
hücreler ve ilerleyici gliotik reaksiyon görülür. Bazen korpus kallozumun iki
tarafına da yayılmış büyük beyaz madde lezyonu radyolojik
olarak glioma ile karıştırılabilir.
Nörodejeneratif Hastalıklar
Yetişkinlerin nörodejeneratif hastalıkları genellikle ileri
yaş grubunda görülür. Spesifik nöron gruplarının kaybı
sonucu MSS'inde belli bölgelerde atrofi görülür. Histopatolojide ise, nöron
kaybı, reaktif gliozis ve bazı hastalıklarda spesifik nöronal
veya glial inklüzyonlar gözlenebilir. Bu hastalıklar klinik, patolojik ve
biyokimyasal yönden değişik şekillerde
sınıflandırılabilir. Klinikte akinetik-rijid ve
hiperkinetik hareket bozuklukları, demanslar, otonom bozukluklar,
ataksiler gibi sınıflamalar yapılırken biyokimyasal olarak
sinir hücrelerinde biriken proteinin tipine veya birikimin genetik
mekanizmasına göre; tauopatiler, alfa-sinükleinopatiler, poliglutamin
bozuklukları olarak sınıflandırma yapılabilir.
Nörodejeneratif hastalıklarda hem
klinik hem patolojik olarak birçok ortak noktalar olup, tek tek
hastalıkların belli bir yaş grubunda belli bir nöron grubunu
tutan ve genellikle belli bir proteinin bu nöron gruplarında toplanıp
ölümlerine yol açması sonucu o hastalığa özgü semptomların
ortaya çıkması sonucu tanımlandığını
hatırlamak gerekir. Modern biyokimyasal yaklaşım bu ortak
noktaların altındaki temel protein bozukluğunu ortaya koyup
yeniden sınıflandırmayı zorunlu kılmaktadır.
Patofizyolojik olarak, protein birikiminin belirleyici faktör olup olmadığı
birçok sporadik hastalıkta kesin değildir.
Motor Nöron
Hastalıkları (MNH): İkincil motor nöron
hastalıkları paraneoplastik (lenfoma), otoimmün (anti-GM1),
infeksiyöz (poliyo, AIDS), metabolik veya çevresel (kurşun zehirlenmesi)
olabilir. Primer motor nöron hastalıkları idyopatik veya
herediterdir. Kalıtsal olanlar arasında superoksit dismutaz
mutasyonuna bağlı ailevi MNH, spinal müsküler atrofiler, Kennedy
sendromu sayılabilir. Kennedy sendromu X kromozomuna bağımlı
bir bulbospinal nöronopati olup, androjen reseptörü geninde CAG tandem tekrar
artışı ile tanımlanan bir poliglutamin bozukluğudur.
İdyopatik olanlardan en sık rastlananı amiyotrofik lateral
skleroz ve varyantlarıdır. ALS'un patolojisinde omurilik ön
boynuzunda, beyinsapı motor çekirdeklerinde ve presantral girusta motor
nöron kaybı görülür. Kalan nöronlarda fosforile nörofilamanların
birikimine bağlı sitoplazmik balonlaşma, ubikuitin içeren
inklüzyon cisimleri gözlenebilir. Otopside genel omurilik atrofisinin yanı
sıra ön kökler arka köklere nazaran atrofiktir.
Akinetik-Rijid Hareket Bozuklukları: A.
Parkinson Hastalığı: Makroskopik olarak beyin genelde normal
görünür, fakat substansiya nigrada solukluk gözlenir (Şekil 19).
Beyinsapının pigmentli çekirdeklerinde nöron kaybı, nöromelanin
pigmentinin nöron dışına çıkması ve gliozis ile
birlikte Lewy cisimlerinin varlığı histolojik olarak tanı
koydurucu özelliklerdir. Substansiya nigradaki nöron kaybı nigrostriyatal
dopamin kaybına yol açar. Etkilenen diğer çekirdekler arasında
dorsal vagal çekirdek, lokus seruleus, nukleus bazalis, omurilikteki
intermediyolateral kolon hücreleri bulunur. Lewy cismi, nöron
sitoplazmasında etrafında hale olan eozinofilik bir inklüzyondur.
Nörofilaman proteini ve ubikuitin dışında içerdiği
diğer inklüzyonlardan ayırdedici protein alfa-sinukleindir. B.
Progresif Supranükleer Felç Palsy: Parkinsonizmin yanı sıra
oftalmopleji ve psödobulber felç görülür. Patolojide mezensefalik atrofi,
pontin tegmental atrofi, S. nigra ve L. seruleusda pigment kaybı, bazen de
globus pallidus atrofisi görülür. PSP'de özellik tau proteini birikimidir. Bu
birikim nöronlarda globoz tipte nörofibriler yumaklar ve astrositlerde püsküle
benzer ("tufted") veya uzantılarında dikensi bir görünüm
oluşturur. Bunlar ancak gümüş boyaları ile gösterilebilir. C.
Multisistem atrofisi: Bazal ganglia, serebellum, beyinsapı ve otonom
sistemi değişik oranlarda tutup değişik klinik sendromlara
yol açar. Oligodendroglialarda orak seklinde sitoplazmik inklüzyonlar görülür
ve bunlar alfa-sinüklein içerir. D. Kortikobazal dejenerasyon:
Frontotemporal kortikal ve bazal ganglia atrofisi ile seyreder. Akromatik
nöronal değişiklik, S. nigra'da globoz nörofibriler yumaklar ile
nöron ve glial hücrelerde tau birikimi gösterilebilir.
Şekil 19. Parkinson Hastalığı: Substansia nigra ve
lokus seruleusta pigment kaybına bağlı bilateral solukluk.
Hiperkinetik Hareket Bozuklukları: Bu grubun indeks
hastalığı Huntington koresidir. Otozomal dominant
geçişli olup kore ve demansla karakterizedir. Dördüncü kromozomdaki
Huntingtin geninde anormal CAG tekrar artışı sonucu ortaya
çıkan bir poliglutamin hastalığıdır. Patolojik olarak
kaudat nukleus ve putamen atrofisi görülür. Mikroskopide Huntingtin ve ubikuitin
ile boyama sonucu anormal proteinlerin intranükleer inklüzyonlar
yaptığı gözlenir. Serebral korteksteki nöritlerde de bu
proteinin anormal birikimi/çökeltileri bulunur.
Nörodejeneratif
ataksik sendromlar arasında primer serebellar dejenerasyonlar
dışında otozomal resesif Friedreich ataksisi, genetik
vitamin E eksikliği, ataksi-telanjiyektazi ve dominant geçişli
spinoserebellar atrofiler grubu yer alır. Patolojileri ilgili
çekirdeklerde nöron kaybı ve gliozis ile gider. Mitokondriyal
ensefalopatilerde bazen belirgin serebellar tutulum olabilir. Bu durumun
genetiği tamamen farklı olduğundan yukarıdakilerden
ayırt edilmesi gerekir.
Dejeneratif Kortikal hastalıklar ve Demanslar: Alzheimer
Hastalığı (AH): Sıklığı gittikçe artan
ve en çok rastlanan nörodejeneratif hastalıktır. Hipokampustan
başlayan ve gittikçe pariyetal ve frontal loblara da yayılarak
sonunda bütün beyni etkileyen bir nöron kaybı ve atrofi görülür.
Ventriküler genişleme de buna paralel gider. Alzheimer
hastalığının kesin tanısı doku tanısıdır
ve genellikle otopside koyulur. Histopatolojisinde; senil plaklar, nörofibriler
yumaklar (NFT), nöron kaybı ve gliozis görülür. Senil veya nöritik
amiloid plak, amiloid prekürsör proteinin anormal biyokimyasal işlevi
sonucu ortaya çıkan beta-amiloid peptidinin nöropilde
depolanmasıdır (Şekil 20). Plak morfolojisinde, Kongo
kırmızısı boyasıyla gösterilen merkezi amiloidin
etrafında dejenere olan akson ve dendritler, içlerinde tau birikmiş
aksonlar ve onun etrafında da reaktif astrositler ve mikroglia bulunur.
Nörofibriler yumaklar esasen tau proteini içeren, hücre sitoplazmasında
patolojik olarak çözünmez bir halde biriken bir protein
yumağıdır (Şekil 21). Birikimin artması ile
nöron ölümü meydana gelir. NFTlar korteks, subkortikal çekirdekler, hipokampus
ve beyinsapında bulunur. Normal yaşlanmada amiloid plak ve NFT
hipokampusta bulunduğundan, neokortekste NFT gösterilmesi kesin Alzheimer
tanısı koydurur. Normal yaşlanma ve Alzheimer ayrımı
için araştırmalarda Braak evrelemesi
kullanılmaktadır. Ayrıca Alzheimer hastalarının
beyinlerinde oksipital ve temporal subaraknoid mesafe ile parankimdeki kan
damarlarının duvarlarında amiloid anjiyopati görülür.
Amiloid anjiyopati lober hematoma sebep olabilir. Sporadik olgular en
sıklıkla görülse de, presenilin mutasyonları, trizomi 21 gibi
genetik durumlarda da AH görülür. Ayrıca apolipoprotein epsilon E4 aleli
bulunduran kişilerde AH riski artar.
Şekil 20. Amiloid
Plak. Plak ortada oldukça yuvarlak amorf bir oluşum olarak seçiliyor.
içinde siyah boyanan distrofik bir nörit görülmekte. Bielchovsky
boyasıX400
Şekil 21. Nörofibriler yumak, ortadaki nöronun içinde siyah
boyanıyor. Üstünde ve sağında iki adet normal nöron görülüyor.
Bielchovsky boyası.X400.
AH dışında Lewy Cismi Demansı, frontotemporal lober
dejenerasyonlar (örneğin Pick Hastalığı) gibi özgün
patolojik bulguları olan demanslar olduğu gibi, histopatolojik
özelliği bulunmayan nadir demanslar da tarif edilmiştir.
Serebrovasküler Hastalıklar
Global serebral iskemi (yaygın hipoksik hasar): Öncelikle
hipokampusun Sommer bölgesi (CA1), Purkinje hücreleri ve neokorteksin 3. ve 5.
katmanlarındaki piramidal hücreler etkilenir. Hipoksi devam ettikçe bütün
MSS'ne yayılır. Akut hipoksiden sonra dolaşım normale
dönerse sadece kırmızı nöron değişikliği
görülebilir. Hipoksi veya diğer sebeplerle eksitotoksik hasar devam ederse
kortikal laminer nekroz gözlenebilir. Büyük arter sulama alanlarının
ortak sınır bölgelerinde kollateral dolaşımın
zayıf olması nedeniyle, sistemik hipotansiyona bağlı iki
taraflı simetrik "watershed" serebral infarktlar
görülebilir.
Fokal iskemi: Beyin infarktı (Şekil 22, 23): Beyinde
bir arterin sulama alanı olan bölgede dolaşımın
durması ile meydana gelen doku nekrozu serebral infarkt olarak
tanımlanır. Tıkanmanın sebepleri; intraserebral arterlerde
in situ aterosklerotik daralma, kalpten veya karotis arterinden kaynaklanan
emboli, hipertansif küçük damar hastalığı (lipohiyalinoz),
fibromüsküler displazi, Moya Moya hastalığı, arteryel
diseksiyon, vaskülit, infeksiyöz arterit, TTP, intravasküler lenfoma, vb.
olabilir. Makroskopik olarak akut infarkt sadece bir beyin dokusunun
kıvamında bölgesel bir yumuşama olarak fark edilebilir. Subakut
evrede sarımsı renk değişimi ile korteksin
devamlılığında bozulma vardır. Kronik infarkt kistik
kavitasyon ve etrafında gliotik bir nedbe dokusundan oluşur.
Aynı taraftaki ventrikül boynuzunda doku kaybını telafi için
genişleme görülebilir. Mikroskopik olarak ise; akut infarktta
kırmızı nöronlar, nöropil vakuolleri, nötrofil infiltrasyonu ve
normal dokudan kesin bir sınırla ayrım görülür. Subakut evrede
makrofaj infiltrasyonu ve yeni damar üretimi ile gliotik reaksiyon
gelişir. Kronik infarktta ise glial hücreler gittikçe yoğunlaşan
bir ağ örer ve daha sonra kistik değişiklikler, kavitasyon
ortaya çıkar. Venöz infarkt daha nadirdir. Venöz sinus trombozu; gebelik,
infeksiyon, pıhtılaşma bozuklukları, dehidratasyon, sistemik
kanser, cerrahi komplikasyon, ve ilaç etkileri ile meydana gelebilir. Venöz
infarktlar hemorajik infarkt olarak görülür, infarkt etrafındaki ödem ve
genel klinik tablo daha ağırdır.
İntrakranyal kanamalar: a. Epidural kanama çoğunlukla
orta meningeal arterin travmatik yırtılmasına
bağlıdır. b. Akut subdural hematom cogunlukla travma,
nadiren kanama diyatezine bağlıdır. c. Kronik subdural
hematom köprü venlerinin kanamasına bağlıdır ve travma
hikayesi belirsiz olabilir. Beyin atrofisi ve yaşlanma ile bu tür kanama
riski artar. Kanama subakut/kronik dönemde organize olup subdural membran
oluşturur. Adli olgularda kanama zamanının tespitinde
mikroskopik olarak membranın gözlenmesi önem kazanır. d.
Subaraknoid kanama; en sık konjenital Berry anevrizmaların
patlaması ile, arteriyovenöz malformasyon, kavernöz hemanjiyom
kanaması sonucu veya kanama diyatezi ile oluşur. Anevrizma tedavi
edilmez ise sıklıkla tekrar kanar, subaraknoid mesafede serbest kan
ürünlerinin bulunması ile indüklenen vazospazm sonucu beyin
infarktlarına yol açar, geç dönemde de hidrosefali görülebilir. e.
Intraserebral hematom: Sistemik hipertansiyon sonucu oluşan
Charcot-Buchard mikroanevrizmalarının patlaması ile bazal
ganglia, talamus, beyinsapı ve serebral loblarda akut hematomlar ortaya
çıkar (Şekil 24). Ani kitle etkisi ve ödem ile akut nörolojik
bulgular ortaya çıkar. Eğer hasta yaşarsa hematom makrofaj
aktivitesi ile yavaşça rezorbe olur. Lober hematomların diğer
bir nedeni de amiloid anjiopatidir. Sistemik fungal infeksiyonlarin beyin
damarlarında yerleşmesi (anjiyoinvazif fungus), antikoagulan tedavi,
kanama diyatezleri, melanom gibi sistemik tümör metastazları multipl
hematomlar yapabilir.
Şekil 22. Serebral
infarkt: Sol hemisferde orta serebral arter sulama alanında kistik
dejenerasyon gösteren eski infarkt alanı.
Şekil 23. Watershed
infarkt: Orta serebral arter ile anterior serebral arter alanları
arasında, bilateral posterior pariyetal kortikal infarktlar
Şekil 24. Akut
intraserebral hematom: Beyinsapı ve serebellumu tutan, dördüncü ventriküle
açılmış akut hematom
Kaynaklar
1. Burger PC, Scheithauer BW. AFIP Atlas of tumor pathology. İçinde: Silverberg SG,. Sobin LH. Tumors of the Central Nervous System. Fourth Series, Fascicle. 7inci Baskı. The American Registry of Pathology, Washington DC; 2007
2. Ellison D, Love S, Chimelli L, Harding BN, Lowe J, Vinters HV. Neuropathology: A Reference Text of CNS Pathology. 2. Baskı. Mosby, London; 2004
3. Gray F, Poirier J, De Girolami U. Escourolle and Poirier's Manual of Basic Neuropathology. 4. baskı. Butterworth-Heinemann, Philadelphia; 2004
4. Jarius S, Friedemann P, Franciotta D, ve ark.Mechanisms of disease: aquaporin-4 antibodies in neuromyelitis optica. Nature Clinical Practice Neurology 2008; 4: 202-214