SİSTEMİK HASTALIKLARIN NÖROLOJİK KOMPLİKASYONLARI
Yazanlar: Nermin Görkem ŞİRİN, M. Barış BASLO
Son
güncelleştirme tarihi: 03.09.2020
İnsan vücudundaki özelleşmiş organ topluluklarından kurulu çeşitli sistemleri tutan hastalıklar, doğrudan ya da dolaylı olarak sinir sistemini etkileyebilmektedir. Tüm organ sistemlerinin ortak bir denge halinde (homeostasis) birbirleriyle uyumlu çalıştıkları düşünülürse, böyle bir etkileşim şaşırtıcı gelmemektedir. Ancak, sinir sistemi tüm organ sistemleri arasında yüksek metabolizma hızı, birim doku başına gösterdiği yüksek oksijen ve glikoz ihtiyacı ile diğer organlardan ayrılmakta; başka bir deyişle vücutta süregelen herhangi bir rahatsızlıktan, diğer organ sistemlerine göre daha erken, daha ağır ve hatta daha uzun süreli etkilenebilmektedir. Ek olarak, sinir sisteminin diğer organ sistemleri üzerindeki kontrol edici ve düzenleyici işlevleri; vücudun herhangi bir organında gelişebilecek rahatsızlıklara karşı kayıtsız kalmasına engel olmakta; şu ya da bu şekilde sinir sistemi patofizyolojik sürece katılmaktadır.
Bilinen
sistemik bir hastalığı olan kişilerde gelişebilecek nörolojik komplikasyonlar
hekim tarafından önceden tahmin edilebilir, mümkünse tedbiri alınabilir niteliktedir.
Bu tür bir komplikasyon geliştiğinde de teşhisi ve tedavi yönelimi daha kolay
olmaktadır. Ancak bazı sistemik hastalıklar; sıklıkla ilgili organ sistemlerinden
önce, ilk olarak sinir sistemine ait bulgulara yol açarlar. Bu gibi durumlarda,
doğru teşhis ve uygun tedavi düzenlemeleri için; altta yatan sistemik hastalığın
saptanması esastır. Bu şartlar altında hekimin sistemik hastalıkların nörolojik
komplikasyonları hakkındaki bilgi ve tecrübesi belirleyici olmaktadır.
Sistemik
hastalıkların nörolojik komplikasyonları çeşitli şekillerde ele alınabilir.
Hastalığın kendisinden yola çıkıp, nörolojik tablo detaylandırılabileceği
gibi; sinir sisteminde etkilenen bölüm üzerinden veya altta yatan patofizyolojik
mekanizma temel alınarak detaylandırılabilir. Burada, sinir sistemi tutulumuna
yol açan patofizyolojik mekanizmalar üzerinden bir tartışma sunulacaktır
(Tablo 1).
Tablo 1. Sistemik Hastalıklarda Nörolojik Tutulum
I - Vasküler nedenli
A - İskemik olanlar
Kardiyoembolizm
Senkop ve kalp durması
Aort ve dallarına ait hastalıklar
Hiperkoagülabilite ile seyreden süreçler
B - Hemorajik olanlar
Kanama diyatezleri
II - İnflamatuvar nedenli
Bağ dokusu hastalıkları
Vaskülitler
Granülomatöz hastalıklar
III - İnfektif nedenli
Komşu doku infeksiyonları (sinüs infeksiyonları – venöz tromboz/tromboflebit)
Hematojen yayılım (sepsis, infektif endokardit)
IV - Toksik ve metabolik nedenli
Hipoksi, hiperkapni, asit–baz dengesi bozuklukları
Elektrolit dengesizliği
Endokrin bozukluklar
Detoksifikasyon yetersizliği (böbrek–karaciğer işlev kusurları)
VI - Neoplastik nedenli
Metastatik yayılım
Paraneoplastik süreçler
VII - İyatrojenik olanlar
Tanıya yönelik başvurulan yardımcı laboratuvar işlemlerinin komplikasyonları
Cerrahi girişim sırasında etkilenme
Medikal tedavi ile etkilenme
VIII - Multifaktöryel olanlar
VASKÜLER MEKANİZMA İLE GELİŞEN NÖROLOJİK KOMPLİKASYONLAR
İskemik Kökenliler
Kalp-damar hastaları arasında nörolojik komplikasyonlar, önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir.
Kardiyoembolizm
Kalp
kapak hastalıkları (konjenital ya da edinsel), ritim kusurları, miyokard
infarktüsü gibi hayatı tehdit edebilecek kalp hastalıkları; kalp odacıkları
içerisinde kan akımını bozarak, kimi kez kanın göllenmesine yol açarak trombüs
oluşumuna neden olmaktadır. Sistol sırasında bu trombüsten kopmuş parçaların
merkezi sinir sistemi arterlerine atılması ile gelişen fokal nörolojik tablolar
(inme) izlenebilir.
Mitral
stenoz ve atrial fibrilasyon kalp
kökenli serebral emboliye yol açan nedenler arasında en önde gelir. Ayrıca,
prostetik kalp kapakları, atrial miksoma, hasta sinüs sendromu da kardiyoemboliye
yol açmaktadır. Ekokardiyografi (transtorasik ve transözofageal) ve EKG ile
teşhis edilen bu hastalıkların mutad tedavilerine antiagregan ve/veya antikoagülan
ilaçların eklenmesi önerilmektedir.
Miyokard infarktüsü sonrası ilk bir ay içerisinde, özellikle infarktüsten sonraki ilk haftada kalp kökenli serebral emboliye rastlanabilir. Miyokard infarktüsünü takip eden serebral embolinin en sık kaynakları sol ventrikülde oluşan mural trombüs ve atrial fibrilasyondur. İnfarktüs alanının miyokardın apikal, anterolateral segmentlerini içerisine alması ya da geniş bir miyokard segmentini ilgilendirmesi halinde embolizm riski artmaktadır. Ayrıca ileri yaş, hipertansiyon ve diyabet gibi hastalıkların eşlik etmesi de riski belirlemektedir. Geç dönemde, miyokard dokusunda hipo-akinetik segmentlerin oluşumu ve hatta anevrizma teşekkülü, kardiyoembolizm için yüksek risk taşımaktadır.
Mitral
valf prolapsusu, erişkinde
en sık rastlanan kapak hastalığıdır ve gençlerde kardiyoembolizmle
ilişkili inme tablolarına yol açtığı öne sürülmüş olsa da kanıtlanamamıştır.
Ancak; ileri yaş, beraberinde atrial fibrilasyon, mitral kapakta stenoz ve
kalınlaşma gibi kardiyak durumların varlığında risk artmaktadır. Mitral valf
prolapsusu olan hastalarda, iskemik inme için primer koruma amacıyla antitrombotik
tedavi gerekmez. İnme veya geçici iskemik atak sonrasında sekonder koruma
amacıyla antiagregan tedavi önerilmektedir. Eşlik eden kardiyak hastalıkların
varlığında bu hastalıkların tedavisi önerilmektedir.
Patent
foramen ovale,
vaka kontrol çalışmalarında nedeni bilinmeyen genç inmeli hastalarda etyolojik
neden olarak öne sürülmüştür ancak bu konu tartışmalıdır. Yaş, eşlik eden
vasküler risk faktörleri ve ekokardiyografide patent foramen ovalenin özelliklerinin
iskemik inme riskini arttırdığı kabul edilmektedir. Medikal ve cerrahi tedavi,
risk faktörlerinin varlığına göre önerilmektedir (Ayrıca bakınız: Gençlerde
iskemik inme).
İnfektif
endokardit seyri
sırasında kardiyoembolik inme görülebilir. Embolinin içeriği septik olduğundan,
bu hastalarda; serebral mikotik anevrizma, septik arterite bağlı hemorajik
inme, serebral apse ve menenjit gelişebilir. İnfektif endokarditin tedavisi,
infeksiyona neden olan organizmaya yönelik uygun antibiyotik tedavisidir.
İnfektif endokardit varlığında, antiagregan veya antikoagülan tedavinin embolik
olayları azalttığına dair bir kanıt bulunmamaktadır. Aksine, yapılmış sınırlı
sayıda çalışmada kanama komplikasyonlarını arttırdığı görülmüştür. Bu nedenle
infektif endokarditi olan hastalarda emboli riskini azaltmak amacıyla antiagregan
veya antikoagülan tedavi önerilmez.
Senkop
ve Kalp Durması
Sıklıkla
kardiyak aritmiler (ventriküler taşikardi-fibrilasyon, hasta sinüs sendromu,
paroksizmal taşikardiler) ya da sol ventrikül çıkış yolu obstrüksiyonları
geçici global serebral hipoperfüzyona yol açar, bu da senkop ile sonuçlanır.
Hastada şuurunu kaybetmeden evvel göz kararması, baş dönmesi olabilir. Senkop
sırasında kas tonusunun kaybı esastır, ancak uzun süren iskemi, tonik kasılmalara,
bazen miyokloni benzeri sıçramalara yol açar. Hasta idrarını kaçırabilir.
Bu tablo (Adams-Stokes sendromu), yanlışlıkla jeneralize konvülzüyon
olarak değerlendirilmemelidir.
Kardiyak
debinin %15'ini alan merkezi sinir sisteminde, asistoli halinde geri dönüşümsüz
iskemik-anoksik hasarlar meydana gelir. Hasarın derecesini belirleyen iskeminin
süresidir. Bu durumda metabolizması daha hızlı olan serebral gri madde öncelikle
etkilenir. Perfüzyonun kısıtlı olduğu sınır sulama alanları da iskemiye duyarlıdır.
Beş
dakikadan kısa süren dolaşım kollapsı, kısa süreli bilinç kaybının ardından
sekelsiz ya da hafif bilişsel fonksiyon bozuklukları ile düzelir. Daha uzun
süreli serebral iskemi halinde bilişsel ve diğer kortikal işlev bozuklukları,
nöbetler, amnestik sendromlar ve kişilik değişiklikleri sekel olarak kalabilir.
Daha nadiren “locked-in” sendromu, parkinsonizm ve diğer ekstapiramidal
sendromlar, aksiyon miyoklonileri gelişebilir. Uzun süreli kalp durması ve
yaygın, geri dönüşümsüz serebral hasarlanma kendisini koma ve bitkisel hayat
ile gösterir.
Aort
ve Dallarına Ait Hastalıklar
Beyin-omurilik
kanlanması aort ve dalları ile sağlanır. Desendan aortun konjenital ya da
edinsel hastalıkları; omurilik iskemisi, iskemik transvers miyelopati (anterior
spinal arter sendromu) ve kladikasyo ile ortaya çıkar.
Arkus aorta ve major dalları ise serebral perfüzyonu sağlarlar. Bu vasküler yapıların hastalıkları geçici iskemik atak ya da inme ile sonlanabilir. Aort anevrizmaları (disekan aort anevrizması, sifilitik ya da aterosklerotik aort anevrizmaları), aortit (sifiliz, Takayasu arteriti, kollajen doku hastalıkları), ateroskleroz ve aort koarktasyonu bu grupta sayılan başlıca hastalıklardır.
Subklavyen arterin vertebral arter çıkışından daha proksimalde tıkanması;
o taraf ekstremitesinin aynı taraf vertebral arterinden retrograd bir kan
akımı ile perfüzyonuna sebep olur. Hastalar, özellikle o ekstremitelerini
gayretli kullandıklarında belirginleşen vertebrobaziler sistem sulama alanına
ait iskemik bulgular ile hekime başvururlar. Bu özel klinik tablo “Subklavyen
çalma sendromu” olarak bilinir. Hasta tarafta nabız azalmıştır
ve iki kol arasında 20 mm Hg ya da daha fazla sistolik kan basıncı farkı
saptanır.
Hiperkoagülabilite ile seyreden süreçler de
iskemik natürde serebrovasküler hastalıklara neden olabilir. Bunlar; kanın
şekilli elemanlarını etkileyen, plazmada anormal proteinlerin bulunduğu veya
pıhtılaşma – pıhtı eritme sistemlerine ait kusurların bulunduğu patofizyolojik
süreçlerdir. Polistemia vera hastalarında yüksek değerlere
ulaşan kanın şekilli elemanları, kan akımında yavaşlama ile birlikte iskemik
vasküler belirti ve bulguların nedeni olabilmektedir. Orak hücreli anemi hastalarında,
hipoksi, sistemik infeksiyonlar, dehidratasyon ve asidoz ile tetiklenen ataklar
sırasında iskemik serebrovasküler hastalıklar görülebilir. Lökoz vakalarında
da hiperviskozite ile birlikte geçici fokal nörolojik defisitler ve inme gelişebilir. Waldenström
makroglobulinemisi ve kriyoglobulinemilerde artmış viskozite iskemik
serebrovasküler komplikasyonlara neden olabilir. Koagülasyon ve fibrinoliz
döngülerine ait proteinlerin eksiklikleri veya işlevsel kusurları (Protein
C, S ve antitrombin III) özellikle genç yaş grubunda iskemik serebrovasküler
hastalık ile ortaya çıkabilir.
Hemorajik Olanlar
Pıhtılaşma mekanizmasının doğuştan kusurları (hemofili gibi), trombosit
sayı eksikliği veya işlevsel kusurları; intrakranial, parenkim içi veya dışında
yerleşmiş kanamalara neden olmaktadır. Lenforetiküler sistem maligniteleri
arasında lösemiler de sistemik bulguların yanı sıra merkezi sinir
sisteminde hemorajik komplikasyonlara yol açabilen süreçlerdir. Kronik
karaciğer hastalıkları pıhtılaşma sisteminde görevi olan proteinlerin
edinsel eksikliği üzerinden; kronik böbrek yetmezliği de trombosit
agregasyonu ve pıhtı oluşumunda neden olduğu ikincil işlev kusurları ile merkezi
sinir sistemi kanamalarına neden olabilir.
İNFLAMATUAR MEKANİZMA İLE GELİŞEN NÖROLOJİK KOMPLİKASYONLAR
Bağ dokusu hastalıkları ve vaskülitlerin seyri sırasında sinir sistemini
ilgilendiren komplikasyonlar gelişebilir. Bu hastalıkların nörolojik komplikasyonları
sıklıkla bilişsel işlev bozuklukları, fokal nörolojik bulgular ve periferik
sinir hastalıkları ile karakterizedir.
Vaskülitler, kan damarlarının iltihabı ile karakterize hastalıklardır. Sistemik
vaskülitler, birçok organı etkileyen (sıklıkla deri, böbrek, gastrointestinal
sistem ve eklem-kas tutulumu) hastalık yaparlar. Başlıca iskemik inme olmak
üzere santral sinir sistemi tutulumu yapabilecekleri gibi, periferik sinir
sistemini tutup değişik derecelerde vaskülitik nöropatiye de neden olabilirler.
Sistemik vaskülitlerin başlıcaları, poliarteritis nodosa, Churg-Strauss
sendromu, Wegener granülomatozu, mikroskobik polianjiit, temporal
arterit ve Takayasu arteriti olarak sayılabilir. Sistemik vaskülitlerin
yanında, ana belirtisinin nörolojik olduğu vaskülitik tablolar görülebilir.
Bu tablolar, merkezi sinir sisteminin primer anjiiti (primer merkezi sinir
sistemi vasküliti) ve sistemik olmayan vaskülitik nöropati olarak
gruplanır.
Vaskülitik nöropatinin
önemli bir özelliği taraf sinirlerini tek tek, giderek artan sayıda ve rasgele
tutmasıdır. Bu klinik tablo “mononöropati multipleks” olarak
bilinir. Periferik sinirlerde vaso nervorumların vaskülitik süreç içerisinde
tutulmaları, sinirlerin perfüzyonunun az olduğu sınır sulama bölgelerinde
etkilenmesine yol açar (önkol, kol ya da uyluk bölgesi ortası hizasında).
Temel patofizyoloji aksonal dejenerasyondur. Süreç içerisinde etkilenen periferik
sinir sayısı artar, tablo simetri kazanır ve artık söz konusu olan bir polinöropati
sendromudur. Sistemik vaskülit zemininde gelişebileceği gibi yukarda bahsedildiği
şekilde primer nörolojik sendrom olarak da karşımıza çıkabilir. İkincisinde
ateş, kilo kaybı, hematolojik bulgular dışında sistemik hastalık bulgusu
beklenmez. Mononöropati multipleks tablosunun yanı sıra vaskülitik nöropatinin
bir diğer daha nadir görülen formu ılımlı distal simetrik duysal-motor nöropatidir
ve aksonal özelliktedir.
Poliarteritis nodosa, Churg-Strauss sendromu vakalarının
yaklaşık %60’ında periferik nöropati vardır. Sıklıkla ağrılı mononöropati
multipleks şeklindedir. Bu hastalık zemininde merkezi sinir sistemi tutulması
görülebilir ve sıklıkla hastalığın ilerleyen dönemlerinde olur. Genellikle
başağrısı, davranış değişiklikleri, nöbetler, konfüzyonel durum ve inme ile
karakterizedir. Kranial nöropati şeklinde tutulum da izlenebilir. En sık
tutulan sinirler III, IV, V, VI, VII ve VIII. kranial sinirlerdir.
Wegener granülomatozu olan
hastaların yarısında nörolojik tutulum vardır. Periferik etkilenme
sıklıkla mononöritis multipleks şeklinde olup distal simetrik duysal-motor
polinöropati nadirdir. Merkezi sinir sisteminde vaskülite bağlı iskemik komplikasyonlar,
nöbetler, kranial nöropatiler ve venöz sinüs oklüzyonları görülebilir. Dura
materin inflamasyona bağlı fibrotik kalınlaşması ile seyreden hipertrofik
pakimenenjit izlenebilir. Klinik olarak başağrısı, papilödem, nöbetler,
kranial sinir tutulumları ile karakterizedir ve Wegener granülomatozunun
dışında küçük-orta damar vaskülitine neden olan diğer inflamatuvar ve infeksiyöz
hastalıklarla da beraber görülebilir.
Dev hücreli arterit grubundan
olan temporal arterit vakalarında, ileri yaşta olan hastaların
ilk şikayeti şiddetli başağrısı olmaktadır. Karotis eksternanın baş-boyun
dallarını tutan bu vaskülitte hastalar çene kladikasyonu tarif ederler. Hastalarda
görme sorunları da olur ve tedavi edilmediği takdirde körlük gelişebilir.
Vakaların yarısında sedimentasyon hızı yüksek bulunur. Arterler seyirleri
boyunca hassas ve şiş bulunabilir; palpasyonda nodüller hissedilebilir. Kesin
tanı arter biyopsisi ile konulur. Ancak şüphe halinde, biyopsi sonucu beklenmeden
yüksek doz kortikosteroid tedavisi başlanmalıdır. Vakaların %15’inde periferik
polinöropati de mevcuttur. Tabloya sıklıkla polimiyalji romatika eşlik
eder. Temporal arteritte, daha nadir olarak geçici iskemik atak veya inme
tabloları karşımıza çıkabilir. (Ayrıca bakınız: Başağrısı)
Merkezi sinir sisteminin primer anjiiti
(primer merkezi sinir sistemi vasküliti) başağrısı,
bilişsel ve nöropsikolojik bozukluklar, ensefalopati, fokal ya da multifokal
defisitler ile karakterize; BOS’da pleositoz ve protein artışı ile seyreden
bir hastalıktır. Kranial görüntülemelerde iki yanlı birden fazla damar sulama
alanında çoklu iskemik infarktlar, yaygın, birleşme eğiliminde T2-FLAIR hiperintens
lezyonlar, meningial kontrastlanma ve intrakranial kanama izlenebilir. Sistemik
inflamasyonun laboratuvar bulguları genellikle yoktur.
Vaskülit birçok sistemik hastalıkla birlikte görülebilir. Bu hastalıklar
arasında bağ dokusu hastalıklarından sistemik lupus eritematozus, sarkoidoz,
Sjögren hastalığı, romatoid artrit; hepatit B, HIV, sifiliz gibi infeksiyon
hastalıkları sayılabilir. Bu durumda yukarıda bahsedilen nörolojik tablolar
hastalığa eşlik edebilir.
Bağ dokusu hastalıkları arasında en sık görülen romatoid artrit, merkezi
sinir sistemi etkilenmesi nadir olan bir hastalıktır. Atlantoaksiyal dislokasyon
ile miyelopati, vertebral arter tutulumu, beyinsapı etkilenmesi yapabilir.
Periferik distal simetrik duysal ya da duysal-motor polinöropati sendromu
ile tuzak nöropatileri (bilek kanalı sendromu gibi) daha sıktır. Merkezi
sinir sistemi tutulumu bu hastalıkta nadirdir ve en sık başağrısı görülür.
Nadiren pakimenenjit tablosu eşlik edebilir.
Sistemik lupus eritematozus vakalarının
2/3’ünde hastalığın seyri boyunca herhangi bir dönemde nörolojik tutulum gelişmektedir.
En sık psikotik bozukluklar, serebral infarktlara bağlı gelişen fokal nörolojik
defisitler, diskinezi ve kore, jeneralize ya da fokal nöbetler görülmektedir.
Bunların yanında aseptik menenjit, demiyelinizan hastalık ve transvers miyelit
de izlenebilir. Periferik sinir sistemi tutulması daha nadir olup genellikle
distal simetrik duysal ya da duysal-motor polinöropati şeklindedir. Daha
nadiren akut demiyelinizan polinöropati tabloları, mononöropati multipleks
şeklinde vaskülitik nöropati, kranial nöropatiler ve otonom disfonksiyon
da izlenebilir.
Sjögren sendromunda
(keratoconjunctivitis sicca) nörolojik tutulum nadirdir ancak, aseptik
menenjit, psikiyatrik bozukluklar, fokal nörolojik defisit ve hatta akut
ya da kronik miyelopati görülebilir. Periferik sinir sistemi tutulumu, merkezi
sinir sistemine kıyasla daha fazladır. En sık periferik tutulum polinöropati
şeklindedir ve ılımlı distal simetrik duysal veya duysal-motor nöropati olarak
kendini gösterir. Sjögren sendromunda ayrıca, arka kök ganglionlarının etkilendiği
bir duysal nöronopati (duysal ataksik nöropati) de tanımlanmıştır. Sjögren
sendromunda bilinen bir diğer nöropati tipi trigeminal nöropatidir.
Sklerodermada
(progresif sistemik skleroz), sinir sistemi nadiren patofizyolojik
sürece katılır. Distal duysal-motor polinöropati, tuzak nöropatileri, otonom
bozukluk ve trigeminal nöropati hastalığın seyri sırasında görülebilir. Ayrıca
miyozit şeklinde kas tutulması olabilmektedir. Merkezi sinir sistemi tutulumu
sık değildir.
Behçet
hastalarının beşte birinde aseptik menenjit, meningoensefalit gelişebilir.
Daha nadiren beyin ve omuriliğin iskemik lezyonları fokal-multifokal nörolojik
defisitlere yol açabilmektedir. Bir diğer sık tutulumu vasküler yapıların
etkilendiği sendromlardır ve sıklıkla serebral venöz infarkt olarak kendini
gösterir. Periferik sinir tutulması nadirdir. (Bakınız: Merkezi
Sinir Sisteminin Miyelin Hastalıkları)
Birden fazla sayıda organı eş zamanlı tutabilen, multi-sistemik granülomatöz
bir hastalık olan sarkoidoz; %5’e varan oranda sinir sistemini de
etkileyebilmektedir. En sık etkilenme, bazal menenjit ve kranial nöropatiler
şeklindedir. Çoklukla fasiyal sinir tutulumu (unilateral, bazen bilateral)
şeklinde izlenir. Optik, okülomotor, trigeminal ve akustik sinirler de daha
nadir olmakla birlikte etkilenebilir. Bazal menenjit kafa içi basıncını arttırarak
göz dibinde papilla stazına yol açabilir. Bazı hastalarda hipotalamik bölgenin
etkilenmesi ile diyabet insipid, endokrin sisteme ait etkilenmeler, uyku-uyanıklık
siklusunda değişme, iştah ve kişilik değişiklikleri ile termoregülasyon bozuklukları
olabilir. Merkezi sinir sistemi parenkimi içerisinde kranial veya spinal
granülomatöz lezyonlar gelişebilir. Periferik sinir sistemindeki tutulma
simetrik duysal veya duysal-motor polinöropati yahut asimetrik mononöropati
multipleks şeklindedir. Sarkoidoz kas tutulumuna neden olabilir. Kas tutulumu
kronik miyopati, akut miyozit veya nodüler miyopati şeklinde izlenebilir.
Daha nadir formu olan nodüler miyopatide, kas içi yerleşimli ağrılı granülomlar
palpe edilebilir. Sistemik sarkoidoz belirtileri olmaksızın, izole sinir
sistemi bulguları ile ortaya çıkan nörosarkoidoz, teşhisi daha güç
bir durum olup vakaların çoğunda spontan remisyon gösterir. Ancak 1/3 vakada
progresif bir seyir izler.
Trombotik trombositopenik purpura, olası
inflamatuvar temelli bir hemolitik anemi türüdür. Başağrısı, bilişsel işlevlerde
bozulma, uyanıklık kusuru, nöbet ve fokal nörolojik defisit şeklinde nörolojik
komplikasyonlara yol açabilmektedir.
Antifosfolipid antikor sendromunda,
sistemik lupus eritematozus, Sneddon sendromu ve diğer kollajen doku hastalıkları
ile birlikte görülebilen bu antikorlar (lupus antikoagülanı, antikardiyolipin
antikorları), trombotik komplikasyon riskini arttırmaktadırlar. Arteryel
ya da venöz kökenli serebral iskemi, amorozis fugaks, iskemik optik nöropati
ya da retinopati, migren benzeri başağrısı atakları gelişebilmektedir.
Hashimoto tiroiditinin
miyastenia gravis ile birlikteliği bilinmektedir. Ek olarak, kortikosteroid
tedavisine cevaplı konfüzyon, uyanıklık kusuru ve nöbetler ile karakterize
bir ensefalopati görülebilir. Hashimoto ensefalopatisi olarak bilinen bu
tabloda yüksek tiroid otoantikorları, BOS’ta pleositoz olmaksızın protein
artışı izlenir. Hastaların büyük çoğunluğu, ensefalopati atağı sırasında
ötiroidtir. Diğer bir kısmında ise subklinik hipotiroidi izlenir.
Diyabetik amiyotrofi
özellikle alt ekstremitenin akut – subakut yerleşen ağrılı, asimetrik zaafı
ile karakterize bir süreçtir. Diyabet kontrolü pek iyi olmayan hastalarda
gelişir. Diyabetik radikülopleksus nöropatisi veya Bruns – Garland
sendromu olarak da bilinen bu süreçte, doku incelemesi ile ispatı yapılmış
bir inflamasyon söz konusudur. Diyabetin simetrik, duysal baskın polinöropatisinden
farklı olarak; zaaf ve atrofinin çok belirgin olduğu; sıklıkla femoral ve
fibüler sinir dağılım alanında belirti ve bulguların izlendiği bu komplikasyon;
tipik klinik özelliklerin yanı sıra elektrofizyolojik inceleme ile tanınır.
İmmünomodülatuvar ajanlar (IVIg) ile tedavi yaklaşımı önerilse de etkinliği
kanıtlanamamıştır.
Merkezi ve periferik sinir sistemi, sinir–kas kavşağı ve kasın kendisini
tutabilen paraneoplastik sendromlar da inflamatuvar temelli nörolojik
komplikasyonlar arasında sayılabilir (Bakınız: Nöro-onkoloji).
İNFEKTİF MEKANİZMA İLE GELİŞEN NÖROLOJİK KOMPLİKASYONLAR
İnfektif endokardit, embolinin
içeriği septik olduğundan serebral mikotik anevrizma, septik arterite bağlı
hemorajik inme, serebral apse ve menenjite yol açabilir. Sinir sistemi komplikasyonu
gelişmiş infektif endokardit hastalarının mortalitesi daha yüksektir. Kanayıcı
veya tıkayıcı sinir sistemi bulguları ile daha sık karşılaşılsa da, apse
ve menenjit de görülebilmektedir. Hastaların bir kısmında epileptik nöbet,
ensefalopati bulguları izlenir. Tanı infektif endokardit tanısının (kan kültürleri
ve ekokardiyografi ile) kesinleştirilmesine bağlıdır.
Kafatası kemikleri, paranazal sinüsler ve orta kulak ile mastoid yapılarına
ait infektif süreçler komşuluk yolu ile kafa içine yayılabilir. Komşu oldukları
merkezi sinir sistemi yapılarında infektif komplikasyonlara yol açabildikleri
gibi dura yaprakları arasında bulunan venöz sinüsleri etkileyip, sinüs
trombozu ve tromboflebitlerine yol açabilirler.
İmmün yetmezlik sendromlarından HIV infeksiyonlarında da sinir sistemi komplikasyonları
dikkati çeker. Yüksek aktiviteli antiretroviral tedavi öncesi çok daha sık
olan nörolojik tutulum oranları, etkin tedavi
ile azalmıştır. HIV infeksiyonu ile ilişkili nörolojik hastalıklar iki ana
grupta incelenir: doğrudan virüsün yarattığı tablolar ve HIV ile
ilişkili immünsupresyon ve ilaçlarla ilişkili tablolar.
Doğrudan HIV virüsünün yarattığı tablolar;
menenjit, HIV ensefalopatisi (AIDS demans kompleksi), vakuoler miyelopati,
periferik nöropati ve inflamatuvar miyopati olarak sıralanabilir. HIV ensefalopatisi
yavaş ilerleyici bir kognitif bozukluk olarak karşımıza çıkar. Vakuoler miyelopati,
medulla spinalisin lateral ve arka kordonunun etkilendiği spastik paraparezi,
ataksi, vibrasyon ve pozisyon duyu bozukluğu ile karakterize bir tablodur.
MR incelemelerinde medulla spinaliste atrofi ve sinyal artışı izlenir. HIV
ilişkili nöropatiler sıklıkla distal simetrik ağrılı duysal veya distal simetrik
duysal-motor nöropati şeklinde izlenir. Ayrıca akut demiyelinizan polinöropati
veya kronik demiyelinizan polinöropati şeklinde de görülebilir. Akut gelişen
formlarında Guillain Barré Sendromu ile ayırıcı tanısı yapılmalıdır (Ayrıca
Bakınız: Periferik Sinirlerin
Yaygın ve Çok Odaklı Hastalıkları).
Nadiren vaskülitik tutuluma neden olarak mononöropati multipleks tablosunda
ortaya çıkabilir. HIV ile ilişkili miyozit, klasik polimiyozitten ayırt edilemez.
HIV ile ilişkili immünsupresyon ve ilaçlarla ilişkili tabloların başında fırsatçı infeksiyonlar gelir. Bu infeksiyonlar menenjit, meningoensefalit, ensefalit, infeksiyöz miyelopatiler ve miyopatilerdir. Fırsatçı infeksiyonlar içerisinde en sık toksoplazma ensefaliti, sitomegalovirüs ensefaliti, kriptokok menenjiti bulunur. Bunun yanında progresif multifokal ensefalopati, tüberküloz menenjiti, diğer bakteriyel, fungal ve paraziter infeksiyonlar da izlenebilir. Ayrıca HTLV ile ilişkili miyelopati de HIV pozitif hastalarda artmış oranlarda saptanır. HIV infeksiyonu ile primer merkezi sinir sistemi lenfoması sıklığı artmaktadır. Bu hastalıkta klinik bulgular; bilinç değişiklikleri, konfüzyon, nöbetler, kranial nöropatiler ve fokal nörolojik defisitler şeklindedir. HIV ile ilişkili primer merkezi sinir sistemi lenfoması varlığında Epstein-Barr virüsü ekspresyonu gösterilmiş ve etyolojide yeri olduğu ileri sürülmüştür. HIV infeksiyonu zemininde serebral vasküler hastalık görülebilir. İskemik natürde olanlar infektif endokardit zemininde kardiyoembolik veya HIV veya diğer fırsatçı infeksiyonlar zemininde vaskülitik olabilirken, hemorajik olaylar kullanılan ilaçlara, otoimmün etyolojilere veya disemine intravasküler koagülasyon sendromuna bağlı trombositopeniye bağlı olabilir. HIV infeksiyonunda kullanılan ilaçlara bağlı periferik nöropati ve miyopati gelişebilir. Beslenme yetersizliğine bağlı Wernicke ensefalopatisi benzeri tablolar veya periferik nöropatiler görülebilir.
“Tropheryma whipplei” tarafından oluşturulan Whipple hastalığında sinir
sistemi tutulumu nadirdir. Ancak bazen, gastrointestinal bulgu vermeden sadece
sinir sistemi belirtileri ile hasta başvurabilir. En sık karşılaşılan nörolojik
tablo demanstır. Daha nadiren nöbet, miyokloni, serebellar ataksi, bilinç
bozuklukları, görme bozuklukları, papil stazı, supranükleer oftalmopleji
ve miyelopati olabilir. (Ayrıca bakınız: Sinir
sistemi infeksiyonları)
Ağır akut respiratuvar sendrom koronavirüs 2 (SARS-Cov-2) ilişkili pandemi
2019 yılı sonunca Çin’den başlayıp tüm dünyaya hızlıca yayılmıştır ve halen
etkisini göstermektedir. En sık, kliniği hafiften şiddetliye kadar değişkenlik
gösterebilen solunum yolu infeksiyonuna yol açmaktadır ve koronovirüs hastalığı
2019 (COVID-19) olarak adlandırılmaktadır. Hastalık seyrinde özellikle ağır
şiddetli olan vakalarda bilinç değişiklikleri, baş ağrısı, tat ve koku bozuklukları
gibi nörolojik semptomlar sık bildirilmekle birlikte, hastalığın nörolojik
tutulumu tam olarak aydınlatılamamıştır. Günümüze kadar bildirilen nörolojik
komplikasyonu olan COVID-19’lu vakalar içerisinde akut serebrovasküler hastalıklar,
nöbetler, hemorajik meningoensefalit, Guillain Barré Sendromu, Miller-Fisher
Sendromu, çoklu kranyal sinir tutulumu, okülomotor sinir felci bulunmaktadır.
Hastalarda sık saptanan koku ve tat duyusu bozuklukları virüsün nörotropik
özelliğini düşündürse de, SARS-Cov-2 virüsünün santral sinir sistemi invazyonu
halen aydınlanmamış bir konu olarak varlığını sürdürmektedir. Periferik sinir
sistemi tutulumları ise, parainfeksiyöz otoimmün ilişkili süreçler olarak
karşımıza çıkmaktadır.
TOKSİK VE METABOLİK NEDENLİ NÖROLOJİK KOMPLİKASYONLAR
Kronik solunum yetmezliği olan
hastalarda, başağrısı, oryantasyon kusurları, bilişsel işlevlerde yavaşlama;
postüral tremor, miyokloni ve asteriksis saptanabilir. Muayenede derin tendon
refleksleri canlı bulunur ve bazen göz dibinde papilla stazı tabloya eklenir.
Bu bulguların bir kısmı eşlik eden hiperkapninin sonucudur.
Uyku-apne sendromu gün
boyu aşırı uykuya eğilim ile kendisini gösterir. Vakaların çoğu obez, pletorik
ve derin horlayan kişilerdir. (Ayrıca bakınız: Uyku
hastalıkları)
Hiperventilasyon sonucu gelişen hipokapni, periferde dokularca kullanılabilir
oksijen oranını azaltır ve iyonize kalsiyum dengesini değiştirir. Serebral
vazokonstriksiyona yol açar. Böylelikle, hastalarda, baş dönmesi-sersemlik
hissi, paresteziler, görme bozuklukları, başağrısı, çarpıntı, kas krampları
ve karpopedal spazm gelişebilir.
Kortikosteroidler ve nöromüsküler bloker ajanların kullanılması, yoğun bakım şartları altında tanımlanmış olan özel bir miyopatiye yol açabilir (yoğun bakım miyopatisi, Ayrıca bakınız: Kas ve Nöromüsküler Kavşak hastalıkları).
Elektrolit dengesizliği nörolojik
bulgusu zengin klinik tablolara yol açar. Serum ozmolaritesinin en önemli
belirleyicisi olan sodyumun miktarındaki değişmeler, beyin ve vücut
sıvıları arasındaki ozmotik dengeyi bozarak uyanıklık kusuru, nöbet, miyokloni
gibi tablolara yol açar. Hipernatremi, ağır dehidratasyon, diyabet
insipid durumlarında görülürken; hiponatremi sıklıkla aşırı tuz kaybettiren
durumlar, uygunsuz ADH salınımı, adrenokortikal yetmezlikte karşımıza çıkar.
Hiponatreminin hızlı düzeltilmesi sonucu, uyanıklık kusuru, piramidal kuadriparezi
ve psödobulber paralizi ile karakterize “santral pontin miyelinolizis” gelişebilir.
O nedenle, hiponatremi tedavi edilirken verilen sodyum replasman dozu 12
mEq/litre/gün’den az olmalıdır.
Uyarılabilir membranların istirahat potansiyeli ve aksiyon potansiyelinin
repolarizasyon fazı büyük oranda potasyum iyonlarının dağılımına bağlıdır.
Bu sebeple potasyum iyonunun miktarındaki değişmeler kalp ve nöromüsküler
kavşak işlevleri üzerine olumsuz etkiler gösterir. Hiperpotasemi sıklıkla
nöromüsküler kavşakta bulgu vermeden evvel kendisini kardiyak aritmi ile gösterir. Hipopotasemi seyrinde
de gevşek paralizi ve ileri dönemde ensefalopati görülebilir. Derin hipopotasemi,
rabdomiyoliz ve miyoglobinüri ile birliktedir.
Hiperparatiroidi, multipl miyelom, paraneoplastik sendromlar ve D vitamini
intoksikasyonları sırasında görülen hiperkalsemi, merkezi sinir sistemi
bulgusu olarak, ensefalopati ile kendisini gösterir (uyanıklık kusuru, apati
yahut ajitasyon, başağrısı, nöbet). Periferik bulgu olarak çabuk yorulma
ve zaaf tanımlanmıştır. Hiperparatiroidi vakalarında geç dönemde miyopati
gelişebilmektedir.
Hipokalseminin
major bulgusu ise tetanidir. Paresteziler (perioral ve ekstremite uçlarında),
kas krampları ile birlikte tipik karpopedal spazm tablosu gelişebilir.
Merkezi sinir sistemi komplikasyonu olarak, fokal ya da jeneralize nöbetler,
ensefalopati, nadir de olsa parkinsonizm, kafa içi basınç artışı ve miyelopati
görülebilir.
Hipomagnezemi, klinik
olarak hipokalsemiye benzer bulgular verir ve sıklıkla da hipokalsemiyle birliktedir. Hipermagnezemi ise
baş dönmesi, konfüzyon, derin tendon reflekslerinde azalma ve nöromüsküler
kavşakta ileti bozukluğu sonucu gelişen zaaf ile karakterizedir. Ciddi hipermagnezemi
hastayı komaya sokabilir ve fatal olabilir.
Endokrin bozukluklardan
birisi olan hipofiz adenomu, yerleşim yeri itibariyle, başağrısı,
kafa içi basınç artışı ve görme bozuklukları (bitemporal hemianopsi) ile
kendisini gösterebilir. Eğer adenom büyüme hormonu sekrete ediyor ise (akromegali)
hastada proksimal zaaf ile seyreden miyopati, tuzak nöropatileri (en sık
karpal tünel sendromu) ve subklinik bir polinöropati olabilir.
Cushing hastalarında ise
mental durum değişiklikleri (depresyon, öfori, anksiyete, ajitasyon ve hatta
psikoz), alt ekstremite proksimal kaslarında hakim zaaf ve atrofi gelişebilir. Hipopitüitarizm vakalarında
ise, apati ve bilişsel işlevlerde azalma dikkat çekicidir.
Hipertiroidizm; anksiyete,
huzursuzluk, iritabilite, emosyonel labilite, konsantrasyon güçlüğü, başağrısı
ve uykusuzluğa yol açabilir. Hiperrefleksi ve fizyolojik tremorda belirginleşme
izlenebilir. Hipertiroidizm kendisi nöbete yol açabileceği gibi epileptik
hastalarda nöbeti tetikleyebilir. Tirotoksik kriz (tiroid fırtınası) halinde
ise eşlik eden sistemik bulguların yanı sıra, komaya dek varabilen konfüzyon
ve ajitasyon görülebilir. Graves hipertiroidisi olan hastalarda tanımlanan
tiroide bağlı oftalmopati hastalığında ekzoftalmi, göz kapağı değişiklikleri,
oftalmopleji, konjonktival hiperemi ve ödem izlenir. Nadiren ekstraoküler
kasların ve orbital yağ dokusunun genişlemesi sonucunda optik sinir kompresyonuna
bağlı görme bozuklukları eşlik edebilir. Hipertiroidizm ayrıca, bir takım
nöromüsküler hastalıklarla da birlikte olabilir. En sık görülen tablo proksimal
miyopatidir. Serum CK düzeylerinin genellikle normal olduğu bu vakalarda
miyopatinin derecesi tiroid hastalığının ağırlığı ile paralellik göstermeyebilir.
Altta yatan tiroid hastalığının tedavisi ile zaaf düzelir. İmmün kökenli
iki hastalık olan miyastenia gravis ve hipertiroidizm birlikte görülebilir.
Hipertiroidizm ile birlikte olan diğer bir tablo tirotoksik periyodik paralizidir.
Klinik olarak hipokalemik periyodik paraliziye benzeyen bu tabloda karbonhidrat
içeriği yüksek gıda alımını veya aşırı egzersizi takiben istirahat dönemini
takiben gelişen zaaf atakları potasyum ile düzelir. Tirotoksik periyodik
paralizide esas problem potasyumun hücre içine geçmesi ile oluşan hipokalemidir.
Atak sırasında potasyum düşük ölçülebileceği gibi normal sınırlar içerisinde
de saptanabilir.
Hipotiroidizm ise
sıklıkla apati ve konsantrasyon güçlüğü ile birliktedir. Bazen konfüzyon,
deliryum ve hatta psikoz tabloya eşlik edebilir. Ensefalopati tablosu miksödem
komasında gelişebilir. Hipotiroidizm ile birlikte nöbet, ataksi, işitme kaybı
ve kranial nöropatiler görülebilir. Periferik sinir sistemi komplikasyonları
arasında da polinöropati, proksimal miyopati ve karpal tünel sendromu sayılabilir.
Hipotiroidi hastalarında polinöropati insidansı %60’a kadar çıkabilmektedir.
Ilımlı distal simetrik duyusal ağırlıklı bir nöropati şeklinde izlenir.
Hiperparatiroidizm,
hiperkalsemi ile çeşitli nörolojik manifestasyonlara yol açar. Bunların içerisinde
nöropsikiyatrik semptomlar, bellek bozuklukları ve psikoz yer alır. Hafif
şiddette bir miyopati tabloya eşlik edebilir. Hipoparatiroidizm de
hipokalsemi üzerinden etkilerini gösterir. Ayrıca, bazal gangliada asemptomatik
kalsifikasyonlara ve idyopatik intrakranial hipertansiyona yol açabilir.
Diyabetes mellitus,
hem periferik hem de merkezi sinir sistemi üzerinde olumsuz etkisi olan ve
sık görülen bir hastalıktır. Periferik sinir sisteminde sıklıkla aksonal
dejenerasyon ve demiyelinizasyon ile seyreden distal belirgin saf duysal,
ya da duysal-motor polinöropati sendromu ile kendisini gösterir. Otonom sinir
liflerinin etkilenmesi ile birlikte kardiyovasküler, gastrointestinal sisteme
ait bulgular belirir, daha da tehlikelisi hipoglisemi cevabı maskelenir.
Diyabetin seyri sırasında daha nadiren, asimetrik, ağrılı zaaf ile karakterize,
kilo kaybının da eşlik ettiği diyabetik poliradikülopati (diyabetik amiyotrofi);
diyabetik torakoabdominal poliradikülopati ve diyabetik mononöropati multipleks
görülebilir. Ayrıca kontrolsüz diyabetin sıkı kontrolünü takiben 1-2 hafta
içerisinde kilo kaybı ile birlikte distalden başlayıp yayılan ağrılı bir
nöropati de izlenebilir. Diyabet, aynı zamanda tuzak nöropatilerinin ortaya
çıkışını kolaylaştırıcı bir hastalıktır (karpal tünel sendromu ve ulnar tuzak
nöropatisi gibi). Diyabet kranial nöropatilere de yol açabilir. Sıklıkla
III, IV ve VI. sinirleri tutar. Okülomotor sinir tutulumu diyabete bağlı
geliştiğinde kompresif lezyonlardan farklı olarak pupilla ışık refleksi korunur.
Diyabetin merkezi sinir sistemindeki etkilerine gelirsek; diyabetik popülasyonda
inme sıklığı daha yüksektir. Bu bulgu, diyabetin aterosklerozu hızlandırıcı
etkisi ile açıklanabilir. Diyabetik ketoasidoz klinik olarak
komaya dek değişebilen uyanıklık kusuru ile karakterizedir. Daha önce diyabetik
olduğu bilinmeyen hastalarda ilk başvuru bazen diyabetik ketoasidoz koması
ile olmakta ve bu da mortalite ve morbiditeyi arttırmaktadır. Diyabetik ketoasidoz
koması sırasında hastanın altta yatan başka bir nörolojik rahatsızlığı olmadıkça
fokal ya da lateralizan nörolojik bulgu saptanmaz. İleri yaşta olan diyabetik
hastalarda ise, daha subakut bir seyirle yerleşen nonketotik hiperozmalar
koma görülebilir. Bu vakalarda temel bulgu uykuya eğilim ve bilişsel
işlevlerde bozulmadır. Ancak tabloya nöbet ve fokal nörolojik defisitler
de eşlik edebilir.
Hipoglisemi başlangıçta
anksiyete, iritabilite; ilerleyen dönemde de konfüzyon, stupor ve koma ile
karakterize bir akut ensefalopatiye yol açar. Bazen inmeyi taklit eder nitelikte
fokal nörolojik defisit ve nöbet görülebilir. Glikoz perfüzyonu ile bulguların
düzelmesi tipiktir.
Mide rezeksiyonları sonrasında,
vitamin eksikliği (B12) ve beslenme bozukluklarına bağlı olarak, periferik
nöropati, miyelopati, Wernicke ensefalopatisi görülebilir. İnce barsağı
ilgilendiren malabsorpsiyon sendromları ya da geniş rezeksiyon geçirmiş vakalarda
pigmenter retinal dejenerasyon, eksternal oftalmopleji, ataksi, dizartri,
periferik nöropati, piramidal ve serebellar deliller gözlenebilir. Bu klinik
tablo E vitamini eksikliğine bağlı olup suplemantasyon ile düzelir.
Akut masif karaciğer yetmezliği, sıklıkla
serebral ödemle birliktedir. Kronik karaciğer hastalıklarının seyri sırasında
ise daha yavaş ve sinsi gelişen bir ensefalopati tablosu görülebilir. Bu vakalarda
bilişsel işlev bozuklukları, “flapping” tremor, uyanıklık kusuru saptanabilir.
Ancak, karaciğer fonksiyon testleri klinik tablonun ağırlığı ile her zaman
paralellik göstermez. Açlıkta bakılan, arteryel kan amonyak düzeyleri yol
gösterici olabilir. EEG anormallikleri de klinik olarak ensefalopatinin ağırlık
derecesiyle iyi bir korelasyon göstermektedir.
Böbrek yetmezliğinde
olan vakalarda, azotlu madde birikimi ile birlikte üremik ensefalopati
gelişir. Uzun süreli üremi aksonal dejenerasyon ile seyreden simetrik, distal
baskın duysal-motor bir periferik polinöropati sendromuna yol açar.
Otonomik sinir liflerinin de etkilenmesi sonucu, postüral hipotansiyon (hemodiyaliz
sırasında hipotansiyon riskini arttırır), impotans ve gastrointestinal motilite
bozuklukları gelişebilir. Diyalize giren hastalarda karpal tünel sendromu
ve ulnar tuzak nöropatisi gibi periferik tuzak nöropatilerinin sık görüldüğü
bildirilmektedir.
Hemodiyaliz sırasında kan-beyin bariyerinin koruyucu etkisi nedeniyle hiperozmotik
kalan beyin dokusuna su geçişi; başağrısı, iritabilite, uyanıklık kusuru,
nöbet ile karakterize özel bir sendroma yol açar. Bu sendrom “disequilibrium
sendromu” olarak bilinir. Bazen, intrakranial basınç artışı ve
papil stazı ile birliktedir. Semptomlar sıklıkla diyalizin sonuna doğru veya
diyaliz sonrasındaki 8-24 saat içerisinde gelişir. Diyalizle ilişkili diğer
santral sinir sistemi komplikasyonlarının (üremik ensefalopati, Wernicke
ensefalopatisi, elektrolit dengesizliği ile ilişkili ensefalopatiler) dışlanması
ile tanı konulur. Semptomlar destek tedavisi ile saatler veya günler içerisinde
düzelir.
Uzun süredir diyaliz tedavisi altında olan hastalarda (1 yıl ve üzeri) diyaliz
demansı denilen ölümcül bir ensefalopati gelişebilir. Progresif olarak
yerleşen konuşma bozukluğu, bilişsel işlevlerde kayıp, hezeyan, halüsinasyonlar,
nöbet ve miyokloniler ile karakterize bu tablo 6 ile 12 ay içerisinde hastanın
kaybedilmesiyle sonlanır. Sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte alüminyum
intoksikasyonu üzerinde durulmaktadır. (Ayrıca bakınız: Metabolik
Ensefalopati)
NEOPLASTİK MEKANİZMA İLE GELİŞEN NÖROLOJİK KOMPLİKASYONLAR
Neoplastik hastalıklar, merkezi sinir sisteminde doğrudan metastaz ile
bulgu verebilir. Bunlar arasında akciğer ve meme karsinomları başı çekmektedir.
Tutulan bölgeye göre değişen fokal nörolojik bulgular ve bunların yanı sıra
epileptik nöbet veya kafa içi basınç artışı sendromu hastayı hekime getiren
nedenler olabilir.
Doğrudan metastaz dışında neoplastik süreçler “uzak etki” ile de sinir sisteminden
ses verebilir. Uzak etki ile oluşan klinik tablolar arasında, antikor aracılı
olan paraneoplastik sendromlar önemli bir yer tutar. Merkezi sinir
sisteminin paraneoplastik sendromları serebellar dejenerasyon, ensefalomiyelit,
opsoklonus–miyoklonus sendromu, “stiff–person” sendromu, nekrotizan miyelopati
ve motor nöron sendromları; periferik sinir sistemini etkileyenler arasında
duysal nöronopati, sinir ve kasın vasküliti, subakut veya kronik periferik
nöropati, otonom nöropati, periferik sinir hipereksitabilite sendromları
ile akut poliradikülonöropati sayılabilir. Paraneoplastik sendromların bazısı
nöromüsküler kavşağı etkileyerek; Lambert–Eaton miyastenik sendromu (presinaptik)
ve miyastenia gravise (postsinaptik) yol açar. Dermatomiyozit ile malignite
birlikteliği iyi bilinen bir klinik tablodur. Neoplastik doku ile sinir sistemi
veya nöromüsküler sistem antijenleri arasındaki benzerlikten kaynaklanan
bu sendromlar temelde inflamatuvar bir yanıtın çapraz reaksiyonu ile gelişmektedirler.
(Ayrıca bakınız: Nöro-onkoloji)
İYATROJENİK NÖROLOJİK KOMPLİKASYONLAR
Kardiyovasküler sistem hastalıklarının teşhisi ve tedavisi sırasında başvurulan
invazif yöntemlerin (kalp kateterizasyonu ve anjiografi, anjioplasti, valvuloplasti)
de bir komplikasyonu olarak sinir sistemi etkilenebilir.
Kardiyak kateterizasyon,
% 0,1–1 sıklıkta iskemik inmeye yol açabilmektedir. Kateter kullanılarak
yapılan girişimsel yöntemlerde ise bu oran %1 – 10 arasında verilmektedir. Açık
kalp ameliyatlarının nörolojik komplikasyonları arasında iskemik inme
(% 2-5), ensefalopati (% 3–12) ve sinir yaralanmaları (% 2–13) sayılabilir.
Sistemik hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçların merkezi ve periferik
sinir sistemi ile iskelet kasları üzerine zararlı yan etkileri olabilmektedir.
Bu terapötikler arasında kortikosteroidler, lipid düşürücü ajanlar, kemoterapötikler
ve diğer immünsupresif ilaçlar sayılabilir. Ayrıca, kardiyak ilaçlardan amiodaron
tremor, duysal-motor polinöropati, miyopati, optik nöropati yapabilir; prokainamid
miyastenia gravisi belirgin kılar, kalsiyum kanal blokerleri nadiren ensefalopati
yapabilir. Kimi
kez sistemik hastalığın kendisinin yol açtığı nörolojik belirti ve bulguları
tedaviye ikincil gelişenlerden ayırt etmek güçtür. Bu nedenle, gerek altta
yatan hastalık ve gerekse tedavide kullanılacak ajanların nörolojik komplikasyon
yapma ihtimalinin bulunduğu durumda; hastanın, tanı ve tedavi sürecinin her
aşamasında nörolojik değerlendirmeye tabi tutulması; bulguların seyri ile
hastalık öyküsünün zamansal ilişkisinin titizlikle irdelenmesi gerekmektedir.
Klinik ve anamnez özelliklerinin yanı sıra biyokimyasal testler (serum CK
düzeyleri gibi) ve klinik elektrofizyolojik değerlendirme (sinir ileti incelemeleri
ve iğne elektromiyografisi) ayırt ettirici bilgi verebilir.
MULTİFAKTÖRYEL NÖROLOJİK KOMPLİKASYONLAR
Sistemik tutulumun bazıları, birkaç mekanizma ile nörolojik belirti ve bulgulara
yol açar. Bu süreçler arasında diyabet, maligniteler, vaskülitler, infektif
endokardit, karaciğer ve böbrek yetmezlikleri sayılabilir. Adı geçen patolojiler,
toksik–metabolik nedenlerle, elektrolit dengesizliği ile, kan kimyasındaki
değişim ve protein eksiklikleri veya inflamatuvar mekanizmalar ile değişik
nörolojik sendromlara davetiye çıkartırlar. Bu patofizyolojik süreçlerin
birkaçının aynı hastada birlikte bulunabileceği; hatta her birisinin farklı
mekanizmalarla birden fazla sayıda nörolojik tutuluma yol açarak klinik tabloyu
karmaşıklaştırabileceği akılda tutulmalıdır.
Nörolojik komplikasyona yol açmış sistemik bir hastalığın tedavisi sırasında
gelişen ilave komplikasyonlar sürece multifaktöryel bir boyut kazandırmış
demektir.
KAYNAKLAR
1. Aminoff MJ ve Josephson SA. Aminoff’s Neurology and General Medicine. Fifth edition, Butterworth-Heinemann Elsevier, California, USA, 2014.
2. Biller J ve Ferro JM. Neurological aspests of systemic diseases Part I,II,III. Handbook of Clinical Neurology 2014;119-121.
3. Mauermann ML. Neurologic Complications of Lymphoma, Leukemia, and Paraproteinemias. Continuum (Minneap Minn) 2017;23(3):669–690.
4. Bhattacharyya S ve Helfgott SM. Neurologic Complications of Systemic Lupus Erythematosus, Sjögren Syndrome, and Rheumatoid Arthritis. Semin Neurol 2014;34:425–436.
5. Goldstein JM. Neurologic Complications of Rheumatic Disease. Continuum (Minneap Minn) 2014;20(3):657–669.
6. Uygunoglu U ve Siva A. Nervous system involvement in Behçet's syndrome. Curr Opin Rheumatol 2019, 31:32–39.
7. Klass JP. Neurologic Complications of Cardiac and Aortic Disease. Continuum (Minneap Minn) 2017;23(3):654–668.
8. Chan X. et al. A systematic review of neurological symptoms and complications of COVID‑19. J Neurol 2020 Jul 20;1-11.