KOGNİTİF BOZUKLUKLAR
VE DEMANS SENDROMU
Yazan: İ. Hakan Gürvit
Son
güncelleme tarihi: 08.12.2020
GİRİŞ
Kognitif
bozukluk belli bir kognitif işlevle özelleşmiş geniş boyutlu nöral ağın disfonksiyonu
sonucu ortaya çıkar. Limbik ve paralimbik alanlar ve onların subkortikal bileşenlerinde
yerleşik epizodik bellek nöral ağının disfonksiyonu amnezi, sol hemisferin
fronto-parieto-temporal neokortikal alanları ve onların subkortikal bileşenlerinde
yerleşik dil ağının disfonksiyonu afazi şeklinde kognitif bozukluğa yol açar.
Bu ağlar serebrovasküler olaylarda olduğu gibi akut olarak, enflamatuvar durumlarda olduğu gibi subakut, nörodejeneratif
durumlarda olduğu gibi kronik olarak işlevlerini yitirirler. Demans sendromu birden fazla kognitif alana ait bulguların
mevcudiyeti şeklinde bir kognitif bozukluk profili ve bunların günlük yaşamdaki
alışılmış işlevselliği bozacak düzeye ulaşmış olması şeklinde bir kognitif
bozukluk şiddetine karşılık gelir. Genel olarak kognitif bozukluklar ve özel
olarak onun belli bir şiddetteki düzeyi olan demansların nörokognitif ağların
anatomik altyapılarına yatkınlık göstererek buraları farklı tarzlarda haraplayan (akut-kronik) çok sayıda hastalık tarafından
meydana getirilebilecek klinik gösteriler olduğunu vurgulamak özellikle önemlidir.
Yakın zamana kadar halen, çeşitli laboratuvar yöntemleriyle saptanabilen
sekonder kognitif bozukluk nedenleri (örneğin, vasküler, enflamatuvar veya
sistemik) dışında kalan primer dejeneratif hastalıkların, örneğin Alzheimer
hastalığının (AH) bir biyolojik işaretleyicisi olmadığından, klinisyen belli
bir demans sendromunu saptadığında aslında belli
bir duyarlılık ve özgüllükle o sendroma neden olması muhtemel hastalığı tahmin
etmekteydi. Hastalığın kesin tanısı ise ancak patoloğun o hastalığa özgü
patolojik işaretleyicileri saptamasıyla mümkün olmaktaydı.
Bu
tür hastalıklar için mevcut olan, büyük çoğunlukla laboratuvar desteği olmaksızın
sadece klinik tanıma dayanan tanı kriterleri (örneğin,
NINCDS-ADRDA, DSM-IV) kabul edilebilir duyarlılık düzeylerine ulaşsa da (gerçek
hastaların tümüne ulaşabilme) özgüllükten oldukça taviz vermek (gerçekten
hasta olmayanları ekarte edebilme) zorundaydılar. Düşük özgüllükler bu tanı
kriterlerine dayanarak katılımcı toplanan klinik
çalışmalarda etki büyüklüklerinin düşmesine ve hatta kaybolmasına neden olmaktaydı.
Son çeyrek yüzyılda genel olarak dejeneratif hastalıkların özel olarak da
AH'nin nörobiyolojisinin ve patogenetik mekanizmalarının kavranmasındaki
baş döndürücü gelişmeler, nedene yönelik veya mekanizma temelli olarak adlandırılan
tedavi olanaklarının sınanmasını gündeme getirdi. Diğer
yandan da demans olarak arbitrer bir şekilde
tanımlanmış olan şiddet aşamasının bu hastalıkların çok geç bir aşaması olduğu
görülmüş oldu. Dolayısıyla 2000'li yılların başından beri demanslı olmayı
şart koşan, eski tanı kriterleriyle hasta toplayan,
bir düzineden fazla AH için dev boyutlu mekanizma temelli tedavi klinik çalışmasının,
başlangıçta yarattıkları büyük umutlara rağmen, neden eşit derecede büyük
hayal kırıklıklarıyla ve büyük maddi kayıplarla negatif sonuçlandıkları anlaşılır
olmaktadır. Öncelikle, bu çalışmaların özgüllük problemi gerçekte AH olmayan
hastaların da çalışmaya dahil olmalarına neden
olmaktadır. Diğer yandan demans aşaması, bir mekanizma temelli tedavi (özellikle
de daha pre-klinik evrede zirveye çıktığı anlaşılan amiloidozla ilintili
değişikliklere yönelik olanların) girişiminin işe yaraması için muhtemelen
çok gecikilmiş bir evre olmaktadır.
Bu
sıralananlar da dahil olmak üzere bir dizi zorunluluk
AH'nin demans öncesi evrelerini de tanıma gereğini ortaya çıkarmış, geçen
yüzyılın sonlarına doğru hafif kognitif bozukluk (mild
cognitive impairment-MCI)
önce AH'nin pre-demans evresi olarak tarif edilmiş, sonra bu evre MCI'nın amnestik alt tipine (aMCI) sınırlanmış, başka
demansların prodromları olabilecek amnestik olmayan
ve çoğul alan MCI alt tipleri de listeye eklenmiştir. Ancak aynı problemin
aMCI = prodromal AH tanımında artarak sürdüğü ortaya çıkmıştır: özgüllük
daha da düşmektedir, tek bir MCI klinik çalışması başarılı olamamıştır. AH'ye özgü biyoişaretleyicilerle yapılan çalışmalarda hastalığın
daha hiç bir klinik belirtisinin olmadığı evrede (pre-klinik AH) serebral
amiloidoza özgü değişikliklerin giderek arttığı, bir kez ilk bellek problemleri
ortaya çıktığında (MCI-AH veya prodromal AH) amiloidoz yükünün artık daha
fazla değişmediği, fakat bu kez de patolojik tau proteini birikimine ait
işaretleyicilerin devreye girdiği ve MCI-demans sürekliliğinde giderek etki
dozlarını arttırdıkları ortaya konmuştur. Özgüllüğü arttırmak ve hastalığın
çok erken evrelerini de tanıyabilmek ve bu evreleri birbirinden ayırabilmek
için laboratuvar çalışmalarından elde edilecek kabul edilebilir duyarlılık
ve özgüllükte biyoişaretleyicilerin de, bu zamansal silsileyi göz önünde
tutarak, yeni tanı kriterlerine eklemlenmesi kaçınılmaz
olmuştur. Nihayet yeni yüzyılın ikinci onyılında
artık miadını dolduran AH tanı kriterleri değiştirilmiştir
ve ilerleyen bölümlerde daha detaylı olarak açıklayacağımız yeni kriterlerle
AH artık biyoişaretleyicilerin desteğiyle tanımlanmaya başlamıştır.
Bu
bölümde önce demans sendromu kavramsal olarak
tanımlanacak, normal yaşlılıktan ve diğer zihinsel bozukluklardan farkı ortaya
konulacak ve sonrasında demans muayenesi, demansların ayırıcı tanısı üzerinde
durulacaktır. Ardından özgül demans nedenlerine geçilecek ve AH ile AH-dışı
demanslar incelenecektir. AH kısmında klinik tablo, tanı kriterleri, seyir,
epidemiyoloji, genetik, patoloji-patogenez, ve
tedavi, alt kısımlarda ayrıntıyla ele alınacaktır. AH-dışı demanslar kısmında
kognitif bozuklukla sunulan AH dışı majör demans nedenleri Lewy
cisimcikli demans (LCD), fronto-temporal demans (FTD), prion hastalıkları ve vasküler demans (VaD)
sırasıyla ele alınacaktır. Hareket bozukluğuyla sunulan ancak seyir içinde
kognitif bozukluğun da eklendiği antiteler Hareket Bozukluklarıyla Birlikte Demans ana başlığında ele alınıp sınıflandırılacaktır.
Nihayet son ana başlık Sekonder Demanslar olacak ve kognitif bozukluğa
da neden olan sistemik ve nörolojik hastalıklara değinilecektir.
DEMANS
SENDROMU
Bir
Klinik Kavram Olarak Demans
Dilimizde
popüler kullanımıyla bunama adı verilen demans kelimesi,
etimolojik olarak Latince zihin anlamına gelen mens kelimesinden türemiştir
ve demens zihnin yitirilmesi anlamına gelir. Latincedeki kullanım biçimiyle
yerleşmiş, varolan, edinilmiş olan zihnin sonradan
yitirilmesi anlamını taşımaktadır. Bu biçimiyle edinilecek olanın, yani
zihnin hiç edinilememesi durumundan farklıdır. Böylelikle, demansı zihinsel
gerilikler ya da Yunancasıyla oligofreni (yetersiz zihin), Latincesiyle amensiyadan (zihin yokluğu) etimolojik ve semantik
olarak da ayırabiliriz. Herhangi bir zaman kesitinde
bir demanslı hasta ile bir oligofrenik hastanın zihinsel özürlülük, ya da
zihinsel yeterlilik düzeyleri işlevsel olarak benzerlik gösterebilir, ancak
demanslı hastanın edinsel nedenlerle (genetik ya da çevresel, sıklıkla da
ikisinin birlikte etkileriyle) kendinde mevcut olan kapasiteyi yitirdiğini,
oligofren kişinin ise gelişimsel nedenlerle bu kapasiteyi yetersiz edindiğini
söyleyebiliriz. Öyleyse demansın tanımına, erişkin merkezi sinir
sisteminin hasarlanması sonucu gelişen zihinsel yeteneklerde bozulma şeklinde
başlayabiliriz.
Zihinsel
yeteneklerde hangi tarz bozulma demans kavramını karşılar? Zihinsel yeteneklerde
demansa özgü tarzda bozulma içinde, bozulan zihinsel yeteneklerin (ya da
teknik terminolojiyle kognitif işlevlerin) sayısı, bu bozulmanın başlangıç
tarzı, şiddeti, süresi ve doğal seyri, onu diğer bozulma tarzlarından ayırdedici olmaktadır.
Demans
olarak nitelendirilebilecek bir zihinsel bozulma, tanımı gereği, öncelikle
birden fazla kognitif işlevi bozmalıdır. Bu tanım uyarınca, örneğin serebro-vasküler
olaylar sonucu gelişen sol ya da sağ hemisfer hasarlarına eşlik eden izole
kognitif bozukluklar (afazi, ihmal, amnezi, vb.) demans tanımına girmezler.
Oysa ki, orta ve büyük çaplı arterlerin birbirini
izleyen tıkanmaları sonucunda gelişen serebral enfarktüsler demans düzeyinde
birden fazla kognitif alan bozukluğuna neden olabilir (bu tür bir demans
VaD altında multi-enfarkt demans MID olarak sınıflanır).
Demans
olarak nitelendirilebilecek bir zihinsel bozulma, tanımı gereği, işlevsel
bozukluğa neden olmuş yani mesleki performans, sokakta, mali işlerde bağımsızlık,
sıradan aygıtların kullanımı, hobiler, ev işleri, kendine bakım ile özetlenebilecek
günlük yaşam aktivitelerini (GYAlar) bozmuş
şiddette olmalıdır. Burada işlevsel bozukluğun
kognitif bozukluğun yansıması olmasına karar vermek önemlidir. Özellikle
vasküler kognitif bozukluk, Parkinson hastalığı gibi kayda değer motor engelliliğin
de günlük yaşamı etkileyebileceği durumlarda, bu hastalıkların demansından söz edebilmek için işlevsel bozukluğun
saf olarak kognitif bozukluk nedeniyle olduğunu ayırt edebilmek gerekir.
İşlevsel bozukluk yapmamış fakat nöropsikolojik olarak objektif olarak saptanabilen
bir kognitif bozukluk profiline hafif kognitif
bozukluk (MCI) adı verilir. İşlevsel bozukluğu olmayan ve kognitif yakınmaları
nöropsikolojik olarak objektif olarak saptanamayan, yani performansı normatif
aralıkta kalan bireylere sübjektif kognitif bozukluk (SCI) tanısı
konulur.
SCI
ve MCI kavramları kognitif bozukluğun pre-demans evreleri olarak demanstan ayrılması gereken durumlardır ve ayrı alt
kısımlarda daha ayrıntılı ele alınacaklardır. AHnin patogenezi kısmında
gözden geçirileceği gibi, AHnin patogenetik başlangıcından, kendisini AH
demansı (AHD) şeklinde klinik olarak ortaya koyana kadar 20 yıllık bir süre
gerekebileceği hesaplanmaktadır. Tipik hastalık limbik sistemde başlayacak
ve uzun yıllar buraya sınırlı kaldıktan sonra neokortikal asosiasyon alanlarına geçecek ve giderek bu bölgedeki
hasarın şiddetini arttıracaktır. Nörodejenerasyon limbik-paralimbik alanlara
sınırlı kaldığı sürece bu alanlarda temsil edilen epizodik bellek sistemi
giderek işlevsizleşeceğinden bu durum bir ilerleyici, izole unutkanlık olarak
yansıyacaktır. Ancak, nörodejenerasyon neokortikal heteromodal kortekslere
sıçradığında, bu alanlarda temsil edilen dil ve görsel-mekansal işlevler de bozulmaya başlayacağından demansın
asgari koşulu olan birden fazla kognitif bozukluk kriteri doldurulmuş olacaktır.
İşte SCIlar ve MCIların
bir bölümü, limbik ve paralimbik dönemlere karşılık gelecek şekilde, AHnin
demans öncesi pre-klinik ve prodromal evrelerini oluşturmakta, AHD ise bu
süreklilikte nihai evresine karşılık gelmektedir.
Demans
olarak nitelendirilebilecek bir zihinsel bozulma, tanımı gereği, doğal seyri
açısından kalıcı ve sıklıkla da ilerleyici olmalıdır. Öykünün başlangıç ve
seyir özellikleri göz önüne alınmaksızın, salt zihinsel durum açısından yapılacak
bir karşılaştırmada, örneğin akut konfüzyonel durum (psikiyatrik terminolojide
sıklıkla delirium) ile demans yüzeysel bir benzerlik
taşıyabilir; hatta demansın ileri evreleri dikkatin ileri derecede bozulduğu
bir kronik konfüzyonel durum özelliği gösterebilir. Oysa
ki, akut konfüzyonel durumun (AKD)
akut başlangıç ve günler, bazen de haftalar sürüp, yine bazen kendiliğinden
tümüyle düzelme tarzındaki seyri onu demansın tarzından kolaylıkla
ayırır. Demanslar, özellikle de AH, sıklıkla sinsi başlangıçlı ve yıllar
içinde yavaş ve sürekli ilerleyici seyirlidir. Akut olarak demans şiddetinde
bir zihinsel bozukluğa neden olabilecek etmenler de vardır: yeterince şiddetli
bir kafa travması, kognitif işlevler açısından stratejik bir konumdaki inme,
global serebral iskemi ya da anoksi, klinik profil
açısından demans özellikleri gösteren bir zihinsel bozukluğa neden olabilirler.
Bu durumlarda, akut başlangıç sonrası zihinsel bozukluğun şiddeti en fazla
olarak en erken evrede görülecek, hasta izleyen aylarda, onarımsal nöroplastisitenin devreye girmesiyle, birinci yıl sonuna kadar sürebilecek bir düzelme eğilimi gösterecek,
sonrasında ise düzelme tam olmamışsa arta kalan klinik tablo sekel olarak
kalıcı olacaktır. Bu sekel halen demans şiddetinde olabilir, ancak AHden
farklı olarak, klinik ve nöropsikolojik olarak yıldan yıla farklılık göstermeyen
bir statik demans özelliği gösterecektir. Nöroloji literatürü
ve pratik kullanımda bu tür statik tablolara demans yerine ansefalopati (iskemik/anoksik) ya
da kafa travmasına bağlı olanlarda travmatik beyin hasarı şeklinde adlandırma eğilimi vardır.
Bunlara, zamanında müdahale edilmemiş ya da yetersiz tedavi edilmiş, başta Herpes simpleks
ansefaliti ve tüberküloz meningoansefaliti gibi
merkezi sinir sistemi (MSS) enfeksiyonlarının bu
tür statik demanslarla sonlanacağı eklenebilir.
VaDlar arasında MID ya da stratejik enfarkt demansları, AHden
farklı olarak akut başlarlar. AHnin sürekli ilerleyici seyrine karşın VaDın mutad seyri basamaksı ilerleme
şeklindedir (iki inme arasında değişmeden kalan bir plato dönemi, sonrasında
inmeyi izleyen ani kötüleşme). AHnin yıllar içinde ilerleme şeklindeki yavaş
seyrine karşılık örneğin Creutzfeldt-Jacob hastalığı (CJH) 1 yıl içinde yatağa
bağımlı nihai evreye ulaşma ve ölüm şeklinde çok hızlı bir seyir gösterir.
Bir başka deyişle, sinsi başlangıç, kronik yavaş seyirli demansların prototipi, böyle bir seyre sahip çok sayıda demans hastalığı
arasında nasıl AH ise, hızlı seyirli demanslar, prototipi CJH olan ve çok
sayıda hastalıktan oluşan ayrı bir alt başlık olarak sınıflandırılabilir.
Bu tarz bir yaklaşımla, ilk durumda AHyi altın standart olarak alarak mevcut
durumda görülen olgunun ne ölçüde standart bir AH tablosuyla örtüştüğü, ne
ölçüde ayrıldığı temelinde bir ayırıcı tanı akıl yürütmesi yapılacakken,
ikinci durumda bu kez altın standart tipik CJH özellikleri olacaktır.
Demans
tanısı bilinç bulanıklığı olmayan hastada konulur. AKDlere
yukarıda söz edilen seyirlerinin yanısıra sıklıkla bilinç bulanıklığı da
eşlik eder. AKDler patogenetik olarak, uyanıklık,
farkındalık ve global dikkatin nöral karşılığı
olan retiküler formasyonun işlevini bozarak ortaya çıkarlar. Dolayısıyla,
klinik tablo bilinç dalgalanmalarının yanısıra, nöropsikolojik olarak başlıca
global dikkat bozukluğu ve tüm kognitif işlevlerde
buna sekonder bozulmalardır. AKDyi demansa yüzeysel
olarak benzer kılan özellik bu global bozulma
durumudur. Demans durumlarını toksik-metabolik ansefalopatilerin
AKDsinden ayırmak ve muayene bulgularının dikkat
bozukluğuna sekonder geçici nitelikte bulgular değil, fakat o işlevin nöral
altyapısının primer bozukluğunu yansıttığını söyleyebilmek için tanı muayenesinin
bilinç dalgalanması olmayan bir hastada yapılması koşulu demans tanımına
giren bir ölçüttür. Ancak, klinik pratikte demans ve AKD durumlarının ak
ve kara gibi kutupsallıklar olmadığı ve seyrek
olmayarak iç içe geçebileceklerini unutmamak gerekir. Bunun başlıca nedeni
demans patogenezinin yarattığı nöronal rezervdeki
aşırı kısıtlanma sonucu demans hastasının toksik-metabolik durumlar ya da
sistemik enfeksiyonlar sırasında AKDye çok daha yatkın olmasıdır. Böyle bir durumda,
AKD demans seyrinin üzerine binerek tabloyu bir süre için akut olarak ağırlaştıracaktır.
Titiz alınmış bir öykü, sinsi seyirli bir zihinsel yıkımın seyrinde aniden
gelişen ve GYAları hızla bozan bir tabloyu ifade edecektir. Ayrıca, LCDde
dikkat dalgalanmalarının, genellikle bir AKD düzeyinde olmasa da, daha başlangıçtan
itibaren klinik tablonun asli bileşenlerinden biri olduğu hatırlanmalıdır.
Bu
kez, anılan ölçütleri de katarak daha tam bir tanıma girişelim:
Demans,
erişkin MSSnin hasarlanması sonucu, bilinç bulanıklığı olmaksızın, birden
fazla kognitif alanın bozulması, bununla ilintili olarak günlük yaşam aktivitelerinin
eski düzeyinde sürdürülememesine neden olan, doğal seyri açısından kalıcı,
sıklıkla da ilerleyici bir klinik tablodur; depresif demans, normal basınçlı
hidrosefali, otoimmün ansefalit gibi durumlar uygun tedaviyle tam olarak
düzelebilirler.
Demansların
Sınıflandırılması
Demanslar
öncelikle primer ve sekonder olarak sınıflanırlar (Tablo 1).
AHnin
de dahil olduğu ve en büyük bölümü oluşturan primer
demanslar, demansa neden olan MSSnin nörodejeneratif hastalıklarını içerir.
Nörodejeneratif hastalık, zihinsel işlevlerin alt yapısını oluşturan limbik
ve asosiasyon alanlarında, sıklıkla kendine özgü
patolojik izi bırakarak (örneğin, AHde senil plak ve nörofibriler yumaklar,
LCDde Lewy cisimcikleri) buralarda nöron ve sinaps kaybıyla dejenerasyona yol açar ve işlevini bozar. Bu patogenez
belli bir yayılım aşamasında kliniğe demans olarak yansır. Nörodejenerasyon,
AHde olduğu gibi anılan alanlara sınırlı kalma eğilimindeyse, demans izole
ya da ağırlıklı klinik tablo olarak kalır; oysa ki, motor sistem de dejenerasyona
dahil olursa LCDde olduğu gibi parkinsonizm, Huntington
hastalığında olduğu gibi kore, demansla birlikte, bazen daha da önünde klinik
tablonun ağırlıklı bir parçasıdır. Dolayısıyla, primer demanslar klinik görünüşlerine
göre, kendi içlerinde primer izole demanslar ve motor bozuklukla birlikte
olan primer demanslar olarak sınıflanabilirler. VaD geleneksel olarak bir
sekonder demans olarak sınıflandırılsa da demans nedenleri arasındaki sıklığı
göz önüne alınarak Majör Demanslar ana başlığında değerlendirilecektir.
Önceki
kısımdaki nihai tanımı hatırlayalım: Demans...birden fazla kognitif alanın..bozulmasına yol
açan....
bir
klinik tablodur. Bu tanım uyarınca, bozulan ve salim kalan kognitif alanların
tarzına göre de sınıflamayı ilerletebiliriz. Nörodejenerasyon, yukarda anılan
alanlarda eşzamanlı başlayıp süregiden bir seyir izlemez, fakat patogenezin
kendine özgü bir tarzı vardır. Örneğin, tipik AH, daha önce de değinildiği
gibi yıllarca limbik alanlara sınırlı kaldıktan sonra neokortikal alanlara
geçer. Ancak, neokortikal asosiasyon alanlarına
geçiş de eşzamanlı bir yayılım değildir, fakat yine özgül bir zamansal seyir
gösterir: posterior heteromodal alanlar prefrontal korteksten nispeten daha
önce tutulur. Bu zamansal tarz, erken ve orta evrelerinde AHnin kendine
özgü nöropsikolojik profilini belirler: tipik AHD yakın bellek (limbik),
dilsel (sol hemisfer posterior heteromodal) ve görsel-mekansal (sağ hemisfer posterior heteromodal) işlevlerin
bozulduğu, prefrontal kortekse özgü yürütücü işlevler (planlama, soyutlama,
zihinsel esneklik, vb.) ve kişiliğin göreli salim kaldığı veya daha geri
planda bozulduğu bir profile sahiptir. Buna karşılık FTD anılan seyrin tersine,
öncelikle ve bazen de yalnızca prefrontal korteksi tutar, limbik ve posterior
neokortikal alanlar salim kalır. FTD bu patogenezi yansıtır bir klinik profile
sahiptir: erken dönemde yürütücü işlevlerde bozulma, kişilik değişikliği,
buna karşılık yakın bellek ve mekan oryantasyonu,
navigasyonel işlevlerde (görsel-mekansal işlevler) göreli korunma.
Sistemik,
nörolojik ya da psikiyatrik bir hastalığın seyri sırasında, mutad klinik gösterilerinin
yanısıra demansa da neden olması durumunda, söz konusu demans sekonder demanslar
altında sınıflanır. Sekonder demansların en sık nedeni VaDdır. Gerek orta ve büyük çaplı serebral arterlerin
birbirini izleyen tıkanmaları (MID), gerek hipertansif serebral küçük damar
hastalığı (Binswanger hastalığı) ve gerekse de stratejik lokalizasyonlu tek
enfarktlar VaD nedeni olabilir. Normal nöronal işlevin gereksindiği, ekstraselüler ortamın
glikoz içeriği, oksijenizasyon düzeyi, hormonal
durum ve elektrolit dengesini bozabilecek herhangi bir sistemik veya metabolik
bozukluk (diyabet, kalp yetmezliği, hipotiroidi, kronik obstrüktif akciğer
hastalığı, böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği) ya da normal sinaptik
iletimi bozabilecek herhangi bir terapötik amaçlı ilaç, ağır metallere maruz
kalma gibi durumlarda toksik-metabolik ansefalopati
ortaya çıkar. Toksik-metabolik ansefalopatiler,
büyük sıklıkla AKD olarak görünseler de bazen daha yavaş seyirli bir tabloyla
demansa da benzeyebilirler. Otoimmün-enflamatuvar
süreçler (Nöro-Behçet sendromu, primer MSS vasküliti,
granülomatöz anjiitis, sistemik lupus, paraneoplastik limbik ansefalit),
enfeksiyonlar (Tüberküloz meningoansefaliti,
Herpes simpleks ansefaliti, HIV, Lyme, Whipple, nörosifiliz, vb), nörolojik
hastalıklar içinde multipl skleroz, primer ya da sekonder beyin tümörleri,
kronik subdural hematom, normal basınçlı hidrosefali gibi yer kaplayıcı lezyonlar
demansa da neden olabilirler. Psikiyatrik hastalıklar içinde özellikle yaşlılık depresyonu, afektif bulgularını
gizleyen, ağırlıklı biçimde motivasyonel ve kognitif bulgulardan oluşan bir
demans (bazı yazarlara göre psödo-demans) tablosu
şeklinde kendini gösterebilir.
Tablo
1. Demans
Hastalıklarının Sınıflandırılması.
Primer
(Dejeneratif) |
Sekonder |
Alzheimer
hastalığı |
Vasküler
kognitif bozukluk/demans |
Lewy
cisimcikli demans |
Otoimmün-enflamatuvar hastalıklar |
Fronto-temporal
demans |
Otoimmün
demans ve ansefalopati (ADE) |
Hareket
bozukluğuyla birlikte |
Sistemik
otoimmün hastalıklar |
Parkinson
hastalığı demansı (PHD) |
Primer
sinir sistemi vasküliti |
Kortiko-bazal
dejenerasyon (KBD) |
Enfeksiyonlar |
Progresif
supranükleer paralizi (PSP) |
HIV-İlintili
nörokognitif bozukluk (HAND) |
Huntington
hastalığı (HH) |
Herpes
simpleks ansefaliti |
Multi-sistem
atrofiler (MSA) |
Nörosifiliz
(paralizi jeneral) |
Prion
hastalıkları |
Kronik
menenjit (Tbc, Lyme) |
Creutzfeldt-Jacob
hastalığı (CJH) |
Subakut
sklerozan panansefalit
(SSPE) |
Sporadik
fatal insomni (sFI) |
COVID-19
ilintili kognitif bozukluk |
Genetik
prion hastalıkları |
İntrakranial
yer kaplayıcı durumlar |
İyatrojenik
prion hastalıkları |
Neoplastik
durumlar |
Diğer |
|
İleri
yaş demansları |
Subdural
hematom |
Arjirofilik
tahıl hastalığı (AGD) |
Normal
basınçlı hidrosefali |
Primer
yaşla-ilintili taupati (PART) |
Statik
ansefalopati |
Limbik-baskın
yaşla-ilintili TDP-43 ensefalopati (LATE) |
Travmatik
beyin hasarı |
Çocuk/Genç
demansları |
Anoksik
ansefalopati |
Nöronal
seroid lipofusinozis (Kufs vd.) |
Toksik-metabolik
ansefalopatiler |
Metakromatik
lökodistrofi (MLD) |
Wernicke-Korsakoff
hastalığı |
Gaucher
hastalığı |
Karaciğer
ansefalopatisi |
Niemann-Pick
hastalığı |
Hipotiroidi |
Wilson
hastalığı |
B12
vitamin eksikliği |
Nöroakantositoz |
İlaçlar
- polifarmasi |
|
Psikiyatrik
(fonksiyonel) bozukluklar |
LATE: Limbik baskın yaşla ilintili
TDP-43 ansefalopati; PART: Primer yaşla ilintili
taupati.
*Bu tabloda demansa neden olan
tüm nedenlerin sıralanması amaçlanmamıştır. Büyük bir kısmının adı geçmekle
birlikte asıl amaç primer ve sekonder demans kavramlarına açıklık getirmektir.
Kognitif
Bozukluk ve Demansta Öykü Özellikleri
Bir
zihinsel yıkım tablosu olarak tanımladığımız kognitif bozukluk ve demans
sendromunu oluşturan hastalıklar, esas olarak primer
sensoryel-motor alanlarla ilintili bölgeleri değil,
fakat zihinsel işlevlerin alt yapısı olan bölgeleri (limbik ve asosiasyon alanları) hasarlar. Dolayısıyla, demansa
özgü belirtiler güçsüzlük, hissizlik, görme alanı kayıpları gibi klasik nörolojik
muayeneyle bulgularını ortaya koymaya alıştığımız belirtiler değil, unutkanlık,
konuşma bozukluğu, yön bulma güçlüğü, yargılama-problem çözme güçlükleri,
tanıma bozukluğu, el becerilerinde bozukluk, kişilik değişiklikleri, anksiyete,
disfori, hezeyan ve halüsinasyonlar gibi belirtiler
olacaktır.
Kognitif
bozukluğun semptomatolojisi, üç ana (kardinal), üç de ikincil kategoride
sınıflanabilir:
Kardinal
alanlar
1.
Kognitif
2.
Davranışsal
3.
İşlevsel
(GYAlar)
İkincil
alanlar
1.
Motor
2.
Otonom
3.
Uyku
Kognitif
bozukluk öyküsü, bu üç kardinal alana özgü yakınmaların bir sistematik içinde
sorgulanması ile alınır. Bunların yanısıra motor, otonom sistemler
ve uyku bozukluklarına ilişkin yakınma ve belirtilerin sorgulanması da
bazı demans sendromları açısından önem taşır ve
kardinal alanların yanısıra bu alanlar da ikincil alanlar olarak düşünülebilir.
Yeterince
zamanın ayrılabildiği, dikkatli ve ayrıntılı, sistematik olarak organize
edilmiş bir öykü alma tekniği kognitif bozuklukların değerlendirilmesinde
temel bir önem taşır. Kognitif bozukluklar büyük ölçüde öznel ve sosyo-kültürel görelilik sergilerler. Bu göreliliklerin
bulandırıcı etkisini asgariye indirmek için hasta ve yakını ayrı ayrı sorgulanmalıdır.
Bu sorgulama eşzamanlı olabileceği gibi hasta uyumu öyle gerektirdiği takdirde
birbiri ardına tek tek görüşerek de yapılabilir. Öykü alma tekniği gereği
başlangıç ve seyrin sorgulanmasıyla başlanması, sonrasında kognitif bozuklukların
en mutad sunumlarının kognitif, işlevsel ve davranışsal olarak 3 kardinal
alana ayrılarak organize edilmesi gerekir. Üç kardinal alana ait olabilecek
belirtiler ayrı ayrı sorgulandıktan sonra eşlikçi alanlar olarak adlandırılabilecek
motor sistem bozuklukları, uyku bozuklukları ve otonom sistem bozuklukları
sorgulanmalıdır.
Yakınmaların
başlangıç (sinsi, akut veya subakut) ve ilerleme tarzı (statik, kronik sürekli
veya basamaksı, hızlı) belirlenip kaydedilmelidir.
Kognitif
belirtiler arasında
mutlak olmasa da en sık rastlanılan belirti bellek alanına aittir. Hasta
ya da yakını aynı soruların, aynı konuların tekrarlanması,
özel eşyanın kaybedilmesi, randevuların unutulması, yemeğin ocakta, ocağın
açık unutulmasından yakınmaktadır. Görsel-mekansal
işlevlere ait bozulma kendini önce yabancı mekanlarda, giderek bildik mekanlarda
yön bulma güçlüğü ve bazen kaybolma şeklinde gösterir. Dil bozukluğu erken
dönemde adlandırma güçlüğü, kelime hazinesinde daralmayla başlayıp, giderek
AHde daha mutad olduğu gibi anlamanın da bozulduğu bir akıcı afaziye, ya
da ilerleyici tutuk afazide daha mutad olduğu gibi gramer yapısının da bozulduğu
bir tutuk afaziye dönüşür. Semantik demansta ise sıradan nesnelerin anlamlarının
kaybolduğu, tek kelime anlama bozukluğu söz konusudur. İlerleyici afazisi
olan bir hastanın kelime bulma güçlüğü olan temel yakınmasının da sıklıkla
hasta ve hasta yakını tarafından unutkanlık olarak ifade edileceği göz
önünde bulundurulmalıdır. Öykü derinleştirildikçe bu türden bir unutkanlık
yakınmasının adresinin limbik yakın bellek sistemi değil de sol hemisferik
dil sistemi olduğunun altı çizilir. Praktik bozukluklar (apraksiler) nedeniyle,
basit güncel aygıtların (tarak, makas, diş fırçası, sofra aygıtları, vb.)
manipülasyonları bozulabilir. Gnostik bozukluklar
(agnoziler), nesnelerin ve yüzlerin tanınmasını, mekanda
bir nesnenin, diğer nesnelere göre pozisyonunun belirlenmesini bozabilir.
Yürütücü işlevler alanındaki bozukluk nedeniyle hasta zihinsel esnekliğini
kaybetme eğilimindedir; metaforların soyut anlamlarını
kavramakta, davranışlarını planlamakta, bireysel ve toplumsal sorunlar üzerine
akıl yürütmekte, günlük yaşamda karşılaştığı problemlere uygun çözümler üretmekte
zorlanır. Sosyal kognisyon bozuklukları davranışsal bozukluklarla büyük ölçüde
örtüşür.
Davranışsal
belirtiler arasında,
apatiye varacak şekilde kendiliğindenliğin kaybı, disinhibisyona
varacak şekilde dürtü kontrolünde bozukluklar (hiperseksüalite,
hiperfaji) sayılabilir. Apati spektrumundaki hasta giderek daha az spontanite
örnekleri sergiler. İnisiyatif göstermez, kendiliğinden bir şey talep etmez,
kendisine yönelinmediğinde konuşmaz. Çevresinde
olup biten hiçbir şey ilgisini çekmez gibidir. Disinhibisyon kendini öncelikle
sosyal uygunsuz davranış olarak adlandırılan sosyal konumla bağdaşmayan rahat
davranışlar, alışılmadık girişkenlik, şakacılık, çocuksulukla gösterir; hasta
yakınları bu değişiklikleri sıklıkla aile için bir utanç vesilesi olarak aktarırlar.
Hiperseksüalite hastanın o zamana kadar edindiği sosyal normlar dışında cinsel
içerikli imalar taşıyan söz ve davranışlar sergilemesinden uygunsuz cinsel
taleplere kadar varan şiddetlerde görülebilir. Hiperfaji hastanın alışılagelen
ağız tadının değişmesi, oburlaşması ve özellikle şekerlemeye düşkünleşmesi
şeklinde başlar ve çay poşeti, kendi feçesi gibi
yenilmeyecek nesnelerin dahi ağza tıkıştırılabildiği şiddetlere ulaşabilir.
Psikotik belirtiler düşünce ve algı bozuklukları şeklinde ortaya çıkar. Düşünce
bozuklukları özellikle hırsızlık (bakıcı paramı çalıyor), sadakatsizlik
(eşim beni bir başkasıyla aldatıyor) ve terkedilme (beni bakımevine atacaksınız)
hezeyanları, misidentifikasyon burası benim
evim değil, eve gidelim ve Capgras hezeyanı (tanış olması gereken kişi onun
yerine geçmiş bir taklidi) şeklinde ortaya çıkar. Algı bozuklukları ise tüm
duyusal modalitelerde olabilecekleri gibi özellikle görsel halüsinasyonlar şeklindedir. Bunlar çevresel uyaranların
yanlış yorumlandığı illüzyonlar, mekanda bir varlığın
mevcudiyeti hissi gibi forme olmayan halüsinasyonlar veya canlı rüyalar gibi
çok hafif algı bozukluklarından nesneler, insan ve hayvanlar gibi forme halüsinasyonların
olduğu daha ağır durumlara değişir. Algı bozuklukları ağırlaştıkça içgörü
kaybolur ve geceye sınırlıyken giderek gündüzleri de
görülmeye başlarlar. Duygudurum bozuklukları arasında depresyon özellikle
sık olabilir ve afektif- motivasyonel yönleri
sorgulanmalıdır. MCI
ve/veya erken dönem AH'ye özellikle de yeti kaybı farkındalığına reaktif
disfori/distimiden majör depresyona kadar değişebilecek depresif durumlar,
anksiyete eşlik edebilir. Anksiyete,
huzursuzluk, yerinde duramama, sürekli yer ve mekan
değiştirme, çok çabuk sıkılma şeklinde ortaya çıkabilir; özel bir çeşidi
de yaklaşan randevularla artan anksiyetedir. Mani, klasik psikiyatrik tablosundan
çok uygunsuz neşe ve/veya öfke, duygudurum dalgalanmaları, grandiozite, saldırganlık
şeklindeki gösterilerin bir veya birkaçının toplamı şeklinde görülebilir.
Fobiler, hastaya özgü çeşitlilikler gösterebileceği gibi, özellikle de eşin
göz önünden uzaklaşması endişesi ve bu nedenle eşin peşinden ayrılmama veya
yalnız kalma korkusu şeklindedir. Fiziksel veya verbal şiddeti de içeren
ajitasyon, amaçsız-tekrarlayıcı hareketler (amaçsız
dolaşma-adımlama, dolapları açıp-kapama, çarşafı katlayıp-açma gibi aynı
hareketi tekrarlama, uygunsuz yerlere toplama, istif etme) gözlenebilir davranışsal
sorunlar arasındadır. Gözlenebilir davranışsal bozukluklar da şiddetlendikçe
başlangıçta güneş batma fenomeni adı verilen
geceye sınırlı olmaktan, giderek güne yayılma eğilimi gösterirler. LCDde
erken dönemde görsel halüsinasyonlar bu hastalığın
çekirdek tanı kriterleri içinde yer alır. Bunlar farklı duyusal modalitelerde
de olabilen ve sürekli mevcut olan bir şiddette olabileceği gibi sadece rüyaların
canlıymış gibi yaşantılandığı nispeten daha hafif
bir şiddette de görülebilir. Erken dönemde hezeyanlar da bir LCD özelliğidir.
Ailevi FTD-ALS'nin tipik nedeni olan C9orf72 mutasyonlarında
izole psikotik durum şeklinde sunum bildirilmiştir. dvFTD'de sosyal kognisyon
bozukluğu özelliklerinin yanısıra alışılageldik ağız tadının değişmesi, oburlaşma,
tatlı, şekerleme veya abur cubura düşkünlük, stereotipik beslenme gibi yeme
davranışı bozuklukları, obsesif kompulsif, ritualistik
düşünce ve davranışlar gözlenebilir.
İşlevsel
alana ait belirtiler,
profesyonel yaşamı sürdürmek, mali işleri (fatura ödemeleri,
banka işleri, vb.) çekip çevirmek,
sosyal ortamda işlevsellik, ATM, cep telefonu, bilgisayar, internet gibi karmaşık
yeni aygıtlarda kültürel düzeyden beklenen işlevsellik,
ev dışında yolculuk, alışveriş, günlük aygıtları kullanmak (yeni
bir çamaşır/bulaşık makinesi, TV uzaktan kumandası öğrenilemeyebilir),
hobilerini sürdürmek, ev işlerini yürütmek, kendine bakım veya hijyene (giyinmek, yıkanmak, beslenmek, tuvalet, vb.)
muktedir olmak şeklinde örneklenebilecek özellikleri bozabilir (işlevsel
alana ait belirtilerin AHde bozulma hiyerarşisi için ilerdeki Alzheimer Hastalığının Klinik Evreleri kısmına bakınız). Özellikle
erken dönemdeki hastaların inkar eğiliminde olabilecekleri
dikkate alınarak mümkünse hasta yakını bu açıdan dikkatle sorgulanmalıdır
(gerekirse yalnız). AH ve FTD işlevsel kaybı birbirleriyle tam bir kontrast halinde sunabilirler: AH'de ev dışı bağımsızlık
en erken, kendine bakım en son bozulurken FTD'de bunun tam tersine başlangıçta
kendine bakım bozulurken ev dışındaki bağımsızlık uzun süre korunur.
Motor
bozukluklar arasında
başta yürüyüş bozukluğu olmak üzere ekstrapiramidal bulgulara
atfedilecek yakınmaların sorgulanması (küçük adımlarla yürüme,
donma, istemeden hızlanma, düşme, dengesizlik, hareketlerde yavaşlama, tremor,
konuşma ve yutma bozukluğu, bakış, yüz ifadesi) önemlidir. Vasküler demansa
parezi sekellerinin, FTDye amiyotrofinin eşlik
edebileceği akılda tutulmalı ve zaaf, kas erimesi gibi temel belirtileri
sorgulanmalıdır. İzole
bir yürüyüş bozukluğu "alt beden yarısı parkinsonizmi"ni,
özellikle titreme ve üst tarafta yavaşlıkla birlikte yürüyüş bozukluğu "klasik
parkinsonizm"i, ön planda düşmelerle birlikte
yürüyüş bozukluğu (konuşma, yutma ve bakış bozukluklarıyla birlikte olması
kuvvetlendirir) progresif supranükleer paralizi
(PSP) tarzını, asimetrik beceriksiz/kullanışsız el kortikobazal
sendrom (KBS) tarzını, ön planda dengesizlik ve
sarhoşvari bir konuşma bozukluğu serebellar tarzı,
ön planda zaaf piramidal tarzı, ön planda kas erimesi ve seyirmeler (konuşma ve yutma güçlüğü kuvvetlendirir)
amiyotrofik lateral skleroz (ALS) tarzını akla
getirir.
Otonom
bozukluklar arasında
ise üriner inkontinansın bulunup bulunmaması önem taşır. İdrara
yetişme güçlüğü (urgency) düzeyinde hafif bir inkontinansın
dahi kaydedilmesi gerekir. Ortostatizm yakınmaları (ayağa
kalktığında baş dönmesinin seyrek olmayan bir durum olması),
senkop eğilimi, kronik konstipasyon, empotans,
aşırı terleme, demans sendromlarının ayırt edilmesinde
önem taşıyan diğer otonomik yakınmalar arasındadır. Birden
fazla otonom belirtinin mevcudiyeti alfa sinükleopati (α-SN-pati)
spektrumu hastalıkları (Parkinson hastalığı, LCD, multisistem atrofiler [MSA'lar]) akla getirir. İzole inkontinans alt beden
yarısı parkinsonizmiyle birlikte Binswanger sendromu ve normal basınçlı hidrosefalinin (NBH) klasik
triadının diğer iki bileşenidir.
Parasomniler
arasında
özellikle REM uykusu sırasında tonik inhibitör aktivitenin çözülmesi sonucu
ortaya çıkan rüyaların yatakta sıçrama, dövünme, düşme, konuşma,
haykırma şeklinde dışavurumu olan REM uykusu davranış bozukluğu (RUDB) belirtileri
önem taşır. Uykuya dalma güçlüğü, kesintili uyuma, sabah çok erken uyanma
gibi insomnia belirtileri ve insomnianın veya uyku apnesinin sonucu olarak
veya bağımsız bir fenomen olarak aşırı gündüz
uyuklaması, gerek ayırıcı tanıdaki önemleri ve gerekse de tüm demans hastalarının
zihinsel performanslarına belirgin olumsuz etkileri ve göreli olarak da kolay
tedavi hedefleri olma özellikleriyle titizlikle sorgulanmalı ve kaydedilmelidirler.
Özellikle
RUDB α-SN-patiler
için tipiktir. Demansta
öykü özellikleri için Tablo 2ye bakınız.
Öykü
sonunda klinisyen temel sorunu saptayarak çekirdek kognitif bulguyu başlangıç
ve seyriyle belirlemiş olmalı, buna kognitif alandan varsa diğer katılımları,
çekirdek ve ikincil kognitif bozuklukların GYAları etkileme düzeyini, davranışsal
ve diğer (ikincil) alanların katılım zamanlamalarını ve şiddetlerini canlandırabilmelidir.
İyi alınmış bir öykü özellikle tipik olgularda ayırıcı tanıyı daha bu aşamada
büyük ölçüde çözeceği ve hastalık şiddetini aşağı yukarı belirleyeceği gibi,
mental durum muayenesi için kullanılacak standart testlerin yanısıra özellikle
odaklanılması gereken kognitif alanlar için özgül testlerin esneklikle seçimine
de rehberlik edecektir. Dolayısıyla, sinsi başlayıp, yıllar içinde ilerlemiş,
zaman içinde kelime bulma ve dış mekanda yönünü
bulma güçlüklerinin eklendiği, bu nedenle hastanın son zamanlarda artık yalnız
başına sokağa çıkamadığı, ancak evinde yıkanma, giyinme gibi temel GYAlarını
halledebildiği bir öykü karşısında klinisyen orta evrede bir AHli hasta
ile karşı karşıya olduğunu rahatlıkla öngörüp muayene sonuçlarının da bu öngörüsünü
destekleyeceğini tahmin edebilirken, temel sorunu bellek değil de mekanda
yönünü bulmak, gözünün önündeki nesneleri bulamamak olan bir hasta karşısında
bu kez çok daha ender bir nörodejeneratif antite olan posterior kortikal
atrofinin ilerleyici simultanagnozisinin
ifade edilmekte olduğunu ayırdedip normalde standart
muayenesinin içinde yer almayabilecek simultanagnozi testlerini seçmeye karar
verebilmelidir.
Kognitif
Bozuklukta Öz ve Soygeçmiş Özellikleri
Kognitif
bozukluk sergileyen hastanın öyküsü sırasında özgeçmişi içinde belirli genel
medikal, nörolojik, psikiyatrik, romatolojik ve toksik özelliklerin soruşturulması
önemlidir.
Genel
medikal özgeçmiş içinde vasküler risk faktörleri (hipertansiyon, iskemik
kalp hastalığı, diyabet), endokrin-metabolik bozukluklar (özellikle hipotirodi,
B12 vitamini yetmezliği), kronik enfeksiyonlar
(tüberküloz, sifilis, AIDS), sistemik otoimmün-enflamatuvar
hastalıklar (sistemik lupus, sarkoidoz, Sjögren,
romatoid artrit, Behçet), sistemik neoplazi,
genel anestezi kullanılmış cerrahi girişimler, özellikle kardiyak girişimler
kaydedilmelidir. Bunlardan bir bölümü sekonder demansların nedenleri olabileceği
gibi, B12 eksikliği, hipotiroidi, vasküler risk faktörleri, genel anestezi
gibi durumlar AHyi komplike eden ve kontrol edilebilecek
komorbid durumlar da olabilirler. Nörolojik özgeçmişte gelişimsel bozukluklar,
geçirilmiş hemorajik-iskemik inme ya da geçici iskemik ataklar, özellikle
şuur kayıplı kafa travması, subdural hematom,
MSS enfeksiyonları (menenjit, ansefalit), epilepsi, beyin tümörü, hidrosefali
gibi durumların varlığı sorgulanmalıdır.
Geçirilmiş
depresyon, psikoz, eski psikiyatrik hospitalizasyonlar
sorgulanır.
Toksik
özgeçmiş özellikleri arasında ağır metallere maruz kalma kronik toksik ansefalopatilerin nedenleri arasındadır. Kronik alkolizm
ve/veya madde kullanımı kaydedilmelidir.
Geriyatrik
popülasyon özellikle polifarmasinin yaygın olduğu
bir gruptur. Özellikle
kognisyonu etkileyebilecek psikoaktif ilaçlar olmak üzere halen kullanılmakta
olan ilaçlar dozlarıyla birlikte tek tek kaydedilmelidir. Benzodiazepinler,
trisiklik antidepresanlar ve diğer anti-kolinerjik ajanlar, alfa-metil-dopa,
rezerpin gibi antihipertansif ilaçlar kognitif bozukluğun tek başına nedeni
ya da ağırlaştırıcı etkeni olarak bulunabilirler.
Soygeçmiş
özellikleri sorgulanırken özellikle primer dejeneratif demansların büyük
ölçüde genetik ve çevresel faktörlerin karmaşık bir etkileşiminin ürünü oldukları
göz önünde bulundurulmalıdır. Nörogenetikteki
büyük ilerlemelere rağmen AH ve FTD gibi ailede demans varlığının önemli
bir risk faktörü olduğu durumlarda hala keşfedilmeyi bekleyen Mendelyen geçiş
ve yatkınlık genleri bulunmaktadır. Örneğin, bu iki hastalık için hala yerleşmiş
bir resesif geçiş geni yoktur ve akraba evliliğinin göreli sıklığıyla ülkemizdeki
demans pratiği bu açıdan gelecekteki böyle bir buluş için avantajlı olabilir.
Nitekim, bir süredir kliniğimiz kökenli yayınlarda
kemik kistiyle birlikte olsun veya olmasın Nasu-Hakola
hastalığının (TREM2 mutasyonu homozigot taşıyıcılığı) FTDnin
ilk resesif geçişli genetik nedeni olduğunu ileri sürmekteyiz. Birinci derece
akrabalar arasında demans, Parkinson hastalığı, motor nöron hastalığı gibi
nörolojik, depresyon, psikoz, alkolizm gibi psikiyatrik hastalıkların mevcudiyeti
özellikle sorgulanmalıdır. Ana-babanın akraba veya aynı köyden olup olmadığı,
ana-baba ve kardeşlerin sağ olup olmadıkları, öldülerse yaşları ve ölüm nedenleri
ayrı ayrı kaydedilmelidir.
Tablo
2.
Demansta 3 kardinal ve 3 ikincil alanın sorgulanması.
Kognitif |
Bellek Dikkat Dil Görsel-mekansal işlevler Yürütücü
işlevler Praksis Gnosis |
Yakın:
yakın geçmişe ait kişisel ve aktüel olaylar; |
|
|
Uzak:
ilkokul öğretmeni, okuduğu okullar, evlilik, emeklilik tarihleri, vb. |
|
|
|
Dalgalanma,
konsantrasyon, çelinebilirlik |
|
|
|
Kelime
bulma, anlama, okuma, yazma, hesaplama güçlükleri |
|
|
|
|
||
|
|
|
|
|
Yabancı/tanıdık
mekanlarda dolaşabilme, yazı karakterinde |
|
|
|
(ortografik)
değişiklik |
|
|
|
Problem
çözme, yargılama, soyutlama bozuklukları |
|
|
|
Alet
kullanma, giyinme, oturma-yürüme güçlükleri |
|
|
|
|
||
|
Nesneleri
tanıma, mekanda birbirinden ayırma |
|
|
|
|
||
|
|
|
|
|
|
|
|
Davranışsal |
Kişilik
değişiklikleri |
Apati,
disinhibisyon, sosyal uygunsuzluk Keder,
isteksizlik, huzursuzluk, yerinde duramama, sinirlilik, uygunsuz neşe,
eşin peşinden ayrılmama Görsel
ve diğer halüsinasyonlar Hırsızlık,
sadakatsizlik, Capgras ve diğer türden hezeyanlar |
|
|
Duygudurum
bozuklukları |
|
|
|
Algı
bozuklukları |
|
|
|
|
||
|
Düşünce
bozuklukları |
|
|
|
|
||
|
|
|
|
İşlevsel |
Sokakta
GYAlar Evde
GYAlar Kendine
bakım |
İş
yaşamı, yolculuk, mali işler, alışveriş, sosyal ilişkiler Hobiler,
ev aygıtlarını kullanma, yemek pişirme, diğer ev işleri, küçük tamirat,
gazete-TV ilgisi Yemek
yeme, yıkanma, giyinme, makyaj, traş olma, tuvalet
mekaniği, sfinkter
kontrolü |
|
|
|
||
|
|
||
|
|
||
|
|
|
|
Motor |
Yürüyüş
bozukluğu, düşmeler, donmalar, dengesizlik, hareket yavaşlığı, güçsüzlük,
erime, seyirme |
|
|
Otonom |
İnkontinans,
empotans, ortostatizm, konstipasyon,
terleme |
|
|
Uyku |
REM-uykusu
davranış bozukluğu, aşırı gündüz uykusu, uyku apne sendromu |
|
DEMANS
MUAYENESİ
Kognitif
ve/veya davranışsal yakınmalarını ileten bir hastanın muayenesi kognitif bozukluk
veya demans sendromunun mevcut olup olmadığını,
mevcutsa demans sendromları içinde tipik bir tabloya uyup uymadığını saptamaya
yönelik olmalıdır. Davranış nöroloğunun muayenesi:
1.
Davranışsal
gözlemler,
2.
Mental
durum muayenesi (MDM),
3.
Somatik
nörolojik muayene alt başlıklarıyla kaydedilebilir.
Davranışsal
Gözlemler
Hastanın
muayene sırasındaki davranışları gerek MDMden
alınacak sonuçların değerlendirilmesinde önem taşırken, gerekse de bazı durumlarda
tanı koydurucu olabilir. Bu alt başlık altında apati, sosyal uygunluk gibi
ölçülmesi zor ya da mümkün olmayan bulgular üzerine muayene edenin yargıları
belirtilir.
Motivasyonun
optimal olması MDM sonuçlarının uygun değerlendirilebilmesi
için gerekli şartların başında gelir. Muayene
edenin tecrübe ve mahareti, muayene tekniklerini iyi uygulayabilmesinin yanısıra
hastanın muayene boyunca motivasyonunu korumasını
sağlayabilmesini de gerektirir. Motivasyonsuzluk, gerek dürtüsellik/çelinebilirlik, ve gerekse de apati/hevessizlik şekillerinde
muayeneye işbirliğini bozacak ve ağırlığı ölçüsünde MDMyi
istenildiği düzeyde uygulanamaz kılacaktır. Motivasyonsuzluk, apati yönünde
muayene sırasında hastadan beklenen normal inisiyatif
düzeyinin gözlenememesi şeklinde bir kendiliğindenlik azalmasından, oturduğu
yerde çevresine tümden ilgisizliğe kadar değişebilir. Diğer yandan dürtüsellik
ve dikkatin çelinebilirliği de, MDMde optimal performans
için gereken sebatkarlığı bozacak perseveratif cevapları arttıracaktır. AHde
erken evrelerde motivasyonun korunmuş olması ya da muayene performansını
bozmayacak düzeyde bir kendiliğinden davranışta azalma beklenirken, ileri
evrede apati ya da çelinebilirlik nedeniyle formel
muayene mümkün olmayabilir. FTD daha erken evrelerden itibaren apati ve/veya
dürtüsellik ile karakterizedir. Bu nedenle bazı FTD hastaları başlangıçtan
itibaren muayeneye izin vermeyebilirler. PH
spektrumu hastalıklar, VaD, NBH gibi frontal ekseni tutan diğer durumlarda
da apatiye kadar varan inisiyatif azalması gözlenebilir.
Yine
motivasyon bozukluğunun, özellikle geriyatrik popülasyonda kendi başına ya da dejeneratif
demanslarla birlikte olduğunda, depresyonun başlıca
belirtisi olduğu söylenebilir.
Muayene
eden, duygudurum ve afekt üzerine
gözlemlerini de kaydetmelidir. Duygudurum
hastanın kendisini nasıl hissettiğiyle ilintili kişisel ifadesidir. Hastanın
kişisel tanımına karşılık gelmek üzere kullanılacak terimler ötimik, disforik,
öforik, öfkeli, anksiyöz olabilir. Anhedoni hastanın hayattan zevk almamasını,
ölüm ve intihar düşüncelerini tanımlamak üzere kullanılır. Afekt hastanın sergilediği emosyonel durumun klinisyence
yorumlanmasına ilişkin yargılardır. Mevcut muayene ortamının bağlamıyla ilintili
olarak uygun veya uygunsuz, düşünce içeriğiyle ilintili olarak uyumlu veya
uyumsuz olabilir. "La belle indifférence" konversiyon bozukluğunun semptomuna
aldırışsız uyumsuz afektini tanımlamak için kullanılan
terimdir. Afektif şiddet normal, künt, aşırı
veya dramatik olarak tanımlanır. Labil afekt
kısa süreler içinde neşe ile keder arasında değişkenlik göstererek dalgalanan
afekte karşılık gelir ve patolojik ağlama ve
gülmeleri de içerir. Kendiliğinden
gözlenebilen parmaklarıyla ya da giysileriyle oynamaktan, koltukta oturamayıp
sürekli dolaşma ya da odayı terk etme isteğine kadar değişen huzursuz, anksiyöz
davranış bizzat muayenedeki performans bozukluğuyla da ortaya çıkabilir.
İritabilite, kolay sinirlenme, negativizm, disfori eğilimi, kederli ruh hali, kolay
ağlamayla kendini gösterecektir.
Düşünce
süreçleri, düşüncelerin
niceliği, hızı, tutarlılığı ve içeriğine ilişkin gözlemlerdir. Düşünce yoksulluğu
tüm demanslarda görülebilir. Perseveratif düşünce tekrar tekrar aynı konuya
dönmek karşılığı olarak kullanılan ve FTD'de sık karşılaşılan özel bir düşünce
yoksulluğudur. Düşünce uçuşması öforiye eşlik edebilir, teğet düşünce, yandan
cevaplar izlenebilir. Düşüncenin tutarsızlığı tipik bir şizofreni bulgusudur
ve demanslardaki psikotik durumlarda gözlenebilir. Düşünce içeriği normal
dışı olduğunda başlıca hezeyanlı düşünceleri yansıtabilir. Aşırı değerlenmiş
düşünce (hipokondriazis veya anoreksiya nervosada olduğu
gibi), obsesif preoküpasyon
veya zorlayıcı düşünce ve fobik düşünce diğer düşünce içeriği bozukluğu tarzlarıdır.
Halüsinasyonlar
algı bozukluklarını telkin eden gözlemle saptanabilir. Görüşme sırasında
hastanın sıklıkla bir yanına doğru bakması bir görsel halüsinasyonun işareti olabilir. "Deja vu", "jamais vu", depersonalizasyon, derealizasyon,
"ruh bedenin dışında" gibi algılamalar epileptik yaşantısal fenomenler olabilir.
İçgörü
bozukluğu inkar eğilimiyle başlayabilir.
Sosyal
uygunluk,
muayene edenin hastanın genel davranışının geldiği sosyal çevrenin normlarından beklediği davranışa ne derecede uygun düştüğü üzerine yargısıdır.
Disinhibisyonun bir parçası olan uygunsuz davranışlar alaycılık eğiliminden
saldırganlığa kadar değişebilir. AHde sosyal uygunluk ileri evrelere kadar
korunurken FTDde en erken dönemden itibaren bozulan tanı koydurucu özelliklerdendir.
Kullanma davranışı yine başlıca FTDye özgü bir disinhibisyon özelliğidir.
Kullanma davranışı sergileyen hasta muayene edenin masasını karıştıracak,
kalemlerini alma, dosyalarını düzenleme, kağıtlarını
okuma gibi davranışlar sergileyecektir; masa üstünde bulunabilecek refleks
çekici, gözlük gibi nesneler yoklanıp kullanılmaya çalışılacaktır.
Mental
Durum Muayenesi
Mental
durum muayenesi (MDM) kendi içinde yatak başı testleri ve tarama testleri
olarak sınıflanabilir. Gerektiğinde davranışsal belirtilerin ağırlığını saptayacak,
işlevsel durumu nicelleştirecek, demans şiddetini belirleyecek ölçekler de
kullanılabilir. MDM
nicel bir skorun elde edildiği en az bir kognitif tarama testi ve tek tek
kognitif alanların salimliğine nitel olarak karar
vermek amacıyla seçilmiş testlerden oluşan bir test bataryası kullanılarak
uygulanır.
Yatak
Başı Testleri: MDM,
yatak başı testlerinden oluşan bir kısa nöropsikolojik muayene olarak düşünülebilir.
Nöropsikoloji laboratuvarında standart normlara göre uygulanan ve değerlendirilen
nöropsikolojik muayenenin tersine, hastanın öykü, sosyokültürel durum ve
davranışsal özelliklerine göre muayene edenin esnek biçimde değiştirebileceği
genellikle basit, nicel skorlardan çok nitel performans değerlendirmelerine
dayanan testlerden oluşur. Amaç, limbik-paralimbik ve heteromodal alanlarda
temsil edilen kognitif işlevler ve unimodal alanlarda temsil edilen karmaşık
algısal ve motor işlevlerin etkilenme düzeyleri üzerine yorum yapılabilecek
kadar test edebilmektir.
Bu
işlevler, 1. dikkat, 2. dil, 3. görsel-mekansal
işlevler, 4. bellek, 5. yürütücü işlevler, 6. sosyal kognisyon, 7. gnosis, 8. praksis alt
başlıklarında sıralanabilir.
Nörolojik
muayenede normal ve anormal bulgular oldukça kesindir. Bireysel ve kültürel
varyasyonlar genellikle ihmal edilebilir düzeydedir. Oysa MDM sonuçlarını
değerlendirirken kognitif işlevlerin birbirinden ayrıldığı sınırların o kadar
aşikar olmadığı, testlerin eğitim düzeyi ve yaştan
büyük ölçüde etkilendiği hesaba katılmalıdır. Ağır dikkat bozukluğu nedeniyle
kayıt güçlüğü olan hastanın yakın bellek testlerindeki gerçek performansını
değerlendirmek mümkün olmayabilir. Yine adlandırmayı bozacak bir dil bozukluğu,
genellikle bir kelime listesi öğrenmek tarzında olan yakın bellek muayenesini
verbal olmayan yollara uyarlamayı zorunlu kılar. Eğitimsiz bir kişide saptanan
bir performans bozukluğu o eğitim düzeyi için normal sınırlarda kalabilecekken,
yüksek eğitimli bir kişinin bozukluğunu ortalama testler ortaya koymayabilir.
Muayenenin
sonunda ön planda ve ikincil düzeyde bozulan alanlarla korunan alanların
bildirileceği bir kognitif profil belirlenir.
Tarama
Testleri: Özellikle
AHde kognitif yıkımın ağırlığını saptamak, yıkımın zaman içindeki ilerleme
hızını ve ilaca cevabı izlemekte kullanılan kısa global
kognitif muayene araçlarıdır. Epidemiyolojik çalışmalar gibi geniş saha çalışmalarında
duyarlılık ve özgüllük oranları uyarınca normalleri demanslılardan
ayırmak için kullanılsalar da, ofiste tek bir hastanın muayenesinde, hiç
bir zaman asıl MDMnin yerine tanı amaçlı olarak
kullanılmamalı, asıl işlevlerinin uzunlamasına izlemede tek bir hastadaki
değişimi nicel olarak belgelemek oldukları unutulmamalıdır.
Aşağıda
Türkçeye de adapte edilip normatif çalışmaları
genellikle bitirilmiş tarama testlerinden söz edilecektir. Kognitif tarama
testleri içinde Mini Mental Durum Muayenesi (MMSE) bundan 40 yıl önce demans
ve depresyonu birbirinden ayırt edebilmek amacıyla geliştirilmiş, zaman içinde
tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kognitif tarama için en yaygın kullanılan
test haline gelmiştir. Eğitimden büyük ölçüde etkilendiği için duyarlılığı
düşüktür. Yüksek eğitimli bireylerin MCI veya erken demans şiddetindeki kognitif
bozukluklarında bu duyarlılık düşüklüğü çok aşikar
olabilir. Tek bir hastaya tanı koyma amaçlı değil, uzunlamasına izlemde zaman
içindeki bozulmayı belgelemek amaçlı kullanılmalıdır. Blessed Oryantasyon
Bellek Konsantrasyon Testi (BOMC), MMSE'den de
eski bir testin kısaltılmış bir versiyonudur. Eğitimden
daha az etkilenir. En erken evre demans ve MCI üzerine odaklanılmasıyla bu
evrelerde MMSE ve BOMC gibi tavan etkisi göstermeyecek tarama testlerinin
geliştirilmesi de kaçınılmaz olmuştur. Bu nispeten yeni testlerin içinde
Addenbrook Kognitif Muayenesi - Gözden geçirilmiş
(ACE-R) MMSE'yi de içinde barındırması, test
tamamlandığında MMSE skoru da dahil farklı kognitif
alanlara ait alt skorlarla birlikte bir toplam skor vermesi açısından kullanışlı
bir testtir. ACE-R'ın alternatifi olarak Montreal
Kognitif Değerlendirmesi (MOCA) veya Kısa Mental Durum Testi (STMS) kullanılabilir.
Mesulam ve Weintraubun Üç Kelime-Üç Şekil Testi
paralel olarak hem sözel hem de görsel belleği ölçtüğü için materyal-spesifik bellek bozukluklarını saptamak veya progresif
afazilerde belleği değerlendirmek amacıyla tercih edilebilir. Bruno Dubois tarafından geliştirilen Beş Kelime Testi
formel bir nöropsikolojik test olan Serbest ve
İpuçlu Seçici Hatırlatma Testi (FCSRT)nin yatak başına uyarlanmış halidir. Bu test ipucundan
yararlanmadaki bozulmayı oldukça iyi saptadığından Alzheimer tipi limbik
bellek bozukluğuna duyarlıdır. Başlıca AH düşünülerek geliştirilmiş olan
bu testler AH dışı durumlarda duyarlılık sorunu sergileyebilirler. Frontal
Değerlendirme Bataryası (FAB) özellikle FTD'de, Parkinson Hastalığı Demansı
Kısa Taraması (PDD-SS) özellikle PH'de kullanılmak
üzere geliştirilmiştir. SCI nicelleştirilmek istendiğinde
Kognitif Zorluklar Ölçeği (CDS) kullanılabilir.
Biz
birimimizde kendi geliştirdiğimiz bir yarı-yapılandırılmış MDM kullanmaktayız.
Bu MDM'de dikkat, epizodik bellek, dil, görsel-mekansal işlevler, yürütücü işlevler ve praksis alanları genellikle birden fazla test kullanılarak
muayene edilmektedir. Yapılandırma davranış nörolojisi eğitimi almakta olan
bir klinisyen için kullanması gereken testler konusunda bir şablon görevi
görerek faydalı olmaktadır. Tecrübeli bir klinisyen böyle bir şablona ihtiyaç
duymadan da MDM'yi hastanın taleplerine uyarlayarak
o anda esnek olarak belirleyebilir. Önemli olan MDM'nin
sonunda kognitif profili, en bozuk kognitif alanın
çekirdek olarak belirtileceği, daha az şiddette bozulmuş alanlar ve korunmuş
alanlar olarak ifade edebilmektir. İyi belirlenmiş bir kognitif profil hemen daima kognitif bozukluğa yol açan bir
hastalığa ilişkin bir sendromu, dolayısıyla bir anatomik yatkınlığı işaretleyecektir.
Örneğin, epizodik bellek çekirdekli bir kognitif profil
limbik sistem yatkınlığını ve dolayısıyla bu yatkınlığın en sık temsilcisi
olan AH'yi düşündürür.
Davranışsal
Ölçekler: Davranışsal
belirtilerin ağırlığını saptamak, zaman içindeki seyirlerini ve ilaca cevaplarını
izlemekte davranışsal ölçekler de kullanılabilir.
Davranışsal
alan nicelleştirilmek istendiğinde Türkçede bir dizi ölçek bulunabilir. Bunlardan özellikle
depresyon için olanlar rutin günlük pratikte de sık kullanılanlardır. Geriyatrik Depresyon Ölçeği (GDS) ve onun kısa formu
(GDS-SF) yanısıra Cornell Demansta Depresyon Ölçeği (CDDS) de özellikle yaşlı
popülasyonlar ve demans için geliştirilmiş depresyon
ölçekleridir. Nöro-Psikiyatrik Envanter (NPI) davranışsal alanda görülebilecek
tüm belirtileri kapsayan ve özellikle de klinik çalışmalarda davranışsal alanı
nicelleştirmek için yaygın biçimde kullanılan
bir ölçektir. Cambridge Davranış Envanteri (CBI) ve Frontal Davranışsal Envanter
(FBI) özellikle FTD'de kullanım için geliştirilmişlerdir. Apati ve ajitasyon daha hassasiyetle nicelleştirilmek
istendiği takdirde Apati Değerlendirme Ölçeği veya onun kısaltılmış formu
olan Apati Ölçeği (AS) ve Cohen-Mansfield Ajitasyon
Envanteri (CMAI) kullanılabilir.
İşlevsel
Ölçekler: Rutin
günlük pratikte öykü sırasında işlevsel alan sorgulanırken tutulan notlar
genellikle yeterli olurken bir araştırma çalışmasında işlevsel bozukluk nicelleştirilmek istenebilir.
Bu
amaçla kullanılan bir çok ölçek vardır. Bunlar
arasında en pratik olarak demans evrelemek için kullanılan Klinik Demans
Değerlendirme ölçeğinin (CDR) altı ekseninin toplamına karşılık gelen "kutu
toplamları skoru" bir işlevsel skor olarak kullanılabilir. Blessed Demans
Ölçeği CERAD Versiyonu (BDRSCERAD), Fiziksel Öz Bakım Ölçeği (PSMS), Fonksiyonel
Aktiviteler Ölçeği (FAQ), Alzheimer Hastalığı Kooperatif Çalışması Günlük
Yaşam Aktiviteleri Envanteri (ADCS-ADLI) Türkçede kullanılabilecek diğer ölçeklerdir.
Parasomni
Ölçekleri: Gerektiğinde
RUDB ve insomniaya neden olan huzursuz bacak ve uyku apne gibi durumları
nicelleştiren Mayo Uyku Soruşturusu (MSQ) ve
aşırı gündüz uykululuğunu nicelleştiren Epworth
Uykululuk Ölçeği (ESS) kullanılabilir.
Dalgalanmanın
Değerlendirilmesi: LCD
ve PHD'de dalgalanma nicelleştirilmek
istendiği takdirde Dalgalanmanın Klinik Değerlendirmesi Ölçeği (CAFS) kullanılabilir.
Nörolojik
Muayene: Diğer
nörolojik hastalıklarda olduğu gibi, doğal olarak demans hastalıklarının muayenesine
de tam bir somatik nörolojik muayenenin eşlik etmesi beklenir. Bununla birlikte
bazı demans sendromlarıyla özellikle bazı nörolojik
bulgular birlikte gittiği için söz konusu bulguların bulunup bulunmaması
önem taşır. Bunlar arasında ekstrapiramidal sistem bulgularının (EPS) özel
bir yeri vardır. Göz hareketleri muayenesinde ortaya konabilecek aşağı bakış
felci, yürüyüş bozukluğu varsa bunun Parkinsonyen
ve/veya ataksik niteliği, geçirilmiş inmelere
ait fokal nörolojik bulguların tümü de demans sendromlarının
ayırt edilmesinde kullanılacaklardır. Özellikle EPSnin
nicelleştirilmesi amacıyla Parkinson hastalığının
(PH) belirti ve bulguları için geliştirilen UPDRS isimli ölçeğin Kısım III
alt bölümü kullanılabilir.
DEMANS
SENDROMUNUN FENOMENOLOJİK AYIRICI TANISI
Demans
sendromunun tanısında, daha önce de belirtildiği
gibi, üç kardinal semptomatolojik kategori arasında
işlevsel alanda bozulma şarttır. Demansın ayırıcı tanısı, işlevsel bozulmaya
yol açan kognitif alana ait bozulmanın profili,
davranışsal alana ait bozukluğun olup olmaması, mevcut ise tabloya katılma
zamanlaması ve ağırlığı, yine motor bozukluğun mevcudiyeti ve tabloya katılma
zamanlaması, ağırlığı değerlendirilerek yapılır. Örneğin, AHD öyküsü ağırlıklı
olarak, izole kognitif demans olarak başlar; davranışsal ve motor bulgular
tabloya ileri evrelerde katılır.
Nöropsikolojik
Profil
Kognitif
bozukluk(ların) veya demansın nöropsikolojik
profili patogenezin nöral coğrafyadaki yatkınlığını
yansıtır ve dolayısıyla hastalığı yüksek olasılıkla tahmin ettirir. Daha
önce de değinildiği gibi, demans daha yakın zamana kadar tasarlandığı gibi,
MSSnin yaygın hasarıyla gelişen global bir zihinsel
yıkım değildir. Farklı nörodejeneratif etyopatogenetik süreçler farklı nöroanatomik
yatkınlıklar gösterirler. Nöropsikolojik profilleri
de, bu yatkınlığı yansıtacak şekilde, kognitif ve davranışsal alanların bazen
izole, ama sıklıkla da kendine özgü bileşimlerinden oluşan bozukluklarının
ifadesidir. Nöropsikolojik profil, bozulan ve
göreli korunan alanları belgeleyerek, nöroanatomiyi dolaylı olarak sergiler.
Hasarlı olduğu varsayılan anatomik alan daima tek bir etyopatogeneze karşılık
gelmeyebilir. Farklı süreçler, benzer bir anatomik yatkınlık gösterebilirler.
Ancak, günümüze kadar biriken nöropatolojik veriler, farklı nöropsikolojik
profillerin, dolayısıyla anatomik yatkınlıkların
belli hastalık süreçlerine karşılık gelme ya da tümüyle dışlama olasılıklarını
güvenilir biçimde ortaya koyabilmektedir.
Farklı
nörodejeneratif süreçler, genellikle bir çeşit nihai ortak yola sahiptirler.
Dolayısıyla, hastalığın çok ilerlediği, ağır ve yaygın yıkımın gerçekleştiği
son evrede nöropsikolojik olarak farklı profiller
ayırmak mümkün olmayabilir. Nöropsikolojik profiller,
özellikle erken evrede anlamlı farklılıklar sergileyeceklerdir. Bu profiller sıklıkla, en azından başlangıçta simetrik
ya da asimetrik olarak fokal kalacak olan dejenerasyonu yansıtırlar. Altta
yatan patolojik sürecin niteliğine göre, hastalığın nihai evrelerinde dejenerasyon fokal özelliğini bırakıp yaygınlaşırken,
klinik tablo da global bir yıkım özelliği edinecektir. Pick hastalığı (PiH)
gibi bazı süreçler ise bütün evrelerinde daima fokal kalabilirler. Mesulam
ve Weintraub, özellikle erken evre profillerini vurgulayarak, demanslar için
4 farklı nöropsikolojik profil tanımlar:
1.
Progresif
amnestik disfonksiyon (PAD)
2.
Primer
progresif afazi (PPA)
3.
Progresif
görsel-mekansal bozukluk (PGMB)
4.
Progresif
davranışsal/yürütücü bozukluk (PDB/PYB) ya da progresif frontal şebeke sendromu
Mesulam
ve Weintraubun bu 4 çekirdek sendromuna progresif
apraksiyi de mümkün bir 5. çekirdek sendrom olarak
eklemek listeyi daha kapsayıcı bir hale getirecektir. Yazarların da işaret
ettiği gibi, bunlar demansın mümkün başlangıç gösterilerinin tümü değildir
ve bazı olgular bu 4 ya da 5 sendroma göre sınıflanamayabilir.
Bazı patolojik süreçlerde biri ön planda olmak üzere bu sendromlar bir arada
görülebilir (örn.,
FTDde 2 ve 4 ya da FTDnin semantik demans varyantında 2, 4 ve 3den özellikler,
KBDde 4 ve 5). AH bu çekirdek sendromlardan birincisiyle tipik olarak, diğer dört
sendromun her biriyle de, içindeki sıklıkları değişmek üzere atipik olarak
sunulabilir (örneğin, altından AH nöropatolojisi çıkma sıklığı sırasıyla
3, 2, 5, 4). Yine de, günlük demans pratiğinde büyük ölçüde kapsayıcı özelliğiyle
bu yaklaşım, hem ayırıcı tanıda pratik bir yol olmakta, hem de yapılacak
non-farmakolojik eğitici müdahalelerde, bozulan ve korunan niteliklerinin
belirlenmesiyle hasta ve hasta yakınlarına yol göstermekte yardımcı olmaktadır.
Mesulam,
tanımladığı tabloların tanı kriterlerinin ortak özellikleri olarak kısaca,
tabloya adını veren bozukluğun en az iki yıl boyunca ilerleyici (progresif)
izole bozukluk olarak kalmasını (primer) ve bu süre içinde GYAları bozan
yegane neden olmasını ileri sürer. Bu iki yıllık
süre sonrasında diğer kognitif alanlardaki bozulmalar da tabloya katılabilir.
Aşağıda sıralanan nöropsikolojik profillerde Mesulam
ve Weintraubun önerileri temel alınmakla birlikte,
adı geçen öneride primer sıfatı için gerekli koşul olan en az 2 yıl izole
bozukluk kriteri sıkı bir şekilde korunmamış, bunun yerine primer sıfatı
izole olsun ya da olmasın, en ağır olarak bozulan veya profilin çekirdeğinde
bulunan kognitif bozukluğu nitelemek amacıyla kullanılmıştır. Dolayısıyla,
burada sıralanan profiller ayrı ayrı antiteler
olarak değil fakat ayırıcı tanı amaçlı, en güçlü ihtimalle belli nörodejeneratif
hastalıklara karşılık gelmesi beklenen klinik sendromlar olarak anlaşılmalıdır.
Progresif
Amnestik Disfonksiyon (PAD)
Başka
bir kognitif bozukluk olmaksızın yakın bellekte saptanan ilerleyici karakterli
bozukluk GYAları da bozmaktadır.
Tipik
bir hasta, genellikle 65 yaşının üzerindedir. Unutkanlıktan yakınan hasta
ve/veya yakını bunu özel eşyalarını kaybetmek, aynı soruları ve konuları
tekrarlamak, okuduklarını aklında tutamamak, randevularını, alışveriş listesini,
yeni gördüğü mekan ve yüzleri unutmak şeklinde
örneklendirir. Unutkanlığı genellikle iş arkadaşları ve ailesi tarafından
da farkedilmektedir. Bunlar dışında, sokakta
ve sosyal ortamlarda bağımsızlığı kısıtlanmamıştır. Dış mekanda eskisi gibi kaybolmadan dolaşır, mali işlerini
ve alışverişi ancak listeyle eskisi gibi halleder. Ev işlerinde zaman zaman
yemek yakıyor olmak dışında bağımsızlığını sürdürür, hobilerini devam ettirir.
Nöropsikolojik olarak kayda değer bir verbal ve görsel yakın bellek bozukluğu
saptanırken, diğer alanlardaki performans korunmuş ya da normal sınıra yakın
düzeylerdedir. İkinci bir kognitif alanın da bozulması ve bunun günlük yaşama
yansımasıyla birlikte artık demans kriterleri
doldurulur hale gelir. Nöropsikolojik olarak en erken, yakın bellek bozukluğuna
eklenen demansa ilişkin bulgular sözel akıcılıkta kategori akıcılığının (örneğin
1 dakikada mümkün olduğunca fazla hayvan ismi söylemek), leksikal akıcılığa
(örneğin 1er dakikada K, A ve S harfleriyle başlayan mümkün olduğunca fazla
cins isim söylemek) göre daha erken ve ağır bozulması ve karmaşık görsel-mekansal işlevlerde bozulma olmaktadır. Zaman içinde
uzunlamasına izlenen bir hastada önceleri bu işlevler korunurken sonradan
bozulduklarının gösterilmesi, artık nörodejenerasyonun limbik sistemin dışına,
sol ve sağ temporo-parietal heteromodal neokortekse geçtiği anlamına gelir.
Bu
tablo demansların erken evreleri içinde en sık rastlanılan tablodur. PAD'ın ilerde daha ayrıntılı tartışılacak olan MCI
tablosu ile pratik olarak aynı anlama geldiği söylenebilir. Bazen çok uzun
yıllar boyunca, ya da bütün seyri boyunca aynı kalsa da büyük sıklıkla AHnin
henüz demans kriterlerinin doldurulamadığı erken
veya prodromal evresine karşılık gelmektedir. Görüntüleme işaretleyicileri
ya da BOS biyoişaretleyicileri desteğiyle ilerde AHD geliştirecek hasta,
bir diğer deyişle pre-demans veya prodromal AH öngörülebilir. Yapısal MRG
ile volümetrik olarak hippokampal atrofi saptanabilir. (Şekil
1) Son yıllarda geliştirilen PET ile amiloid ve tau görüntüleme tekniği,
PAD sergileyen hastalar arasında yoğun serebral amiloid yükü taşıyanları ve/veya MTL tau yükünü ayırt ederek ilerde AHD geliştirecek
olanları, bir diğer deyişle pre-demans veya prodromal AHyi öngörür. Yine,
BOSta total tau ve fosfo-tau proteini düzeyleri ile amiloid-beta peptidi
düzeyi benzer bir işlev görebilir. Hippokampus volümetrisi, PET ile amiloid
ve tau görüntüleme ve BOSta anılan protein düzeyleri ilerde AH biyoişaretleyicileri
bölümünde ayrıntıyla tartışılacaktır. Nöropatoloji simetrik olarak limbik
sistemde ve ağırlıkla da, hippokampal-entorinal yapılardadır. Anılan bölgelere
yatkınlığı dolayısıyla, tahmin edilebileceği gibi, beklenen hastalık yüksek
ihtimalle AH'dir. Özellikle ileri yaşlarda arjirofilik tahıl hastalığı (AGD),
primer yaşla ilintili taupati (PART) ve limbik baskın yaşla ilintili TDP-43
ansefalopati (LATE) diğer ayırıcı tanıda düşünülmesi
gereken diğer antitelerdir.
Şekil
1. Hippokampus
Görüntülemesi,
Şekil
1a.
73 yaşında normal yaşlı
hippokampusları; sağ hippokampusun normalde biraz
daha büyük göründüğüne dikkat
ediniz (Hippokampus başından geçen T1 ağırlıklı koronal kesit).
Şekil
1b. 75 yaşında
hafif demanslı kadın hasta; hippokampus başlarındaki hacim kaybına dikkat
ediniz (Hippokampus başından geçen T2 ağırlıklı kesit).
Şekil
1c. Aynı olgunun
5 yıl sonraki MRGsi; demans artık ağır evrede ve hippokampal atrofi çok
daha belirgin hale gelmiş (Şekil 1b ile aynı özellikte kesit).
Progresif
Afazi (PA)
İlerleyici
dil bozukluğunun, izole olarak veya diğer kognitif ve/veya davranışsal bozukluklarla
birlikte çekirdek bozukluk olduğu tablolardır.
Tipik
bir hasta, genellikle 65 yaşının altındadır. Konuşma bozukluğundan yakınan
hasta, bunu kelime bulma, nesneleri ve kişileri adlandırma, bazen düşüncelerini
yazılı ve sözlü ifade etme, bazen de yazılı ve sözlü ifadeleri anlama, okuma
güçlüğü şeklinde örneklendirir. Özel bir alt tipi olan semantik
varyantta (svPPA) tek tek kelimelerin anlamsal içerikleri boşalmıştır.
Hastalar sıradan nesnelerin isimlerini ilk kez duyuyorlarmış gibi davranırlar
(tek kelime anlama bozukluğu). Dil kullanmak gerekmediği durumlarda sokakta
ve evde bağımsızlığını kısıtlayacak günlük olayları hatırlama, dış mekanda yolunu bulma, günlük olaylar üzerine akıl yürütme,
hobilerini sürdürme gibi sorunları yoktur. Diğer bir alt tip olan logopenik
PAlı (lvPPA) hastalar hesaplama güçlüğünden yakınabilirler.
svPPAlı hastalar progresif afazilerinin yanısıra
aşina yüzleri tanıma güçlüğü ve disinhibisyon belirtileri sergileyebilirler.
Nöropsikolojik
profil, tutuk ya da akıcı afazi tarzındadır.
Yerleşmiş
bir tutuk afazi profili, klasik Broca afazisini
andıran tarzda agramatik spontan konuşma ve tekrarlama bozukluğu ile birlikte
anlamanın göreli korunduğu bir tarzdır. Bununla birlikte, klasik afazik sendromların, tablonun akut olarak yerleştiği ve zaman
içinde düzelmeye yüz tuttuğu biçimlerinin tersine ilerleyici afazilerin sinsi
başlangıçlı, tedrici ilerleyici seyirleri göz önüne alınmalıdır. Dolayısıyla,
erken dönemdeki bir ilerleyici tutuk afazik olgunun klasik afazi muayenesiyle
ayırt edilemeyebileceği, klasik afazik sendromların
olmazsa olmaz koşullarından konfrontasyon adlandırmasının dahi salim kalabileceği
kaydedilmelidir. Bu erken dönem hastalar spontan konuşmalarında kelime bulma
güçlükleri, fonemik parafaziler, dizartrik, bazen kekeleyerek konuşma tarzı,
prozodilerinde sanki bir yabancının aksanlı konuşmasıymış gibi değişme ve
kelime akıcılıklarında, özellikle de leksikal akıcılıklarında bozulma ile
ayırt edileceklerdir. İlerleyici tutuk afazi (progressive
non-fluent aphasia-PNFA)
bir FTD alt tipidir. Hastalık seyri sıklıkla yıllarca izole agramatik-tutuk
varyant şeklinde kalabilirken (atvPPA), daha erken dönemde yürütücü bozukluk
özelikleri de eşlik edebilir. Kortikobazal dejenerasyon (KBD) tarzı bir asimetrik sağ hemiparkinsonizm
ve ALS muhtemel motor eşlikçilerdendir.
İlerleyici
akıcı afazi svPPA veya lvPPA şekillerinde sunulur. svPPAda ağır konfrontasyon
adlandırması bozukluğu bir nesne agnozisini andırır özellik taşır. Hasta
için kelimeler anlamını yitirmiştir. Nesneleri adlandıramayan (anomi) hasta
bir Wernicke afaziğinin aksine bir bölümünün ne işe yaradığını da söyleyemez
(agnozi).
Bununla
birlikte, karşılıklı iletişim genellikle mümkünken, karmaşık gramerin kullanıldığı
emirlerle de anlamanın korunduğu görülür. svPPAlı
hastanın semantik bellek testleri (örneğin, Piramidler ve Palmiye Ağaçları
Testi) ve meşhur yüzleri tanıma testleri de bozulmuştur. lvPPA bir ilerleyici
anomi olarak düşünülebilir. Spontan konuşma kelime bulma güçlükleriyle giderek
yoksullaşır, fonemik parafaziler belirgindir. Anlama erken evrelerde korunmuştur.
Akalkuli başta olmak üzere, sağ-sol disoryantasyonu ve parmak agnozisi gibi
Gerstmann sendromu özellikleri görülebilir. İleri
evrelerde görsel-mekansal bozukluklar eklenebilir.
Progresif
afazilerde verbal dolayımlı testler, özellikle de kelime listesi öğrenme
gibi klasik bellek testleri, dil bozukluğuna sekonder olarak bozuk bulunabilir.
Ancak dil dolayımına dayanmayan görsel bellek,
sağ hemisfer görsel-mekansal işlevleri iyi korunmuştur.
Bu nedenle progresif afazi muayenesinde 3 Kelime-3 Şekil seçilmesi gereken
yatak başı bellek testidir. Bununla birlikte, yukarda da anıldığı gibi, lvPPAnın ileri aşamalarında simultanagnoziye
varan ağır görsel-mekansal bozukluklar görülebilir.
atvPPAda
BT ve MRG ile asimetrik sol peri-sylvien genişleme,
(Şekil 2) bazen sol fronto-temporal atrofi, SPECT ve PET
ile adı geçen bölgede hipoperfüzyon veya hipometabolizma, EEG ile sol temporal
bölgede yavaşlama saptanabilir. svPPAnın ayırıcı özelliği MRGde büyük sıklıkla
solda baskın, özellikle koronal T1 kesitlerde rahatlıkla ayırt edilebilen
temporopolar atrofidir (Şekil 3).
Sağ temporal varyantta (rTV) atrofi tam tersine
sağda baskındır (Şekil 4). lvPPAnın
nöropatolojik karşılığı olan sol anguler girus
atrofisi yapısal görüntülemede gözden kaçabilirse de SPECT veya PET ile fonksiyonel
görüntüleme asimetrik bir sol parietal hipoperfüzyon/metabolizmayı ortaya
koyacaktır (Şekil 5).
atvPPA
sıklıkla KBD, PSP ve FTD spektrumuna dahil taupatilerle ilişkiliyken, ALS eşlik ettiği durumlarda
beklenen nöropatoloji bir tau-/ubikutin+ (T-/Ub+) proteinopati veya ubikutinize
proteinin adıyla bir TDP-43 proteinopatisidir.
Klasik svPPA hemen daima bir TDP-43 proteinopatidir ve sporadiktir. rTV taupati
de olabilir. MAPT mutasyonlu genetik taupatiler
de bildirilmiştir. lvPPA ise AHnin atipik sunumlarından biridir. atvPPA,
dvFTD, parkinsonizm ve ALS bileşimlerinin ailevi biçimlerinin genetik karşılıkları
aşağıda progresif davranışsal bozukluk içinde tartışılmıştır.
Şekil
2. İlerleyici
tutuk afazide asimetrik sol peri-sylvien atrofi.
Sol frontal operkulum ve sol anterior insula atrofisine bağlı
sol peri-sylvien genişleme ile sol ventrikül
frontal boynuzunun solda sağa göre daha geniş olduğu izleniyor.
Şekil
3. Semantik demansta asimetrik
sol baskın temporopolar atrofi. T2-ağırlıklı koronal kesitlerde
sol frontopolar ağır, sağda daha hafif atrofi (üst sıra), mezial temporal bölgeden geçen kesitlerde 2 yanlı
amigdala atrofisi (alt sıra).
Şekil
4.
Sağ temporal varyant
semantik demans görüntülemesi.T1 ağırlıklı aksiyel ve koronal kesitlerde
sağda baskın, 2 yanlı temporopolar atrofi.
Şekil
5. Logopenik progresif afazide SPECT.Tc99 MRGsinde ayırt edilebilir
bir bulgu olmayan logopenik progresif afazili bir olguda HMPAO-SPECT ile
asimetrik ağır sol parietal hipoperfüzyon.
Progresif
Görsel-Mekansal Bozukluk (PGMB)
Bu
profilin başlıca özellikleri görsel işleme bozukluklarıdır.
Nörodejenerasyon iki yanlı oksipitoparietal bölgededir. İlk belirtiler sıklıkla,
bildik yerler dahil dış mekanda yolunu bulamama,
aradığı bir nesneyi gözünün önünde olduğu halde diğer nesnelerden ayırıp
bulamama, okurken satırların birbirine karışması, yazı karakterinin bozulması
ve giyinme güçlüğüdür.
Muayenede
Balint sendromunun bileşenleri (ağırlıkla simultanagnozi
ve daha silik olarak optik ataksi, oküler apraksi) ile giyinme apraksisi
saptanır. Nöropsikolojik olarak görsel-mekansal testlerde ağır bozukluk görülür
ve spesifik testlerle bakıldığında (örneğin, Navon
harfleri) simultanagnozi ortaya konulur. Bellek genellikle korunmuştur. Yürütücü
işlevler ve dilsel işlevlerde hafif bozukluklar eşlik edebilir. Nörodejenerasyon
inferior parietal lobülleri de tuttuğunda sol mekan
ihmali ve Gerstmann sendromu özellikleri de (sağ- sol disoryantasyonu, parmak
agnozisi, agrafi, aleksi, akalkuli) tabloya katılabilir ve lvPPAyı andıran bir anomi yerleşebilir.
Görüntüleme
çalışmalarında bu profili yansıtır şekilde iki
yanlı oksipito-parietal atrofi (özellikle, MRG
koronal T1 kesitlerde ayırt edilen), hipoperfüzyon ve hipometabolizma saptanır
(Şekil 6 ve 7).
Bu
tablo, klasik olarak posterior kortikal atrofi olarak adlandırılan, AHnin
görsel korteksleri tutan atipik formunun klinik sunumudur. Diğer belirti
ve bulgular içinde baskın görsel-mekansal bozukluk
LCDnin ve Parkinson hastalığı demansının da ayırıcı özelliklerindendir.
PGMB hızlı seyirli olduğunda tipik bir CJH sunumu olabilir. Nadir olarak
genetik nedenli olabilir (örneğin, PSEN1 mutasyonu).
Şekil
6. Posterior kortikal atrofide MRG. Posterior kortikal atrofili bir olguda
koronal T1 kesitlerde simetrik dorsal parietal atrofi.
Şekil
7. Posterior kortikal atrofide SPECT. Posterior kortikal atrofili bir olguda
Tc99 HMPAO-SPECT incelemesinin koronal kesitleri. Üst sıra frontal
kesitlerden alt sıra oksipital kesitlere doğru önden arkaya doğru izlendiğinde,
2. sıra 1. kesitte sağ frontoparietal olarak asimetrik başlayan hipoperfüzyon
aynı sıradaki 4. kesitte simetrikleşiyor ve 3. sıradaki dorsal parietal ve
alt sıra 1. kesitteki oksipitoparietal kesitlerde ağırlaşıyor.
Progresif
Davranışsal/Yürütücü Bozukluk (PDB/PYB)
Prefrontal
sisteme atfedilen işlevlerin ilerleyici bozukluğu bu tablonun temel özelliğidir.
Tipik bir hasta 65 yaşının altındadır. Toplumsal konumuyla bağdaşmayan tarzda
davranışlar, dürtüsellik, sosyal normlara aldırışsızlık, çocuksuluk, uygunsuz
cinsel imalar, empati kaybı, beslenme alışkanlığında
değişiklik ya da oburluk, dikkatin kolayca çelinebilir olması, içgörü kaybı,
inisiyatif kullanımının azalması erken belirtilerdir. Hasta unutkan gibi
görünebilir, fakat muayene sonucu bunun dikkat bozukluğuna ikincil olduğu
ortaya konacaktır. Sokakta kaybolmadan dolaşabilir. Bazı durumlarda sokaktaki
bağımsızlığını yitirmiş gibi görünebilir, fakat uygun bir sorgulamayla bunun
mekan oryantasyonuyla ilgili değil, fakat sosyal
uygunsuz davranışların sonucu olarak hasta yakınlarının dışarı çıkmayı kısıtlaması
nedeniyle olduğu görülecektir. Bu tablo, izole ilerleyici bir tablo şeklinde
seyredebileceği gibi, bazen avPPA tipi, bir dil bozukluğu da eklenebilir.
Bu tablo PNFA ve SD ile birlikte FTLD tanı kriterlerinde
bir üçüncü alt tip olarak belirlenmiştir ve davranışsal varyant olarak da
adlandırılır (dvFTLD). rTVde tablo dvFTLDden ayırt edilemeyen bir davranışsal
bozuklukla başlayabilir fakat hemen daima daha başlangıçtan itibaren veya
kısa zaman içinde eklenen bir aşina yüzleri tanıma güçlüğü ile daha geri planda
SD tipi bir dil bozukluğu bulunacaktır. dvFTLDye eşlik edebilecek motor
bozukluklar ise asimetrik akinetik-rijid veya aksiyel postüral bozukluklarla
parkinsonizm veya ALS olabilir.
Çelinebilirlik
(distraktibilite), dürtüsellik (impulsivite)
ve motivasyon güçlüğü (apati) nedeniyle bu hastaların
nöropsikolojik muayeneleri son derece güç olabilir. Bu nedenlerle performansı
değerlendirmek mümkün olamayabileceği gibi, gerçek yaşamda özellikle karşılaşılan
yeni problemler karşısında çok ciddi sorunları olan bir hastanın ofis performansı
dolayısıyla bunlar nöropsikolojik testlerle ortaya konulamayabilir ve testler
tümüyle normal sınırlarda olabilir. Ancak, tipik bir hastada yürütücü işlevlerle
ilgili testlerde akıl yürütme, planlama, soyutlama, zihinsel esneklik ve
sebatkarlıkta bozukluk, uygunsuz cevabı baskılayamama,
perseverasyonlar gibi bulgular saptanır. Sosyal kognisyon testlerinde (riskli
ve ahlaki karar verme zihin teorisi testleri, gözlerden emosyon tanıma) bozulma
aşikardır. Görsel-mekansal
işlevler ve PA eşlik etmiyorsa dilsel işlevler korunmuştur. Yakın bellek
testlerinde kayıt ve serbest hatırlamada güçlüklere karşın tanımanın korunduğu
görülür. Bu hastalarda limbik sistem salim, dolayısıyla uzun süreli bellek
kayıtları mümkün, ancak prefrontal arşivleyici sistem bozuk olduğundan
bu kayıtlara kendiliğinden etkin bir biçimde ulaşmak güç olmaktadır.
Bazen
ekstrapiramidal motor bulgular, asimetrik veya aksiyel baskın asimetrik apraksi,
ALS varlığı durumunda 1. ve 2. motor nöron bulguları (el intrensek kaslarında atrofi, bulber zaaf, fasikülasyonlar, piramidal bulgular) saptanabilir.
Çok nadiren inklüzyon cisimciği miyoziti ve Paget hastalığı (IBM/Paget) bulguları
saptanabilir.
MRGde
simetrik veya asimetrik, frontal loblara sınırlı veya birlikte anterior temporal
lobları da içeren atrofi saptanır. Asimetrik parkinsonizm eşlik ettiğinde
parkinsonizmin kontrlateralindeki hemisferde baskın asimetrik fronto-parietal
atrofi daha muhtemeldir. SPECT veya PET ile izole PDBde
frontal loblara sınırlı, parkinsonizm durumunda asimetrik fronto-parietal
perfüzyon ya da metabolizma azalması görülür.
dvFTD
başlıca tau, TDP-43 ve FUS proteinopatileriyle
ilgilidir. Nadiren AHnin atipik sunumu olabilir. Bu sendromda
genetik nedensellik sıktır.
Progresif
Apraksi
Sıklıkla
asimetrik olarak tek bir ekstremiteye ait ilerleyici beceriksizlik, sakarlık
bu tablonun temel özelliğidir. 65 yaşın altında pre-senil başlangıç daha
mutaddır. Hasta elini eskisi gibi kullanamadığından,
eline aldığı nesneleri düşürebildiğinden yakınmaktadır. Çatal-kaşık kullanmak,
düğme iliklemek gibi iki elin koordinasyonunu gerektiren eylemler güçleşmiştir.
Dominant el apraktik olduğunda doğal olarak zorluklar daha da artmaktadır:
yazı yazmak, alet kullanmak öncelikle bozulanlardır. Aksiyel kaslar katıldığında
yatma, oturma, yürüme ve giyinme gibi eylemlerin, beden eksenini nesnelere
göre ayarlayamamaktan kaynaklanan bozuklukları ortaya çıkar. Yatakta dönmek
zorlaşmıştır. Hasta koltuğa iğreti, düşecekmiş gibi oturur. Yürüyüş sırasında
düz yoldaki basamak, tümsek gibi düzensizliklere adımlarını ayarlayamaz.
Düşebilir ya da basamakları ikişer, üçer adımlayabilir. Kapılara, engellere
çarpabilir. Giyinmek güçleşmiştir. Ters dönmüş bir giysiyi düzeltemez, kollarını
bulmakta, düğmelerini iliklemekte güçlük çeker. İlerlemiş olgularda apraktik
el yabancı el sendromunda olduğu gibi tümüyle
denetimden çıkabilir. İleri aşamadaki bir başka görünümde tutulan elin sürekli
bir distonik postürde kullanışsız el durumuna gelmesidir. Bu tablo saf
ilerleyici bir tarzda seyredebileceği gibi, daha sıklıkla kişilik değişikliği,
depresyon ve ilerleyici dil bozuklukları, navigasyonel bozukluklar tablonun
bir parçası olabilir.
Muayenede
genellikle asimetrik taraf apraksisi ve gövde apraksisi tek başına ya da
tutuk veya logopenik afazi, yürütücü bozukluk ve bazen de görsel-mekansal bozukluk bulgularıyla birliktedir. Bellek
göreli olarak korunmuş veya bozuktur. Ekstrapiramidal sistem tutulumunu işaretleyen
motor bulgular da sıklıkla apraktik taraftadır. Sıklıkla aynı tarafta iki
nokta ayrımında bozukluk, agrafestezi, astereognozi gibi kortikal duyu kusurları
ve miyoklonus da mevcuttur. Bu tabloya kortiko-bazal
sendrom adı da verilir.
Modifiye
KBS kriterlerinde KBSye
eşlik eden iki klinik alt tip tanımlandı: (I) frontal varyant KBS (fvKBS), (II) temporoparietal
varyant KBS (tpvKBS). fvKBS
tutuk PPA, dvFTD özellikleri, kognitif profilde
baskın yürütücü bozukluk özelliklerinin bir veya birkaçı ile karakterize
iken tpvKBSde logopenik PPA, PKA (Balint ve/veya
Gerstmann) özellikleri ve kognitif profilde baskın bellek bozukluğu izlenmektedir.
Amiloid pozitifliği fvKBSde %17, tpvKBSde %69 oranında saptanmıştır. Dolayısıyla,
PPAlar içinde lvPPA alt tipinin atipik AHyi
telkin etmesi gibi KBSler içinde tpvKBS alt tipinin atipik AHyi telkin ettiği ileri
sürülebilir. fvKBS ise başlıca kortiko-bazal
dejenerasyon (KBD) ile ilintilidir. Ağırlık aksiyel
tutulumda olduğunda bazen PSP de böyle bir tablonun nedeni olabilir. Sporadik
olgular büyük ölçüde KBD tarzı bir taupati veya AH olmakla birlikte ailevi
olgular Kr-17 PGRN mutasyonu ile ilişkili TDP-43 proteinopatisi sonucu olabilirler.
Görüntüleme
çalışmalarında fronto-parietal, sıklıkla asimetrik bir frontal veya temporoparietal atrofi ve/veya hipoperfüzyon-hipometabolizma
saptanır. Amiloid PET ile fvKBS sıklıkla amiloid
negatif, tpvKBS ise amiloid pozitiftir.
Tablo
3. Çekirdek
Nöropsikolojik Profillerin Ayırıcı Tanısı.
Aβ: amiloid beta protein fragmanı;
AH: Alzheimer hastalığı; ALS: amiyotrofik lateral
skleroz; AP: amiloid plak; APP:amiloid
prekürsör protein geni; CHMP2B: kromatin modifiye
edici protein 2B geni; CJH: Creutzfeldt-Jacob hastalığı; dv: davranışsal
varyant; DN: distrofik nöritler; FTLD:fronto-temporolobar
dejenerasyon; FUS: fused in sarkoma; GCI: glial
sitoplazmik inklüzyon; KBD: kortiko-bazal dejenerasyon;
LCD: Lewy cisimcikli demans; MAPT: mikrotübül asosiye
tau geni; NCI: nöronal sitoplazmik inklüzyonlar;
NII: nöronal intranükleer inklüzyonlar; NFY:
nöro-fibriler yumak; NI: nöronal inklüzyon; PGRN:
progranulin geni; PNFA: ilerleyici tutuk afazi; PRNP: prion proteini geni;
PrP: prion proteini; PS1: presenilin 1 proteini geni; PS2: presenilin 2 proteini
geni; PSP: progresif supranükleer paralizi; T:
tau proteini; TARDP: TDP-43 geni; Ub: ubikutin proteini; VCP: valosin
içeren protein geni
DEMANS
TANISINDA YARDIMCI LABORATUAR YÖNTEMLERİ
Rutin
biyokimyasal tarama tiroid ve karaciğer fonksiyonları
ile B12 vitamin düzeyini de içermelidir. Nöropsikolojik muayene yukarda değinilen
kognitif bozuklukların farklı profillerini objektif
olarak dokümante etmek üzere kullanılır. Nörogörüntüleme,
EEG ve BOS incelemesi kognitif bozukluk ve demansa yol açan farklı hastalıkların
yapısal, işlevsel, elektrofizyolojik ve kimyasal
işaretleyicilerini ortaya koyabilir.
Nörogörüntüleme
MRG ile klasik yapısal görüntüleme ve rutin tanıdan çok araştırma amaçlı
ileri MRG uygulamaları olarak sınıflandırılabilir. Yine PET ile klasik metabolik
görüntülemenin yanısıra, dejeneratif hastalıklarda doğrudan protein birikintilerine
bağlanarak nöropatolojik değişikliklerin yaşayan bireyde görüntülenmesine
olanak veren yöntemler de sıralanmalıdır. Bu uygulamalara ve özellikle spesifik hastalıklarda biyoişaretleyici olarak yerleşen
yöntemlere ilgili bölümlerde daha ayrıntılı olarak değinilecektir. Aşağıda,
kognitif bozukluklar ve demans araştırması için bir protokol olabilecek klasik
yapısal MRGye ve ailevi olgularda genetik araştırmaya
değinilecektir.
Koronal
T1-ağırlıklı görüntüler
AHye özgü mediyal temporal lob (MTL) ve hippokampal
atrofinin ve diğer nörodejeneratif hastalıklara
özgü atrofi örüntülerinin değerlendirilmesi ve dilendiği takdirde görsel
değerlendirme ölçekleri ile nicelleştirilmesi
amacıyla kullanılır. MPRAGE (Magnetization Prepared Rapid Acquisition Gradient Echo) T1 ağırlıklı bir gradyan eko puls sekansıdır. Hippokampusun
uzun eksenine ortogonal bir düzlemde alınan ince
kesitlerdir ve üç boyutlu rekonstrüksiyona el
verir. Bu yöntemle elde edilen koronal, sagital ve aksiyel kesitlerdeki spesifik sulkusların değerlendirilmesi ile farklı nörodejeneratif
hastalıklara özgü değişiklikler yorumlanabilir.
Kapalı
sulkuslar 0 olarak skorlanır ve normal olarak değerlendirilir. Sulkal genişlemeler
1, 2 ve 3 olarak skorlanır ve sırasıyla kuşkulu, hafif ve ağır atrofilere
karşılık gelir. Örneğin, AHye özgü MTL değişikliklerini hippokampus gövdesinden
geçen koronal kesitte hippokampus hacminin nicel olarak skorlanması ile değerlendirmek
mümkündür. Benzer şekilde koronal kesitlerde olfaktor sulkus, anterior singulat
sulkus ve dorsal anterior insula dvFTD, sol anterior temporal lob (ATL) ve
sağ ATL sırasıyla semantik demans ve rTV-FTD,
sagital kesitlerde posterior singulat sulkus ve parietooksipital
sulkus PKAya özgü değişikliklerin nicelleştirilmesini sağlar. FLAIR görüntüler
vasküler beyaz madde değişikliklerini ve enfarktları,
T2-ağırlıklı görüntüler özellikle thalamus
ve bazal ganglia lakünlerini saptamak üzere kullanılır. T2*-ağırlıklı
görüntüler (GRE) amiloid anjiyopati ilintili mikrokanamaları
ve ayrıca kalsifikasyon ve demir birikimini saptama amaçlı kullanılır. DWI akut
enfarktları göstermenin yanısıra hızlı seyirli
demanslarda CJH ilintili kortikal ve subkortikal yüksek sinyal ile tanı koydurucu
olur.
Kognitif
bozukluklar büyük ölçüde genetik faktörlerin de belirleyiciliği ile ortaya
çıkarlar. Bunlar Mendelyen geçişle belirlenen antiteler olabileceği gibi
daha büyük sıklıkla genetik faktörlerin çevre ile karmaşık etkileşimleri sonucudurlar.
Son 20 yıldaki nöro-genetikte izlenen baş döndürücü
gelişmeler gerek ilk durumlarda olduğu gibi Mendelyen nedensellik genlerini,
gerekse de özellikle genom boyu asosiasyon çalışmalarının
(GWAS) da itkisiyle çok sayıda çevresel etkileşimde rol oynayan risk genini
ortaya çıkarmıştır. Spesifik antiteler için (örn., AH, PH, FTD, SCA, vb.) genetik paneller geliştirilmiştir
ve familyal olgularda ayırıcı tanı araştırmalarına genetik tanının da dahil
edilmesi tanıyı kesinleştirebilir.
Erişkinde
kore ve kognitif
bozuklukla sunulan
bir hastanın huntingtin
geninde patolojik
sayıda CAG tekrarının
saptanması HH tanısını
kesinleştirir). Akraba
evliliği aile öyküsünün diğer açılardan negatif olduğu durumlarda dahi resesif geçişli genetik durumları göz önüne almayı gerektirir. Bazı dominant
geçişler tam penetranslı değildir ve dolayısıyla aile öyküsü negatif olabilir. Örneğin, FTD
Mendelyen genleri PGRN ve C9orf72 mutasyonları
sporadik gibi görülen
olgularda da saptanabilir.
Bu nedenle FTD fenotipleri içinde bu mutasyonları da akla getiren bazı atipik özellikler (PGRN için AH benzeri amnestik
ve vizuo-spasyal
özelliklerle birlikte
parietal lobu da içeren
asimetrik frontotemporal atrofi; C9orf72
için senil psikozla
başlangıç, silik ALS
bulguları) negatif
aile öyküsünde dahi bu mutasyonları aramayı gerektirebilir. Risk genleri
içinde APOE polimorfizmi ve risk aleli olan ε4'ün
normal popülasyondaki sıklığı
dolayısıyla halen
rutin tanı için kullanılmasa da erken başlangıç, non-amnestik
sunum gibi atipik
özelliklerin açıklanması
bakımından bu tür soruların cevaplandırılması gerektiğinde
APOE polimorfizmi incelenebilir.
Kaynaklar
1.
Gürvit H, Baran B. Demanslar ve Kognitif
Bozukluklarda Ölçekler. Nöropsikiyatri Arşivi 2007; 44: 58-65
2.
Mesulam M-M. Aging, Alzheimers Disease and Dementia: Clinical and Neurobiological Perspectives. In: M.-Marsel Mesulam (ed): Principles of Behavioral
and Cognitive Neurology, New York, Oxford University
Press, 2000 (2nd edition),
pp. 439-522.
3.
Scheltens
P, Leys D, Barkhof
F, et al. Atrophy of medial temporal lobes on MRI in "probable"
Alzheimer's disease
and normal ageing:
diagnostic value
and neuropsychological
correlates. J Neurol Neurosurg Psychiatry. 1992;55:967972.
4.
Scheltens P, Launer
LJ, Barkhof F, Weinstein
HC, van Gool WA.
Visual assessment of medial temporal lobe atrophy on magnetic resonance imaging: interobserver
reliability. J Neurol. 1995;242:557560.